Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - -Amerika-Rusya Gidecek, Türkiye Kalacak- Herkes Hesabını Doğru Yapsın! - Ömer Öngüt
-Amerika-Rusya Gidecek, Türkiye Kalacak- Herkes Hesabını Doğru Yapsın!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Mart 2016

 

-Amerika-Rusya Gidecek, Türkiye Kalacak-
Herkes Hesabını Doğru Yapsın!

Rusya, Avrupa, Amerika bütün Batı ve Hıristiyan dünyası geri döndürülemez bir çöküşün içerisindedir. Bunlara sırtını dayayanlar yakın bir gelecekte büyük bir hüsrana uğrayacaktır.

 

Türkiye PKK-PYD sorununa büyük bir enerji harcıyor. Amerika ile, Rusya ile karşı karşıya geliyor.

Bölgede herkesin bir planı var. Amerika'nın var, İsrail'in var, Rusya'nın var, İngiliz'in var, Alman'ın var, İran'ın var. PKK-PYD'nin var. Bu planların hepsi gelip Türkiye'ye dokunuyor. Ve bu aktörlerin hiçbirisi Türkiye'yi sahada, kendi sınırlarının ötesinde istemiyor. Hatta mümkünse Türkiye'nin sınırlarından içeri girmek istiyor.

Bu planların ayrıntısını ve muhtemel sonucunu irdelemeye, bu meyanda PKK-PYD akıntısına kapılıp bu planlara alet olmayı nefsine yedirenler varsa onlara da işin hakikatini göstermeye çalışacağız.

 

Siyonizmin-Amerika'nın Planı:

Bölgedeki ana plan siyonist akıldan ortaya çıkan Amerika'nın sahip çıktığı, bir miktar diğer Batı ülkelerinin desteklediği plandır.

Bu plan Ortadoğu'yu aşiretleştirme, birbirine düşürme, bölgedeki devlet ve orduların hepsini dağıtıp yok etme planıdır.

Soğuk savaşın bitimine kadar büyük devletler işgal ettikleri ya da nüfuzları altına almaya çalıştıkları ülkelerde kendi güdümlerinde devlet düzeni kurmaya çalışırlardı. Soğuk savaştan sonra Ortadoğu ve İslâm coğrafyası için bu plan devreye girdi. Irak işgalinden sonra Amerika isteseydi bir devlet düzeni kurardı, ancak önce Irak ordusunu ve devlet kurumlarını dağıttı. Geriye kalanı hep birlikte görüyoruz. Afganistan'da yeni devlet kurulmadan önce Ahmed Şah Mesud'u öldürdüler. Karıştırdıkları ülkelerde önce liderlik yapabilecek şahsiyetleri ortadan kaldırıyorlar, ki ülke tekrar ayağa kalkamasın. Aynı durum Libya'da yaşandı. Bazı şahısları vuruyorlar, sonra yanlışlık oldu diyorlar, ya da demiyorlar. Hatırlarsanız Rusya Dudayev'i Amerika'nın yardımı ile şehid etti. Suriye'yi görüyorsunuz. Esad'ın yerine isteselerdi yeni bir iktidar kısa zamanda gelebilirdi. Ancak Suriye'nin dağılması için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Türkiye için de benzer planları vardı ve hala var. Aynı plan bölgenin diğer devletleri; Mısır, Arabistan ve İran için de var. İçerden nüfuz edemediklerini işgalle dağıtıyorlar. Irak ve Libya'da olduğu gibi. Bu üç ülkeyi de içeriden dağıtamazlarsa, işgal ederek dağıtacaklar. Türkiye'ye gözleri kesmiyor, en çok Türkiye'den çekiniyorlar. Bu sebeple Türkiye'yi içeriden karıştırmak için çok uğraşıyorlar, büyük mesai harcıyorlar.

Bu dağıtma, parçalama siyasetinde Kürtleri taşeron olarak kullanmak istiyorlar. PKK-PYD'ye Kürtlerin temsilcisi muamelesi yapmalarının sebebi budur. Yoksa kara kaşına, kara gözüne hayran olduklarından değil.

Bu siyonist arka planın dünya için düşündüğü de pek farklı değil. Nükleer harpler dahil, bütün dünyayı dağıtıp tarumar edecek karışıklıklar çıkartmak ve kendileri aradan sıyrılıp vaad edilen Küresel Kraliyet'i hayata geçirmek istiyorlar. İnsanların %20'si köle olarak kalsa yeter diye düşünüyorlar.

İnanmakta zorlandınız mı? Evet, gerçekten plan bu! Büyük resim bu. Başarır-başaramaz ayrı konu. Ancak niyetleri ve ciddi ciddi hazırlık yaptıkları gelecek planları budur.

 

Rusya'nın Planı:

Rusya Amerika'ya karşı İran ve Ortadoğu şiilerini arkasına alarak bölgede hakimiyet kurmak istiyor. İran ve Hizbullah milisleri Suriye'de bizzat savaşıyor. Yemen'deki şii isyanına İran açık destek veriyor, Arabistan da ona karşılık savaş uçakları ile bombalıyor. Yakında Rusya'nın Yemen'e de müdahale edeceği konuşuluyor.

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile beraber Rusya siyasi, ekonomik ve toplumsal bir çöküş yaşadı. Putin'in gelmesi ve petrol fiyatlarının yükselmesi ile Rusya tekrar palazlandı. Bu arada eskiden Rusya'nın peyki durumunda olan doğu bloku ülkelerini Amerika teker teker devşirdi. Amerika bu durumdan çok rahatsız olan Rusya ile orta yol bulmak yerine sinsi siyasetine askerî ve ekonomik hamlelerle devam etti. Bunun üzerine Rusya'nın Amerikan düşmanlığı arttı. Putin ilk askerî hamlesini yaptığında kimse ses çıkartmadı. Bugün tam bir ayı gibi "Çıkarım var" diyerek önüne gelen yere askerini gönderiyor. Gürcistan ve Ukrayna'dan sonra Suriye'ye girdi. Sırada Yemen var.

Bu durum İngiltere'yi, Türkiye'yi, Arabistan'ı, Amerika'yı ve hususiyetle İsrail'i çok rahatsız ediyor. İsrail İran'ı bombalamaktan bahsederken, Rusya sayesinde İran kapı komşusu oldu. Lübnan Hizbullah'ına karşı yaptığı son askeri operasyonda madara olan İsrail, Suriye'yi dağıtarak Lübnan Hizbullah'ının nefesini kesmeye çalışırken şimdi İran'dan Lübnan'a uzanan bir koridor kurulmuş oldu. İsrail'in sesi ve nefesi kesiliyor, bir çıkış arıyor.

Rusya agresif ve pervasız hareketleriyle dolaylı yoldan istemeden de olsa birinci plana zemin hazırlıyor.

 

İngiltere'nin Planı:

İngilizler Amerikan askeri gücünün arkasına saklanarak eski sömürge alanlarında sinsice hakimiyetlerini sürdürmeye, kanlı petrol ve gaz imparatorluğunu devam ettirmeye çalışan bir siyaset güdüyor. Nüfuz ajanları ve nüfuz siyasetleri sayesinde sahnede görünmeden etkili olmaya çalışıyor. Türkiye bu alana girince, Barzani de Türkiye ile enerji anlaşmaları yapınca IŞİD sopasıyla hem Türkiye'ye hem de Barzani'ye had bildirmeye kalktılar. Ancak Rusya'nın agresif müdahalesi İngiliz planlarını da bozdu. Şimdi "Rusya ancak güçten anlar." diye konuşmaya başladılar.

 

İran'ın Planı:

İran Amerika'nın Irak'ta kendisine hazırladığı zeminden ziyadesiyle istifade ettikten sonra şimdi de Rusya'nın desteği ile diğer Ortadoğu ülkelerindeki şiileri güdümüne almak ve şii imparatorluğu kurmak sevdasında.

Dikkat edilirse İran'ın küresel bir hedefi yok. Dikkati ve taarruzu İslâm ülkelerine, müslümanlara dönük. Bu pencereden bakıldığında tavırları IŞİD'e benziyor. Diğer taraftan da bu amaçlarına ulaşmak için Rusya'ya taşeronluk yapmaktan, Suriye'de olduğu gibi milyonlarca insanı mağdur etmekten çekinmiyor.

Oysa Türkiye'nin tarihten de gelen küresel bir perspektifi var. İslâm ülkelerine ilgisi bu tarihi sorumluluğundan ve dünya milletlerine adalet ve düzen getirme arzusundan geliyor. Bu sebeple hiçbir küresel güç Türkiye'nin arkasında durmuyor. Bilakis köstek olmaya çalışıyor. Aradaki fark budur.

 

PKK-PYD'nin planı:

PKK "Çözüm süreci" denilen dönemde Türkiye'den alamayacağı bir şey istedi. "Özerklik" adı altında şu an Suriye'de yaşandığı gibi bir düzeni Türkiye'ye dayatmaya çalıştı. Bunu dayatabileceğini zannetti. "Vermezsen yakarım" diye özetlenebilecek tehditlerde bulundu. Gücü kuvveti, ordusu yerinde olan hiçbir devletin evet diyemeyeceği bu talebi haliyle Türkiye kabul etmedi. Oysa Türkiye'yi yönetenler PKK'yı makul bir orta noktaya çekebileceklerini PKK'nın silah bırakabileceğini zannetmişlerdi. Diğer taraftan PKK Suriye'de önce kendisi dışındaki Kürt hareketlerini ve önderlerini yoketti. Sonra Amerika ve Rusya gibi ülkelerin de desteğiyle Türkiye'de alamadığını Suriye'de aldı. Benzer bir şeyi Türkiye'den de alabilirim zannıyla Türkiye'ye karşı savaşa kalkıştı. Şimdi ise siyasetçileri "Dayanın Rusya'nın yardımı geliyor." diye gazlamaya çalışıyor.

Diğer taraftan Suriye'de toprak genişletmeye çalışıyor, Arap ve Türkmen bölgelerini işgal edip buradaki halkı sürerek demografik yapıyı değiştiriyor. Uluslararası kuruluşlar PYD'nin Esed rejimi gibi aleni savaş suçları işlediğini söylüyor, ancak Amerika gibi ülkeler engel olacakları yerde bilakis bu suçları teşvik ediyor. Maksat Türkiye'yi güneyden kuşatmak.

Buna Türkiye "Evet" diyebilir mi? Kabul edebilir mi? Kendi ülkesinde terör estiren bu örgütün güney sınırlarında devlet haline gelmesine üstelik bir de hakkı olmayan yerleri işgal etmesine Türkiye izin verebilir mi?

Binaenaleyh PKK-PYD; Amerika'yı, Rusya'yı, İsrail'i, İran'ı, Avrupa'yı arkasında görünce boyundan büyük işlere kalkıştı. Kendisini kullandırttı.

Çok kullanışlı bir örgüt.

Herkes kullanıyor.

Amerika kullanıyor, İsrail kullanıyor, Rusya kullanıyor, İran kullanıyor, Yunanistan kullanıyor, Ermenistan kullanıyor, Avrupa kullanıyor. Kürtleri İslâm'dan uzaklaştırmak isteyenler kullanıyor.

Bunların devrimciliği Türkiye'ye ve İslâm'a karşı. Bütün sömürgecilerle, bütün zâlimlerle, bütün kapitalistlerle, bütün hıristiyanlarla, bütün kâfirlerle işbirliği yapıyorlar, faşistliğin alâsını yapıyorlar, PKK'nın aleyhinde konuşan bütün Kürtleri ya öldürtüyorlar, ya dövüyorlar, ya tehdit ediyorlar; halkı sindirmek için her yöntemi meşru görüyorlar; polisi-askeri sinsice yatağında uyurken, çarşıda ailesinin yanında arkasından vuruyorlar. Sonra da "Devrimciyim." diye, "Özgürlük" diye, "Barış ve Demokrasi" diye konuşuyorlar.

Bunlara terör örgütü denilmeyecek de kime denilecek.

 

Hangi Plan ve Hesap Kazanacak?

Bugün dünya büyük bir savaşa doğru gidiyor. Küresel mücadele artık yeni bir evreye girdi. Herkes maskesini çıkartıyor, kartlarını açıyor. Piyonlarla yürütülen vekâlet savaşları evresi geçildi. Rusya, İran gibi ülkeler bizzat kendileri savaşıyor. Karşı cephenin de devreye girmesi an meselesi. Bir kıvılcıma bakıyor.

Türkiye bu savaşın içinde mi olur, dışında mı olur? Yunanistan'la mı, Rusya ile mi, Amerika ile mi savaşır? Bilinmez. Ancak şunu kimse unutmasın:

Rusya, Avrupa, Amerika bütün Batı ve Hıristiyan dünyası geri döndürülemez bir çöküşün içerisindedir. Bunlara sırtını dayayanlar yakın bir gelecekte büyük bir hüsrana uğrayacaktır.

 

Batı ve Rusya'nın Çöküşü:

Rusya ve Batı ülkeleri büyük zaaflarla boğuşan, insan gücü günâgün eriyen, ekonomik saltanatları sallanan, her anlamda büyük bir hızla düşüşe geçen ülkeler. Aile kurumu çökmüş vaziyette. Nüfusları gittikçe azalıyor ve yaşlanıyor. Yeni nesil ailesiz, babası belirsiz, amaçsız yetişiyor. Hiçbir savaş olmasa kendi hallerine bırakılmış olsa elli yıla kadar tarih sahnesinden silinecekler. Toplum çöküyor. Savaşacak genç nüfus yok, olanlar amaçsız. Bunu bildikleri için dünyayı karıştırmaya, öldürebildikleri kadar insan öldürmeye, robot savaşçıları sahaya sürmeye çalışıyorlar. Büyük bir yıkıma hazırlanıyorlar. Ancak birbirlerini, kendilerini de yıkacaklar. Hepsi tarumar olacak.

 

Türkiye Yükseliyor,
Herkes Hesabını Buna Göre Yapsın:

Türkiye bütün eksiklerine rağmen artık yükselen, yükselişe geçmiş bir güç. Kendi silahını kendisi yapıyor, eğitimli, etkili ve donanımlı bir askeri gücü var. Büyük bir ekonomik ve teknolojik atılım gerçekleştiriyor. Büyük devletlerle bazı alanlarda –özellikle askerî teknolojide- boy ölçüşmeye çalışıyor.

Bununla beraber Batı'nın hastalıkları bize de bulaştı. Aile kurumumuz yıkılmadı ama tehlike sinyalleri veriyor. Ancak Batı gibi değil. Tarihten gelen, ve her şeye rağmen Hazret-i Allah'ın yolundan giden bir kısım iman ehlinin bulunduğu bu memleketi Hazret-i Allah tutuyor. Toplumsal olarak bizde de bir iniş var, ancak biz bir kulaç iniyorsak, diğer milletler on kulaç batıyor. Batı batıyor. Diğer milletlerin durumuna düşmemek için dikkatli olmamız lâzım.

Binaenaleyh Türkiye'nin yıkılacağını, bölüneceğini, bu savaşın kaybedeni olacağını düşünenler, "Amerika'yı, Rusya'yı, İsrail'i arkama aldım" gazıyla devlet kurma sevdasına kapılanlar yanlış hesap yapıyor. Safını yanlış yere kuruyor.

Zira belki hemen yarın değil, belki birçok bedel ödenecek ama 15-20 yıla kadar bölgede Türkiye yerinde kalacak ama ne Amerika, ne de Rusya burada olmayacak.

 

Hazret-i Allah'ın Desteği İle,
Her Şeyi Bitmişken Tekrar Ayağa Kalkan Ülke:

Birinci Dünya Savaşı'na zayıf bir yönetim, yorgun bir halk ve teknolojisi geri bir ordu ile giren Türkiye, Çanakkale gibi, Kut'ül Amâre gibi parlak zaferlere rağmen müttefikleri yenilince yenilenler safında yer aldı. Bütün orduları dağıtıldı. Ekonomi sıfır noktasına geldi, donanma yoktu, olanlar da gitti. Ankara-Sivas etrafında küçük bir toprak parçası hariç bütün toprakları pay edildi, işgal edildi. Taşnak ve Hınçak gibi terör örgütleri orduyu arkadan vurduğu için başka şehirlere sürgün edilen Ermeniler yeni hayaller kuruyorlardı. Yunanistan Bizans hayali ile İzmir'e çıktı. Türk halkı ise yıllardır savaşlarda oluk oluk kanını akıtmış, genç nüfus adeta yok olmuştu. Anadolu köylerinin hali içler acısı idi. Ziraat yapacak insan kalmamıştı. Türkiye'nin elinde neredeyse hiçbir şey yoktu. Sadece yetişmiş bir kurmay gücü vardı. Bütün bu yokluklar içinde Hazret-i Allah bu milleti yok etmedi. Hesapları boşa çıkarttı.

Osmanlı'yı devamlı gerileten devasa bir askerî güç olan Rusya'da 1917 yılında Komünist Bolşevik Devrimi oldu. Birinci Dünya Savaşı, doğudaki Japon tehditi ve iç karışıklıklarla boğuşan Rusya ile Ermenilerle yapılan Gümrü anlaşması temelinde Moskova anlaşması yapıldı. Türkiye 1877-78 savaşı sonrası Ermeni isyanları ile boğuştuğu doğu cephesinde iyi bir netice almış oldu. Buradaki ordu Batı cephesine destek verdi.

Hazret-i Allah'ın görünmez orduları devreye girdi, 1918 yılında Avrupa'da çıkan İspanyol gribi 1.5 yılda bütün dünyada 50 ile 100 milyon insanın ölümüne sebep oldu. İngiltere'de 250 bin ve Fransa'da 400 bin insan öldü. Şu işe bakın ki bu virüs hasta, zayıf, çocuk ve yaşlıları değil, genç erişkinleri öldürüyordu.

Ve bitti denilen Türkiye yeniden doğdu. Daha doğrusu Hazret-i Allah bu milleti bitirmedi.

O yokluk ve zorlukta bunlar olmuşken, bugün dahi Hazret-i Allah'ın yardımı ve nazarı bu memleket üzerinde iken Türkiye'yi yıkma hayalleri kuranlar boş kuruntularla kendisini avutanlardır.

 

Türkiye İslâm Ülkesidir:

Her devletin, her milletin genel bir karakteri vardır.

Amerikan devleti küfrün ve zulmün temsilcisidir. İslâm'ın aleyhindedir. İsrail'in hizmetindedir. Devlette bu tanıma uymayan kişiler görev alsa da bu genel resim değişmez. Hatta bir müslüman Amerikan başkanı olsa bile bu genel resim yine değişmez.

Avrupa ülkeleri; sömürgeciliğin, yağmacılığın, faşizmin, Haçlı zihniyetinin temsilcileridir. Demokrasi ve barış sadece kendi milletleri içindir. Yine bu devletlerin değişik kademelerinde vicdanlı, insaflı insanlar görev alabilir. Ancak genel karakteri budur, değişmez.

Rusya aynı şekilde.

Bu ülkeler için Suriye'de yüzbinlerce insan ölmüş, ülke nüfusunun yarısı mülteci durumuna düşmüş umurunda değildir. Ne Araplar umurundadır, ne Türkler umurundadır, ne de Kürtler umurundadır.

Türkiye ise bir İslâm ülkesidir. Batının bize olan düşmanlığı bundandır. Bu millet bin yıl İslâm'ın bayraktarlığını yapmıştır. Bütün hata ve eksiklerimize rağmen yine böyledir. Daha önce birkaç kez örnek verdik: 11 Eylül hadisesi olduğu zaman, Bush "İslâm terörü" diye konuşup dururken, bu memleketteki sol iktidarın dışişleri bakanı İsmail Cem o gün çıkıp "Biz bunu kabul etmiyoruz, bu yanlıştır" dedi. Amerika söylemini düzeltme ihtiyacı duydu. O iktidar zamanında bile böyle oldu. Çünkü bu devlete kim gelirse gelsin, bu millet müslümandır, bu ülke İslâm ülkesidir.

 

"Bin Yıldır Kürtlerle Beraberiz" Sözü Bir Söylem Değil Hakikattir:

Kürtler Malazgirt Savaşı'nda Türkler'le birliktelerdi. Dönemin İslâm kaynaklarında, meselâ Sıbt İbnü'l-Cevzi'de, -sayısı az olmakla birlikte- belli bir Kürt kuvvetinin Türkler'le birlikte gelerek Anadolu fetihlerine katıldığından bahsedilir. Selahaddin Eyyubi'nin kumandası altında Kudüs'ü fetheden ordunun içinde Türkler ve Kürtler birlikte savaştılar. Osman Gazi'nin şeyhi ve kayınpederi olan Edebali Hazretleri Taceddin-i Kürdi'nin kızını ikinci eş olarak almıştır. II. Murad'ın bazı seferlerinde Türkler'le birlikte Kürtler'ln de yer aldığı o dönemin kaynaklarında açıkça belirtilir. Yavuz devrinden sonra da siyasi birlik tesis edilmiştir.

Cumhuriyet döneminin din karşıtı zihniyeti ise hem Türkleri hem de Kürtleri yaralamıştır.

Bugün Türkler bu zihniyetten kurtulup tekrar eski günlerine dönmeye çalışırken, Kürtlerin ise başına maalesef PKK gibi din karşıtı bir örgüt çöreklenmiştir.

Türkiye doğusunda, güneyinde, Ermenistan benzeri bir PKK oluşumuna, devletine müsaade edemez. Bunlara aldanan varsa şapkasını önüne koyup düşünsün: İslâm için tekrar birlik olacak mıyız, birlikte şahlanacak mıyız? Yoksa Türkiye'nin ayağına pranga olmaya, küffarın oyununa gelmeye devam mı edeceksiniz? İslâm dini bize birlik olmamızı emrediyorken bu kadar gencin hem dünyası hem ahireti heder oluyor, yazık değil mi?

Amerika, İsrail bize devlet verecek zannedenler yanılıyor. Çünkü küresel güçler kaos istiyor, kitlesel kıyımlar planlıyor. Farz-ı muhal her şey bu güçlerin istediği gibi yürümüş olsa bile kullandıkları milletlere vaadettikleri ancak bu zalimlerin "maraba"sı olmaktır.

Binaenaleyh herkes tercihi ile mesuldür, ve bu tercihlerin dünyada bir sonucu olduğu gibi ahirette de bir karşılığı olduğu unutulmamalıdır.


  Önceki Sonraki