Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyuruyorlar:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Ashâb'ının büyüklerinden on kişinin dokuzunu müjdeleyerek şöyle buyurmuştur:
"Ebu Bekir cennetliktir. Ömer cennetliktir. Osman cennetliktir. Ali cennetliktir. Talha cennetliktir. Zübeyr cennetliktir. Sa'd cennetliktir. Saîd cennetliktir. Abdurrahman cennetliktir."
(Ebu Dâvud: 4650; Tirmizî: 3747; İbn-i Mâce: 133)
Diğer bir Hadis-i şerif'te ise:
"Ebu Ubeyde bin el-Cerrah cennetliktir." buyurmuştur. (Ebu Dâvud: 4650; İbn-i Mâce: 133)
Ahmed bin Abdullah el-Muhallebî, Abdülâziz bin Muhammed ed-Dürâvirdî, Abdurrahman bin Hamîd bin Avf'in babasından, onun da ceddi Abdurrahman bin Avf'dan bildirdiğine göre; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bunu: "Ebu Bekir cennetliktir..." şeklinde beyan buyurmuş ve ayrıca onun bir benzerini daha zikretmiştir.
Kulları içinde Allah-u Teâlâ'nın halka karşı sözcüsü kıldığı kimse ancak Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- olduğuna göre; o onları ancak müjdenin kendilerine zarar vermeyeceğini öğrendikten sonra müjdelememiş midir?.. Hepsi velilerden ve sıddîklardandı. İşte onlardan sonra gelen muhaddes veliler de böyledir.
Onunla konuşan dedi ki: Onlar hakkındaki bu haber Resul -sallallahu aleyhi ve sellem-den gelmiştir, bunda zaten şüphe yoktur.
Buyurdu ki: Ben bu Hadis'i sana bu kimseyi ona götürebilmek için delil göstermedim. Onların da müjdelenebileceklerine dair delil arayan kimse ona gelmelidir. Ona müjde'nin onlara zarar vereceği bildirilseydi, bu haberi kendilerinden gizlerdi. Şu hale göre onun Ashâb'ı arasında bu on kişiden başkası cennet ehlinden olmayacaktır gözü ile mi bakılmalıdır? Bu ne çirkin bir zandır! Onlar müjdelenmiş; onlardan başkasından ise, bu haberden dolayı nefislerinden emin olmamaları için bu gizlenmiştir. Ancak, onların hepsi de cennet ehlindendir.
Onlardan sonra gelen veliler de işte böyledir. Allah onları da gözetimi altında tutup, bu haberi kendilerinden gizlemiştir. Onlar da bu haberden dolayı nefislerinden emin olmazlar. Onlar o kimselerdir ki; Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmışlar, O'na vâsıl olmuşlar, nefislerinden hıyânetleri gidermişler, şehvetlerini öldürmüş ve kalplerini Allah ile diriltmişlerdir. Dolayısıyla ilâhî müjde onlara zarar veremez.
Allah-u Teâlâ'nın indirdiği Âyet-i kerime'de onları nasıl vasfettiğini görmez misin? Buyurur ki:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri ve hısım akrabaları da olsa, Allah'a ve Resul'üne muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.
Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir." (Mücâdele: 22)
Rivâyet edildiğine göre Ebu Kuhâfe Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e dil uzatmış, Ebu Bekir -radiyallahu anh- de bunu işiterek onun göğsüne şiddetli bir şekilde vurmuş, hatta onu bayıltmıştır. Bu Âyet'in daha çok Ebu Ubeyde bin el-Cerrah -radiyallahu anh- hakkında nâzil olduğu söylenir. Bunun nedeni ise Cerrah'ın Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e sövmesi, oğlu Ebu Ubeyde -radiyallahu anh-in de kendisine yüklenerek onu öldürmesidir.
Abdurrahman bin Ebu Bekir ise babasına şöyle demişti: "Babacığım, Bedir günü savaş esnasında bir ara seni öldürmeye yol bulmuştum. Fakat ben seni öldürmekten vazgeçtim." Şöyle buyurdu: "Amma şayet ben seni bu halde iken bulsaydım, o an seni öldürmeden bırakmazdım!"
(Bu rivâyetler için bakınız: Hakîm et-Tirmizî, "Nevâdirü'l-Usûl", c. 1, s. 619; İbn-i Kesîr, "Tefsîr", c. 3, s. 467)
Bir rivâyete göre de Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-le sözleşme yapan küçük bir ordu ile karşılaşılmıştı. Ne zaman ki düşman kuvvetlerinden bâzıları Resulullah -aleyhisselâtü ves-selâm-a dil uzatıp hakaret etmeye başladılar, Ensâr'dan bir şahıs bu düşmanlara: "Benim anneme ve babama istediğiniz kadar sövün, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e bir şey söylemeyin." dedi. Onu aşağılar gibi konuşup daha çok sövmeye başladılar. Bu şahıs dayanamayıp tek başına onlara hücum etti. Onların arkasında bulunan bir kimse aralarına dalarak onu öldürdü. Döner dönmez bunu hemen Resulullah Aleyhisselâm'a anlattılar. Onlar sanki kendi eliyle kendini tehlikeye atmış gibi düşünürlerken Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"Yarın mağfirete uğrayıp, koltuğuna yaslanarak Allah'la yüzyüze görüşecek bir şahısla ilgili olarak siz hâlâ neler düşünüyorsunuz!" (Nesâî, Sünen)
İşte velilerin sıfatı da budur." (Hâtmü'l-Evliyâ 9. Bölüm)