Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - En Ağır Mesuliyet (6) - Ömer Öngüt
En Ağır Mesuliyet (6)
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Mart 2016

 

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

En Ağır Mesuliyet (6)

 

Kim Kime Tâbi Olduysa!

Her asrın insanı yaşadığı devirde kime tâbi olduysa, kime bağlandıysa, kimin peşinden gittiyse onunla mahşere çağrılacaktır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamları ile beraber çağıracağız." (İsrâ: 71)

İmam; insanlara öncülük eden, beraberinde de kendi yolunca giden ve peşinden gelen bir topluluk meydana getiren lider, önder demektir.

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz bu Âyet-i kerime hakkında:

"İmamdan murad herkesin yaşadığı asrın önderidir." buyurmuşlardır.

Herkes dünyada kimin bayrağı altında bulunmuşsa, kime uymuş, kimleri rehber edinmişse ahirette de onun bayrağı altında bulunacaktır.

Rehber edindiği, peşine düşüp gittiği lideri nereye götürülürse onlar da oraya gidecek, dünyada olduğu gibi ahirette de bir ve beraber olacaklardır. İyiler iyilerle beraber cennette, kötüler kötülerle birlikte cehennemde olacaklardır.

Firavun ahirette avânesinin önünde cehenneme gittiği gibi, bu sapıtıcılar da küfre kaydırdığı kimselerin hepsinin cehennemde öncüleridirler.

Sapıtıcıların peşine takılanlar, kendilerinin sonsuz bir felâkete düşmelerine sebep oldukları için onlara büyük bir kin ve öfke duyarlar. "Sen bizim buraya girmemize sebep oldun!" diyerek, leş üzerine üşüşen kargalar gibi üzerlerine üşüşürler ve şöyle derler:

"Siz bize sağdan gelir, sûret-i haktan görünürdünüz!" (Sâffât: 28)

Körü körüne peşlerine sürüklendikleri kimselerin ahiretteki zillet ve meskenetlerini, ne kadar sefil bir duruma düştüklerini gördüklerinde onlara şöyle derler:

"Biz size uymuştuk, sizin bağlılarınızdık, şimdi siz Allah'ın azabından zerrece bir şey olsun savıp bizi koruyabilecek misiniz?" (İbrahim: 21)

Bütün saltanat ve kisveleri dünyada kalan, yaptıkları tahrik ve tahriflerin, sapma ve saptırmaların cezasıyla karşı karşıya bulunan sapıtıcılar onları yüzüstü bırakır giderler. Aralarındaki bütün ülfet ve muhabbet sebepleri ortadan kalkar.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasretler ve pişmanlıklar halinde gösterecektir.

Onlar cehennemden çıkmayacaklardır." (Bakara: 167)

İslâm'mış gibi görünüp, din-i İslâm'a en büyük darbeyi vuranlar bunlardır.

Bunun içindir ki mürşid aramak çok mühimdir. Bir Mürşid-i kâmil vardır irşad eder, bir mürşid vardır ifsad eder.

Bu sebepledir ki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz!" buyuruyor. (Tevbe: 119)

Şeytanla, şeytanlaşmış şeyhlerle değil.

Âyet-i kerime'de geçen "Sâdıklar" dan murad, Fenâfillah'a ermiş Mürşid-i kâmil'lerdir. Gerçek vâris-i enbiyâ onlardır.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım göremeyeceklerdir." (Kasas: 41)

"Bu dünya hayatında biz onların peşine bir lânet taktık (daima lânetle anılacaklardır.) Kıyamet gününde ise onlar çirkinleştirilip iğrenç kimselerden olacaklardır." (Kasas: 42)

İyilerin arkasında gidenler, saadet-i ebediyeyi kazanmaya vesile oldukları için liderlerini överek ve ona duâlar ederek büyük bir mutluluk içinde Cennet-i âlâ'ya doğru yürüyeceklerdir.

Saptırıcı liderlerin peşine takılanlar ise felaket-i ebediyeye düşmelerine sebep oldukları için onlara büyük bir kin ve öfke duyacaklar, düşünmeden körü körüne ardına sürüklendikleri önderlerine lânetler yağdıracaklar, bedduâlar edeceklerdir.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için 'Ey Rabb'imiz! Bizi saptıranlar işte bunlardır. Bunlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!' derler.

Allah da 'Zaten hepsinin azabı kat kattır, fakat siz bilmezsiniz.' buyurur." (A'râf: 38)

"Öncekiler de sonrakilere derler ki:

Sizin bizden üstünlüğünüz yoktur, kazandığınıza karşılık azabı tadın!" (A'râf: 39)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Kıyamet gününde insanlar bir araya toplanır, Rabb'imiz 'Her kim neye tapmışsa onun ardına düşsün!' buyurur. Artık kimi güneşin, kimi ayın, kimi tağutların (kodamanların) peşine düşüp gider." (Buhârî. Rikak: 52)

Başkalarının peşlerinde körü körüne giden, bu hususta kendilerini uyarmak isteyen münevver insanları dinlemeyen kimseler, o gün hakikati apaçık gördüklerinde; liderlerinin sûret-i haktan görünerek her şeyi nasıl ters gösterdiklerini, o kodamanlara uydukları için nasıl bir felâkete düşürüldüklerini ve azabın hazır vaziyette kendilerini beklediğini müşahede ettiklerinde pek büyük bir hasret çekecekler.

Avam güruhu, dünyada iken lider kabul ederek körü körüne peşlerinde sürüklendikleri kimselerin ahiretteki zillet ve meskenetlerini, ne kadar sefil bir duruma düştüklerini gördüklerinde onlara şöyle derler:

"Biz size uymuştuk, sizin bağlılarınızdık, şimdi siz Allah'ın azabından zerrece bir şey olsun savıp, bizi koruyabilecek misiniz?" (İbrahim: 21)

Kendilerine ne emretmişlerse emirlerini tutmuşlar, onlara uydukları için zaten bu acı sonuca varmışlar.

Bütün yetkileri, makam ve mensupları dünyada kalan, yaptıkları tahrip ve tahriklerin, sapma ve saptırmaların cezası ile karşı karşıya bulunan önderler bu sözler karşısında mahçup olurlar, acziyetlerini itiraf ederler ve derler ki:

"Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de size doğru yolu gösterirdik." (İbrahim: 21)

"Her ümmet (topluluk) girdikçe kardeşine (kendini saptıran yoldaşına) lânet eder." (A'raf: 38)

Saptırıcı önderlerle onlara şuursuzca uyan şakşakçılar bir araya gelince husumet ve karşılıklı tartışmalar başlar.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için 'Ey Rabb'imiz! Bizi saptıranlar işte bunlardır. Bunlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!' derler." (A'raf: 38)

Hırlaşmalar ve ithamlar işte böyle başlar. Körü körüne peşlerinden sürüklendikleri ve felâket-i ebediyeye düşmelerine sebep oldukları önderlerine Allah-u Teâlâ'dan "Ey Rabb'imiz!" diye başlayarak, kat kat cezalar vermesini isterler.

Çünkü onlara uydukları ve küfürde peşlerinden gittikleri için sapıklığa düşmüşler, onların açtığı çığırda yürüdükleri için cehenneme müstehak olmuşlar.

Allah-u Teâlâ onların bu isteklerine şu şekilde mukabele eder:

"Zaten hepsinin azabı kat kattır, fakat siz bilmezsiniz!" (A'râf: 38)

İstedikleri kat kat azap hem kendileri için, hem de onlar içindir. Kitleleri bâtıl yollara sürükleyen küfür liderleri hem kendi küfürlerinden, hem de başkalarını doğru yoldan saptırdıklarından ötürü; körü körüne bunların peşinden sürüklenenlere de hem kâfir olduklarından, hem de gönül rızâsı ile sapık liderleri taklit etmelerinden dolayı iki kat azap edilecektir.

Uyan da uyulan da birbirlerinden karşılıklı kuvvet almışlar, şirretliklerini beraberce yapmışlardır. Şimdi ise hem kendileri için hem de şuursuzca kabullendikleri fırkalar için ne kadar acıklı azaplar karşılarına çıkmıştır.

Allah-u Teâlâ'nın bu beyanı üzerine öncekiler sonrakilere şöyle derler:

"Sizin bizden üstünlüğünüz yoktur, kazandığınıza karşılık azabı tadın!" (A'râf: 39)

Orada buna benzer suçlamalar ve lânetleşmeler sürüp gider.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler." (Sâffât: 27)

"Siz bize sağdan gelir, sûret-i haktan görünürdünüz!" (Sâffât: 28)

Bâtılı süslerler, hak diye gösterirlerdi. Günahları sevap diyerek onlara işlettirirlerdi.

Kendilerini hayrat ve hasenâta sevketmek, doğru yolu göstermek istediklerini söyleyerek onları kandırıp Allah yolundan alıkoyarlardı.

En güvendikleri noktalardan yanlarına sokulur, onları ayartmaya çalışırlardı.

"Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz." (Sâffât: 29)


  Önceki Sonraki