Fakir der ki:
"Siz Allah-u Teâlâ'nın tuttuğu şeyi görürsünüz, Elhamdülillâh biz tutanı görürüz. Yaratan'ı gördüğüm için, bu yaratılanların bir perdeden ibaret olduğunu görüyorum."
Bu beyanlar duyanlar içindir, işitenler için değil. Kime ne duyurdu ise o anlar. İyi bilin ki, bunların hepsi Allah-u Teâlâ'nın göstermesiyle, bildirmesiyle, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nur ışığı ile görerek ve bilerek söyleniyor.
Sakın bu ilme dalmayın. İlminiz ve aklınız yetmez. Yetmediğine göre inkâr yollarına kalkışmayın. Evliyâullah'ın beyanlarını inceleyin, onlara itimat edin ve kurtulun. Bütün delilleri önünüze sürüyorum, oku ve geç, anlamaya kalkışma.
Bu sırlar niçin anlaşılmıyor?
Bu hususta bir Âyet-i kerime arz edelim:
"Yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz." (Talâk: 12)
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri buyururlar ki:
"Eğer bu Âyet-i kerime'nin size tefsirini yapacak olsam, beni mutlaka taş yağmuruna tutarsınız."
Size bu anlatılanlar sanmayın ki bilinmiyor. Allah-u Teâlâ fakire öyle bir üslup vermiş ki, İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri'nin buyurduğu mevzuları açıyoruz da kimse farkında değil. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'leri yerleştirdiğimiz için, o söylediğimiz söz kayboluyor.
Kişi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'i görüyor, o mevzuyu unutuyor. Sizin anlayacağınız şekilde açıldığı için şaşkınlık yapmıyor. Yoksa kapalı tuttuğumuz yerler çok azdır.
Zerreden kürreye kadar her şey her şeyi kuşatmıştır. Kimini zar ile kuşatmış, kimini deri ile, kimini kabuk ile...
Yani Allah-u Teâlâ her zerreyi bir şey ile çevirmiştir. Yer de böyledir, gök de böyledir. Arşurahman ile de her şeyi kuşattırmıştır. Allah-u Teâlâ ise her şeyi kuşatmıştır, bütün âlemleri çepeçevre çevirmiştir.
İşte bunun ispatı:
"Allah her şeyi çepeçevre kuşatandır." (Nisâ: 126)
Çünkü Allah-u Teâlâ her şeyi çepeçevre kuşattığından nereye baksan yalnız O'nu göreceksin.
Herkes O'nu bu mülkün içinde, mekânların içinde arıyor. Halbuki bütün mekânlar O'nda mekândır, O'nun mekânı yoktur.
İyi bil ki O'nu gören, O'ndan gören, bütün âlemlerin bir kabuk, bir perde, bir maskeden ibaret olduğunu görür ve bilir...