Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - "Pembe Rengi Çok Seviyorum!" - Ömer Öngüt
"Pembe Rengi Çok Seviyorum!"
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Haziran 2016

 

"Pembe Rengi Çok Seviyorum!"

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet etti." (Ebu Dâvud)

 

Dört yaşındaki Ali'nin annesi endişe ile eğitmene sordu: "Hocam Ali pembe rengi çok seviyor. Dikkatimi çekti, oyun oynarken sürekli pembe nesnelere yöneliyor ve 'Ben pembe rengi çok seviyorum!' diyor. Bu da beni endişelendiriyor. Sizce bu ileride bir sıkıntı olabilir mi?"

Eğitmen:"İlk önce böyle duyarlı bir anne olduğunuz için sizi tebrik ediyorum. Bu endişenize dayalı sorunuz sizin; çocuğunuzun gelişimini yakından takip ettiğinizin kanıtıdır. Daha da ötesi çocuğunuzun gelişiminin satır aralarını okumaktır. Zira bazen en önemli mesajlar ince detaylarda yani satır aralarında gizli olabilir. Bu nedenle biz eğitimciler ebeveynlere çocukları ile oyun oynamalarını, oyun kanalı ile çocuklarla iletişime girmelerini ve yine bu kanal ile iletişimde kalmayı tavsiye ederiz. Çünkü oyun bize çok önemli birçok bilgi vermektedir. Böylece bu bilgiler sayesinde birçok sıkıntıyı ağaç yaşken düzeltme fırsatı bulunur.

Söz konusu pembe rengi sevmeye gelince;

Bu yaştaki çocuklar renklerle yeni yeni tanışırlar. Bu nedenle de tanıdıkları her yeni bir rengi sürekli anlatmaları, etkinliklerde kullanmaları çok normaldir. Aynı şekilde sevmelerinde de endişe edilecek bir durum yoktur. Normaldir. Fakat bu zaman içerisinde gözlemlemeye devam etmeyi gerektiren bir durumdur. Bu pembe rengin altında başka özlem, istek ve arzular gelişecek mi? Yani pembe renkten öte başka mesajlar içerecek mi diye sürekli takip etmek gerekir. Çünkü bu bir cinsel kimlik sapmasının ilk basamağı olabilir.

Bu yaştaki çocuklar özdeşim çağındadırlar. Yani aynı zamanda cinsel kimlik kazanma yaşındadırlar. Bu yaşta çocuk erkek ve kız davranışlarını, ana ya da babasına özendiği için benimser. Bu, bilinçli öykünmeden çok daha derine inen bir ruhsal olaydır. Çocuk oturuşundan duruşuna, konuşmasından giyinişine değin, ana veya babasının birçok özelliğini bilinçsiz olarak yineler, kendi kişiliği içinde yoğurur. Kız çocukla annesi, erkek çocukla babası arasındaki ilişki ne denli yakın ve olumlu ise özdeşim o denli kolay oluşur. Ve kız ve erkek kimliği sağlıklı bir kök salma yolundadır. Aksi takdirde telafisi olmayan sorunlar çıkabilir. Bu yaştaki bir yanlış yetişkinlikte bin doğruyu götürür. Bu nedenle Ali ile hep oyun ile iletişimde kalın." dedi ve Ali'nin annesini uğurladı.

Aradan iki saat geçmişti. Yardımcı öğretmen: "Hocam, dikkatimi çekti. Metin son zamanlarda oyun oynarken sürekli topuklu ayakkabı sevdasında. Bu kelimeyi çok telaffuz eder oldu. Bu durumu bilmek istersiniz diye düşündüm." dedi. Eğitmen bu genç ve gelecek vaat eden öğretmeni de tebrik ederek "Hiç şüphesiz, evet!" diyerek hiç vakit kaybetmeden Metin'i iki samimi arkadaşını da katarak hikâye terapisine aldı.

Hikâyede bir erkek çocuk alış-verişe gider. Her girdiği mağazadan erkek kimliğine uygun kıyafetler seçmesi için öğrencilerden yardım istenir. Hikâyedeki kahraman her mağazadan çıktığında Metin'in seçimleri eğitmeni sürekli hayrete düşürdü. Hikâyenin sonunda Metin'in giydirdiği kahraman aynen şöyle idi; pembe gömlek, kırmızı uzun etek, topuklu ayakkabı ve başında da rengârenk tokalar vardı.

Konuşması ve telaffuzu henüz tam gelişmemiş olan Furkan, Metin'in seçimleri karşısında "Omaz ole, omaz ole! O kıs deyil" diye yüksek sesle haykırıyordu. Furkan'a inat Metin bu tercihinden vaz geçmiyor, aksine hikâyede böyle bir seçim yapmış olmanın mutluluğunu yaşıyordu ve sadece "Ama çok güzel!" diyordu. Tam bu sırada Metin'in aynı zamanda kuzeni olan Mustafa eğitmeni dehşete düşüren bir şey söyledi: "Öğretmenim biliyor musun Metin'in evde topuklu ayakkabısı var." dedi. Metin durumu onayladı "Evet" dedi... Odadaki sükûneti eğitmen bozdu. "Bazen bazı büyükler erkeklere kız kıyafeti kızlara da erkek kıyafeti giydirirler. Size de kız kıyafetleri giydirenler var mı?" diye sordu. Mustafa "Benim başıma bir keresinde Rabia halam toka takmıştı, ben de ben kız değilim diye çekip çıkartmıştım." dedi. Metin ise mutlu bir yüz ifadesi ile "Benim kafama da tül takıyor. Topuklu ayakkabı ve eteğimi de giyiyorum" dedi. Eğitmen "Sana, tülü başına kim takıyor?" diye sordu. "Babam" dedi.

Eğitmen, bir şeylerin doğru yolda gitmediğini anlamıştı. Ve üzülerek küçük yaşta düğünlere giderken annesi tarafından eline zaman zaman kına ve oje yakılan bazı erkek şarkıcıların ahir ömründeki hallerini hatırladı.

Bu durumun büyük bir tehlike arzettiğini biliyordu. Çünkü bu tehlikeyi Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber vermişlerdi:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet etti." (Ebu Dâvud)

(Unutulmamalıdır ki, etek nasıl ki bir kadın elbisesi ise pantolon da bir erkek giysisidir.)

Eğitmen çocukların büyüdüklerinde Hazret-i Allah'ın gadab ettiği bu duruma düşmelerinden endişe ederek derhal ebeveynler ile görüşme talebinde bulundu ve şöyle dua etti:

"(Ey Rabb'imiz!) Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna eriştir. Gadaba uğramış ve sapmış olanların yoluna değil." (Fatiha: 7)

Amin.


  Önceki Sonraki