Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Türkiye'nin Sabrının Bitmesi Gereken Yer; Vatanın Selametidir. - Ömer Öngüt
Türkiye'nin Sabrının Bitmesi Gereken Yer; Vatanın Selametidir.
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ocak 2016

 

Türkiye'nin Sabrının Bitmesi Gereken Yer; Vatanın Selâmetidir.

İttifaklar ve düşmanlıklar anbean değişiyor.
Çok değişken, çok kararsız, çok karışık bir küresel ortam var.
Siyasetimizi, ekonomimizi, ordumuzu her türlü ani değişikliğe hazır tutmamızda büyük faydalar var.

 

Türkiye'nin hem Rusya ile yaşadığı kriz, hem de PKK ile olan savaşı bazı zararlara yol açıyor ancak diğer taraftan birçok tecrübe ve hazırlığa da vesile oluyor.

Türkiye'nin hemen hemen hiç zayiat vermeden dağda gerilla savaşı yapan bir ordusu ve polis gücü vardı, şimdi aynı tecrübe ve beceriyi şehirde de gösteren, her türlü teknolojik donanıma ve en mükemmel bir koordinasyona sahip olan bir ordu ve polis gücüne sahip bir devlet olduk. Bu yetenek ve yetkinliğimizin bize düşmanlık besleyenlerin uykularını kaçırdığına hiçbir şüpheniz olmasın.

Türk ordusunun kabiliyet ve gücü her geçen gün artıyor. Cenâb-ı Hakk'a sonsuz şükürler olsun. Caydırıcılığımızın mütemmim hale gelmesi için ne gerekiyorsa yapalım. Vatanın selâmeti ve bizim rahatımız için canını bile feda etmekten çekinmeyen bu kahramanlara manevî desteğimizi, dualarımızı esirgemeyelim. Onlar için ne gerekiyorsa, hatta daha fazlasını yapmaya çalışalım. Çünkü bütün işaretler büyük harp günlerinin yaklaştığını gösteriyor. Amerika-Rusya birbirini istemiyor ancak Kuzey Irak'ta Türk askerini görünce ikisi birden ayağa kalkıyor, PKK'ya Suriye'de devlet kurdurmak için ikisi birbiriyle yarışıyor. Küffarın birbirine düşmesi bizim işimize yarar ancak ülkemizin hayati çıkarları sözkonusu olduğu zaman bunu savunmaktan başka çare de kalmaz.

 

Rusya:

Türkiye'nin Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağını düşürmesi Rusya'nın maskesini düşürdü. Rusya birden bire pervasız, hukuksuz, adaletsiz, zalim yüzünü göstermeye başladı. Rusya'nın takındığı tavır en çok Rusya'ya zarar verdi. Aynı zamanda yaşanan gelişmeler bizler için de öğretici bir süreç oldu.

Rusya o kadar pervasız -bir o kadar da aptal- ki; bütün dünya milletlerinin gözünde despot, militarist, yayılmacı, dayatmacı, mütecaviz bir profil çizmekten çekinmiyor. Üstelik bu tavrını destekleyecek ne toplumsal dinamiği, ne ekonomisi var. Sadece nükleer gücü var. Ki sık sık nükleer tehditte bulunmaktan çekinmiyorlar.

Amerikan emperyalizminden; Amerika'nın sinsice PKK'yı destekleyip Suriye ve Irak'taki çıkarlarımızı çiğnemeye çalışmasından mağdur olan Türkiye; Amerikan ve NATO çevrelemesine karşı durmaya çalışan Rusya'ya biraz sempati duyuyordu. NATO üyesi olmamıza rağmen Amerika'nın Rusya'ya karşı dayattığı siyasete ve ambargo taleplerine pirim vermiyorduk.

Ancak Rusya'nın kendi çıkarları için Amerika'dan daha hoyrat, daha faşist ve daha militarist bir siyaset takip edebildiğinin ortaya çıkması bütün algılarımızı ters yüz etti. Rusya daha önce de bu hoyratlığını belli etmişti, fakat belli bir tolerans görüyordu. Ancak takındığı tavır bütün bu toleransı da aldı götürdü. Rusya hadisesi bize gösterdi ki sadece Batı ve Amerikan karşıtı olmakla "Antiemperyalist" olunmuyormuş. Kendi çıkarları için sivilleri bombalamaktan, Türkiye gibi bir ülkeyi çiğnemekten çekinmeyen Rusya "Rus mezalimi" ata deyimini tarihin tozlu sayfalarından çıkartıp önümüze tekrar koydu.

Rusya'nın işi çirkeflik boyutuna taşıması; büyük devlet sorumluluğundan ve ciddiyetinden zerre kadar nasibinin olmadığını gösterdi. "Ben güçlüyüm, istediğimi yaparım." tavrı bütün dünyayı kendisinden ikrah ettirdi. Amerika da benzer şeyler yapıyor, ancak kitabına uydurmaya çalışıyor, karşısındaki cepheyi mümkün olduğu kadarbüyütmemeye çalışıyor. Rusya ise Hitlervari bir yöntem takip ediyor. 2. Dünya Savaşı'nın Almanya'sı teknolojik atılımlar yapabilen, Hitler'in ihtiraslarını destekleme potansiyeline sahip dinamik toplumu olan bir ülkeydi. Bugün Putin'in Hitler gibi ihtirasları var, ancak Rusya'nın ne halkı ne de sanayii bu ihtirasları destekleyebilecek bir potansiyeli barındırmıyor. Rusya içine kurt girmiş büyük bir ağaca benziyor.

Rusya'nın akıbetinin 2. Dünya Savaşı Almanyasından daha kötü olacağını tahmin edebiliriz. Rusya kendi kendini yakmaya çalışıyor. Kendisiyle beraber bakalım kimleri yakacak?

 

Rusya'dan En Çok Rahatsız Olan Ülke:

Rusya'dan rahatsız olan çok ülke var. Ukrayna, Polanya, Estonya, Letonya, Gürcistan ... diye uzayan Rusya komşularının yanında, Amerika, İsrail, İngiltere, Avrupa ... diye uzayan bir diğer liste var. Bu listeye Türkiye de eklenmiş durumda.

Rusya Amerika'ya karşı İran ve şiileri kullanmak istiyor. İsrail'i yok etmekten bahseden molla rejiminin İsrail'in dibine kadar uzanmasına zemin hazırlıyor. İsrail'in burnunun dibine S400 vs. her türlü silahı yerleştiriyor. İsrail kendi güvenliği için Kıbrıs Rumları'nı bile ehlileştirmeye, S300'lerin Güney Kıbrıs'a yerleşmesini engellemeye çalışırken; şimdi sınırının hemen dibinde koskoca Rusya ve Rus desteğindeki İran ve Hizbullah militanları ile karşı karşıya kalmış bulunuyor. İsrail'in ve yahudi lobisinin Rusya aleyhine çok ciddi ve hararetli bir çalışma içerisinde olduğunu tahmin edebiliriz. Rusya'yı karşılarına almaktan çekindikleri için işlerini başka bir ülkeye gördürmek isteyeceklerdir. Zaten onların fıtratı dünyayı karıştırmak üzerinedir. Bunu bize haber veren Hazret-i Allah'tır:

"Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar." (Mâide: 64)

İran'dan öteden beri rahatsızlar, Irak ve İran'ı birbirine düşürdüler, uzaktan seyrettiler. Türkiye ve İran'ı birbirine düşürmeye çalıştılar, yakın zamana kadar beceremediler. Hâlâ Türkiye ile İran'ı, Türkiye ile Rusya'yı harbettirmeye çalıştıklarına dair şüphe duymamak lâzım.

En nihaye Amerika'yı ileri süreceklerdir. Kendilerinden olmasına rağmen menfaatleri için Amerika'yı kullanmaktan zerre tereddüt etmeyeceklerdir.

 

Türk Ordusu'nun Irak ve Suriye'ye Girmesini İstemeyenler:

Rusya, Amerika, İsrail, İngiltere, Avrupa, İran ... diye uzayan listedeki ülkelerin hiçbirisi Türk askerinin Irak ve Suriye'ye girmesini istemiyor. Yüzlerce uçakla sınır ötesi hava operasyonu yapmamızı sineye çekiyorlar, ancak bir tabur asker Kuzey Irak'a girdi diye kıyameti koparıyorlar. Rusya BM Güvenlik Konseyi'ni toplayıp karar çıkartmaya çalışıyor, Amerikan Başkanı bizzat bizimkileri arıyor. İngiltere ve İsrail perde arkasından sinsice tepkisini oluşturuyor. Arap Birliği Dışişleri Bakanları apar-topar toplanıp Türkiye'yi kınamasında bu arka planın önemli bir payı olduğunu bilmek gerekiyor. İran zaten cephesini iyice karşımıza konumlandırmış durumda.

Türk askerini istememekle yetinmiş olsalar yine bir yere kadar. Bir de PKK'yı destekliyorlar, PKK devleti kurdurmaya, Akdenize doğru bu devlete bir koridor açıp Türkiye'nin güney sınırını kapatmaya çalışıyorlar. En son ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü asker kökenli John Kirby "Türk hükümeti ile PKK arasında politik bir süreç başlatılmasını umuyoruz." diye açıklama yaptı. Al birisini vur ötekisine. Rusya'ya karşı Türkiye'ye koltuk çıkıyorlar, ancak iş Türkiye'nin sınırlarının ötesinde hayati çıkarlarını korumaya gelince hepsi bir tek ağız oluyorlar. Bunun en büyük sebeplerinden birisi Türkiye'nin petrol üzerinde söz sahibi olmasını engellemek ise ikincisi de Türkiye'nin tarihinden olan korkularıdır.

Şimdi buradaki soru şudur:

Türkiye'nin sabrının sınırı ne olmalıdır? Türkiye kendisine oyun kuranlara fırsat vermemek adına sınırlarının dışında ne olursa olsun seyretmeli, büyük ülkelerin birbirini yemesini mi beklemelidir, yoksa Rusya ve Amerika'ya rağmen Suriye ve Irak'a müdahale mi etmelidir?

 

Ölçü:

Burada ölçü şudur: Üzerinize gelen bir saldırı varsa artık arkasında bir oyun aramanın zamanı geçmiş demektir. Bu saldırıyı gelmeden engelleyebiliyorsanız ne ala. PKK örneğinde olduğu gibi. Küffar PKK terörünü destekledi, üzerimize saldı. Bu terör bu kadar büyümeden tedbir alınabilseydi daha iyi olurdu. Ancak terör örgütü almış başını gitmiş, hendeği ile, özyönetim adını verdiği ayrılıkçı siyasetiyle "Ben devleti buradan çıkartacağım." diyorsa artık silahlı mücadeleden başka yapacak bir şey yoktur.

Bunun gibi küffar Suriye'de PKK'ya devlet kurdurmaya çalışıyorsa artık çok fazla bir seçeneğiniz kalmıyor. Türkiye'nin böyle bir şeye müsade etmesini kimse beklemesin. Kusura bakmasınlar. Amerika da Rusya da İngiltere de Avrupa da İsrail de kusura bakmasın.

Şunu diyebiliriz: Petrole, gaza heves edip maceraya girmeyelim. Ancak şunu diyemeyiz: "Vatanın, devletin selametini etkileyecek boyutta da olsa sınırlarımızın dışı ile ilgilenmeyelim."

Vatanımızın hayati çıkarları tehdit altında ise burada öyle çok uzun boylu analizler yapmanın bir anlamı kalmıyor. Bir şekilde bu çıkarlarınızı korumak zorundasınız. Bu kararlılığınızı gösterdiğiniz ve duyurduğunuz zaman zaten karşı taraf çok zaman çatışmayı göze almıyor, alamıyor. Ancak sizin kararlılığınızı görmesi gerekiyor. Aksi takdirde istemediğimiz sounuçlar ortaya çıkabilir.

 

Dünya Çok Karışık, İttifaklar ve Düşmanlıklar Anbean Değişiyor:

Binaenaleyh güney sınırımızda durumun iyice nazikleştiği bir süreçten geçiyoruz. Diğer taraftan küresel konjenktür de hiç olmadığı kadar gerilmiş durumda. Amerikan önderliğindeki Batı ülkelerinin Rusya'ya karşı uyguladığı yaptırımlar, petrol fiyatlarının durmadan düşmesi Rusya'yı iyice köşeye sıkıştırmış durumda. Rusya Türkiye üzerinden nefes alıyordu. O kanalı da kendisi kapattı. (Rusya'nın Türkiye siyasetine aptallık denilmesin de ne denilsin?)

Bazıları ise hâlâ anlaşmalı bir soğuk savaştan, Amerika'nın Avrupa'ya karşı Türkiye'yi desteklemesinden bahsedip duruyor. Halbuki konjenktür de, ülkelerin siyasetleri de an be an değişiyor. Meselâ Avrupa Türkiye'yi yıkmaya çalışıyordu, mülteci krizi ile karşılaştı, şimdi vizelerin kaldırılmasını görüşür hale geldik. Rusya ile hükümetler arası ortak toplantılar yapıyorduk, savaşın eşiğine geldik. Amerika Türkiye'yi destekliyor görünüyor, ancak Türkiye'nin harp teknolojisinin hızla gelişmesinden ve PKK'ya karşı parmak ısırtan zaferlerinden rahatsız, önümüzü kapatmaya çalışıyor. Meselâ Afganistan'da Taliban öcüydü, şimdi IŞİD'e karşı bazı ülkelerin müttefiki haline geliyor.

Binaenaleyh çok değişken, çok kararsız, çok karışık bir küresel ortam var. Siyasetimizi, ekonomimizi, ordumuzu her türlü ani değişikliğe hazır tutmamızda büyük faydalar var.


  Önceki Sonraki