Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (66) - "Fakirden sonra bu mektep devam edecek." - Ömer Öngüt
"Fakirden sonra bu mektep devam edecek."
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (66)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Nisan 2016

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (66)

 

En Güzel Şey;
İnsanın Kendi Yokluğunu, Âcizliğini Bilmesidir:

"Böyle bir dâvâ fakirin aklından değil, hayalinden bile geçmesine imkân olmazdı.

Şunu çok iyi bilin ki bize verilen zorla verilmiştir, emir tahtında almışızdır. Yoksa gönül bunun üzerine hiçbir zaman takılmış değil.

Hatta bir defasında: 'Böyledir.' dediler. 'Hayır! Kabul etmiyorum!' deyince, 'Bizim olduğunu söyle!' dediler. 'İşte onu söylerim.' dedim. Yoksa ben o nura lâyık değilim. O bir emânet-i İlâhi'dir. Lâyık görmüyorum kendimi. Sadece Hazret-i Allah'ımın ihsanını ortaya koyuyorum. Vazifem bu. 'Allah'm! Hep sen, hep senindir, sendendir...' diyorum. Hep bu söz geçer.

Yoksa bizim gayemiz ne mürşidlik, ne de hulefâlık... Bu yolda herkes mürid. Mürşidmiş, halifeymiş, böyle bir şey gönül istemiyor.

Bütün Evliyâullah Hazerâtı'nın nazarı bu noktadadır. Dâvâ yok bizim yolumuzda; ancak Efendilerimiz'e sevgi, saygı, hürmet göstermek ve Allah için çalışmak vardır.

Onlar namına çalışıldığı için, yola onlar sahip çıkıyorlar. Burada müridanın çok büyük bir kazancı var. Kendi namıma girersem, onlar çekilir diye korkuyorum. Onları iş başına getirmek için daima kendimi ortadan çıkarıyorum. Müridanın üzerinde tasarruflarını yürütmeleri için hiçbir zaman vazifeyi almak istemiyorum. Onlar Hazret-i Allah'ın o kadar büyük sevgilileridir. Ve hakikaten Allah'ımız bunu sevdirmiş, hiçbir zaman hiçbir şeyi benimsetmemiştir.

Tertemiz bir yol bırakmışlar. Hiçbir el, hiçbir müdahale girmiş değildir. Aynı hâl üzerinde gidiyor. Fenâ ile gidiyor, varlık ile gitmiyor.

Bize vazifeyi emrediyorlar, kabul etmiyoruz. Emir verilmişken sahip çıkmamaya, elden geldiği kadar kaçınmaya çalışıyoruz.

Onun için, hiçbir zaman ben halife olayım, şeyh olayım, şu olayım, bu olayım diye hayalinizden geçmesin. Geçmesin ki Hakk versin. Eğer geçerse artık hedef o olur, gaye ve maksat o olur. Onların hepsi Hakk'a perdedir, Hakk'a ulaştırmaya mânidir.

En güzel şey; insanın kendi yokluğunu, âcizliğini bilmesidir. Bu hepsinden hayırlıdır. Hakk ve hakikati bilenler ancak 'Men arefe'nin sırrına vâkıf olanlardır."

"Ben varım diyen bir insan aklı başında olmuş olsa, bu sözünden dolayı utanması lâzımdır. Senin bu varlıkla ne ilgin var? Şu üzerindeki ilâhî nimetleri bir düşünsene! Seni yoktan var eden O'dur, nimetlere garkeden O'dur. Seni O düşündürüyor, O konuşturuyor. İçindeki bu düzeni O kurdu, bu hayatı O verdi, sıhhati O verdi.

Bütün bunları O yerleştirirken, hani sen "Benim!" diyordun! Sende sana âit bir zerre bulabilir misin? Yok. Peki ne diye "Benim!" diyorsun? Benim demek başka, O'nun demek başka. Benim demekle kendi varlığını, O'nun demekle Hazret-i Allah'ın varlığını ortaya koymuş oluyorsun."

 

Sorulan Bazı Suallere, Cevapları:

"Efendim imam izinli olduğu zamanlar imameti bana bırakıyor."

Cemaat taraftarsa kıldırabilirsiniz, değilse kıldırmayın. Çünkü istenmeyen imamın duâsı makbul olmaz.

"Efendim rüyâlarımda ekseri askere alındığımı görüyorum."

Zâhirde askerlik olduğu gibi, mânen de askerlik vardır. Gaye mânevî ordunun askeri olabilmektir.

O orduya, alınmış insanlar girer. Ezelî nasiple alınanlar o orduya asker olurlar. Yeter ki orduya alsınlar, Allah'ımız bizi dışarıda bırakılanlardan etmesin.

"Efendim ben hiç rüyâ göremiyorum."

Hayır efendim! Rüyâ görmeyi arzu etmeniz bile yersiz. Bütün arzu ve isteklerden arınmak, kayıt-kuyuttan çıkmak, denize bırakılmış bir çöp gibi olmak gerekiyor.

Teslim olamadığımız için, bizde birçok arzular yaşıyor. Arzulardır bizi, Hakk'ın arzusundan alıkoyan.

"Fakirden sonra bu mektep devam edecek."

"Hani bir söz var; "Hasta vücud yatak ister" vücud yatıyor, biz yatmıyoruz."

 

Üç Günden Fazla Dargın Durmak Câiz Değildir:

Müslümanlar ana-baba bir kardeş gibidirler. Bu kardeşliğe zarar verecek söz ve hareketler yasaklanmış, müslümanın müslümana sert davranması, birbirlerinden uzaklaşmaları haram kılınmıştır.

Meşru bir sebeple ve terbiye maksadıyla olmaksızın bir müslümanla üç günden fazla dargın durmak, câiz değildir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Bir mümin, mümin kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helâl olmaz. Üç gün geçince hemen onu bulsun ve selâm versin. Selâmını alırsa, her ikisi de ecir ve sevapta ortak olurlar. Karşılık vermezse o günaha girmiş, selâm veren de dargınlıktan çıkmış olur." (Ebu Dâvud)

"Her pazartesi ve perşembe günleri mükellef olanların amelleri Allah'a arzolunur. Cenâb-ı Hakk kendisine şirk koşmayan her kulunun günahını mağfiret eder. Yalnız mümin kardeşi ile aralarında kin bulunan kimseyi affetmeyip 'Birbirleriyle barışıncaya kadar bunları bırakın.'" buyurur. (Müslim)

"Bir kimse müslüman kardeşine bir sene dargın durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girmiş olur." (Ebu Dâvud)

Hele bu dargınlık akraba arasında olursa mesuliyeti daha da ağırdır.

Bir Hadis-i şerif'te de şöyle buyuruluyor:

"Akrabalık bağı arşa asılmıştır. Şöyle der durur: Beni birleştireni Allah birleştirsin. Beni ayıranı Allah da ayırsın." (Müslim)

Dargın olanları barıştırmak müslümanların üzerine bir vazifedir.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime'lerinde:

"Müminler kardeştirler. Dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin." (Hucurât: 10)

"Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin sözünde hayır vardır. Kim Allah'ın rızâsını kazanmak için bunları yaparsa biz ona çok büyük bir mükâfat vereceğiz." buyuruyor. (Nisâ: 114)

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz müslümanların arabuluculuk yapmalarını tavsiye ettiği gibi, kendileri de bizzat gidip dargın olanları barıştırırlardı.

Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Birbirinizle ilginizi kesmeyiniz, sırt dönmeyiniz, kin tutmayınız ve hased etmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz! Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terkedip küs durması helâl değildir." (Buhâri. Müslim)

"Müslümanın din kardeşine üç günden fazla küs durması helâl değildir. Kim müslüman kardeşini üç günden fazla terkeder ve o hâl üzere ölürse cehenneme girer." (Ebu Dâvud)

– "Size namaz, oruç ve sadaka derecesinden daha üstün ve sevaplı bir şey söyleyeyim mi?"

"Evet Yâ Resulellah!"

– "Arabulmaya çalışmak, barıştırmaktır. Çünkü aranın bozuk olması kökünden kazır. Saçı kazır demiyorum, dini kazır." (Tirmizî)

"İki kişi arasındaki düşmanlığı izâle ve ıslah, sadakaların fazîletlilerindendir." (Buhârî)

"Halkın arasını ıslah et, velev ki yalan bir sözü irtikâb ile olsun." (Câmiu's-sağir)

Yalan büyük günahlardan olmasına rağmen, karı-koca ve diğer insanların arasını bulmak için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buna müsaade etmişlerdir.


  Önceki Sonraki