Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm - Hayber'in Fethi (2) - Ömer Öngüt
Hayber'in Fethi (2)
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Haziran 2016

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Yedinci Yılı-

Hayber'in Fethi (2)

 

İslâm Mücâhidleri Hayber Önlerinde:

Müslümanlar Hayber'e vardıkları gece Hayberliler hep uykuda idiler, horozları bile ötmemişti. Geceyi orada geçirdiler.

Resulullah Aleyhisselâm düşman bir kavimle çarpışacağı zaman sabah olmadıkça gece ansızın baskın yapmazdı.

Sabah namazını Hayber'in yanıbaşında daha karanlık iken kıldırdı. Daha sonra Hayber'e doğru ilerlediler.

Hayber yahudileri sabah olunca hiçbir şeyden habersiz, kazma ve kürekleriyle tarlalarına gitmek üzere kalelerinden çıkmışlardı. Karşılarında İslâm ordusunu görünce, birden şaşırıp kaldılar.

"İşte Muhammed!.. Vallâhi Muhammed ve ordusu!.." diye bağrışarak, tekrar gerisin geriye kalelerine kaçtılar.

Beklenmedik bir durumla karşı karşıya kalmışlardı. Onların bu şaşkınlığını gören Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Allahu Ekber... Harap oldu Hayber!" buyurdu. (Müslim: 1365)

Hayber yahudileri durumu aralarında görüştüler, konuştular ve sonunda kalelerinde kalıp savunma savaşı yapmaya karar verdiler.

Savaş erlerinin hepsi en kuvvetli kale olan Natat kalesi'ne toplandılar. Eşyalarını, âile ve çocuklarını da başka kalelere yerleştirdiler.

 

Kuşatma:

Müslümanlar önce Natat kalesi'ni kuşattılar. Çarpışma yahudilerin ok atmasıyla başladı. Atılan oklarla bazı mücâhidler yaralandılar.

Böylece iki taraf arasında savaş başlamış oldu.

Resulullah Aleyhisselâm:

"Yâ Rabb'i! Biz senden bu memleketin, bu memleket halkının, bu memleketteki her şeyin iyiliğini isteriz. Onun, onun halkının ve içindeki her şeyin şerrinden sana sığınırız." diye niyazda bulundu.

Hayber'in gayet müstahkem yedi kalesi vardı. Resulullah Aleyhisselâm'ın sulh teklifini reddettiler.

Resulullah Aleyhisselâm ve mücâhidler her sabah silâhlanarak Natat kalesi'nin üst taraflarına geliyor, akşama kadar yahudilerle çarpışıp Recî karargâhına dönüyorlardı.

Bir ara Resulullah Aleyhisselâm bir baş ağrısına yakalandı, iki gün mücâhidlerin yanına çıkamadı.

Şiddetli çarpışmalara rağmen fetih gerçekleşemiyordu. Yedi gün böylece devam etti. Bu arada Mahmud bin Mesleme -radiyallahu anh- ve Âmir bin Ekvâ -radiyallahu anh- şehit oldular.

Resulullah Aleyhisselâm yanında Ebu Bekir, Ömer, Ali ve Zeyd -radiyallahu anhüm- gibi zâtlar bulunuyorlardı. Kuvvetli oldukları halde kaleler birer birer alındı. Çünkü müslümanlar, her kale önünde kahramanca dövüşüyorlardı. İlk kalenin muhasarası on gün sürmüştü. Fakat Kamus kalesi yirmi gün dayandı.

Bu kalenin başında kumandan olarak, Araplar'ın bin savaşçıya bedel saydıkları meşhur yahudi Merhab bulunuyordu. Bu savaş gerçekten de o güne kadar yapılanların en şiddetlisiydi. Yahudiler hem hazırlıklı idiler, hem de silâhları boldu. Kureyşliler bu savaşı büyük bir alâka ile takip ediyor, müslümanların galip geleceğine pek ihtimal veremiyorlardı.

Yahudi liderlerinden Selâm bin Mişkem, fena halde hasta olmasına rağmen yahudilerin başında savaşı idare etmeye çalışıyordu. O ölünce yerine Hâris geçti ve savunmayı eline aldı. Yahudiler diğer yahudi dindaşlarının âkıbetlerini düşünerek, harp meydanında ölmeyi tercih ediyorlardı.

 

Hayber Fâtihi:

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki, o Allah'ı ve Resul'ünü sever, Allah ve Resul'ü de onu sever." buyurdu. (Tirmizî)

Muhâcirler'den ve Ensâr'dan her biri sancağı almaya heveslendiler. Hatta Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Emirliği o günkü kadar arzuladığım hiç olmamıştı." demiştir.

Sabah namazından sonra Resulullah Aleyhisselâm sancağın getirilmesini emir buyurdu. Sancak getirildi. Bir müddet bekledikten sonra: "Ali nerede?" diye sordu. "Yâ Resulellah! Onun gözleri ağrıyor." dediler ve hemen getirdiler. Resulullah Aleyhisselâm'ın duâsı ile ağrıyan gözleri şifâ buldu. Daha sonra kendisine zırh giydirdi, Zülfikâr'ı beline bağladı, ak sancağı eline verdi ve:

"Allah sana fetih nasip edinceye kadar çarpış, sakın arkana dönme!" buyurdu.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh-, önce yahudileri İslâm'a çağırdı. Kabul etmediklerini görünce, tekrar sulh teklif etti. Bu dâvet de red edilince savaş yeniden başladı. Yahudilerin meşhur savaşçısı Merhab kaleden çıkmış, müslümanlara meydan okuyordu. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- onunla kahramanca dövüştü. Bu korkunç adamı yere serince kale alındı, ümitsizliğe düşen yahudiler de teslim bayrağını çektiler. Hayber toprakları müslümanların eline geçti. Böylece yahudi fesadı sona erdi. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- "Hayber'in fâtihi" oldu. Bu gazada kale kapısını koparmış, kalkan olarak kullanmıştı.

 

Netice:

Hayber'in fethi sırasında on dört şehit verilmiş, yahudilerden ise doksan üç kişi ölmüştü.

Neticede teslim şartı olarak Resulullah Aleyhisselâm Hayberliler'e sadece hayatlarını bağışlamıştı. Buna mukabil onlara memleketi, sırtlarındaki elbiseler hariç, yanlarına hiçbir şey almaksızın terketmelerini söyledi. Hayber'den çıkmak üzere hazırlandıkları bir sırada Resulullah Aleyhisselâm'a başvurarak; kendi topraklarında yarıcı olarak kalmak istediler. Her sene hâsılatın yarısını Beytülmâl'e bırakacaklarına söz verdiler. Yahudilerin bu teklifi kabul edildi. Çünkü Hayber topraklarının çalışacak insana ihtiyacı vardı. Hakimiyetlerini kaybeden yahudiler, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- zamanına kadar yerlerinde bırakıldı, ele geçen Tevrat nüshaları bile kendilerine iâde edildi.

Müslümanların yalnız güçlü Kureyş kabilesi ile değil, bütün Arabistan'ın müşrik ve münâfıkları ile mücadele ettikleri sırada indirdiği Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

"Sakın gevşemeyin ve siz üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın." (Muhammed: 35)

Cihaddan korkup kaçmayın, zayıflık ve gevşeklik göstermeyin. Cesaretinizi kırarak düşmanlarınızla barış yapmayı istemeyin.

"Allah sizinle beraberdir." (Muhammed: 35)

Size yardım edeceği, zafer vereceği şüphesizdir. Yeter ki O'nun yolunda olun, O'na yönelin.

"O, amellerinizi aslâ eksiltmez." (Muhammed: 35)

Yaptığınız cihadın mükâfatını görürsünüz, lâyık olduğunuz derecelere kavuşursunuz.

 

Habeşistan Muhâcirleri:

Hudeybiye antlaşmasından sonra Resulullah Aleyhisselâm komşu hükümdarlara İslâm'a dâvet mektupları gönderirken Habeş hükümdarı Necâşî'ye yolladığı mektubunda onu İslâm'a dâvet ettiği gibi, ayrıca memleketinde bulunan müslümanları artık Medine'ye göndermesini istedi. Necâşî'nin müslümanlara tahsis ettiği gemi ile Hazret-i Câfer bin Ebu Tâlib -radiyallahu anh- de Arabistan'a döndü ve yanındaki Habeşistan muhâcirleri ile doğruca Hayber'de bulunan Resulullah Aleyhisselâm'ın yanına geldi. Hayber fethinden hemen sonra Hazret-i Câfer -radiyallahu anh-i karşısında gören Resulullah Aleyhisselâm:

"Hangisine sevineceğimi bilmiyorum. Hayber'in fethine mi, yoksa Câfer'in gelişine mi?" diyerek onu kucaklayıp alnından öptü ve elde edilen ganimetten on altı arkadaşıyla birlikte ona pay ayırdı. Ayrıca Medine'ye dönüşlerinde Câfer -radiyallahu anh-e Mescid-i nebevî'nin yanıbaşında bir yer ayırarak oraya yerleştirdi.

 

Ganimetler:

Resulullah Aleyhisselâm Hayber'de alınan ganimet mallarının hepsinin bir araya toplanmasını emretti. Bir iğne saklayan bile olsa cehennem azabına uğrayacağını beyan buyurdu. Daha sonra toplanan ganimetin beşte birini Beytülmâl için çıkardıktan sonra geri kalanını mücâhidler arasında taksim etti.

Yaralıları tedavi için gelen kadınlarla, asker olarak gelen çocuklara tam hisse vermeyip, birer miktar bir şey verdi.

Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- der ki:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hayber günü süvari gazilerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi." (Buhârî)

Mücâhidlerin de rızâsını aldıktan sonra Habeşistan'dan hicret eden Hazret-i Câfer -radiyallahu anh- ile arkadaşlarına, yine kuşatma sırasında gelip yetişen Devs kabilesi'nin reisi Tufeyl bin Amr -radiyallahu anh- ile maiyyetinde bulunanlara hisse ayırdı.

Esirler arasında tesbit edilen otuz kadar demirci ustası hakkında:

"Onları müslümanlar arasında serbest bırakın, sanatlarından istifade etsinler. Elde edecekleri bilgi ve maharetlerden düşmanlarıyla yapacakları cihadda istifade etsinler." buyurdu.


  Önceki Sonraki