Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (61) - İhlâs Tertemiz Bir Pınar Gibidir - Ömer Öngüt
İhlâs Tertemiz Bir Pınar Gibidir
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler (61)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Kasım 2015

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (61)

 

İhlâs Tertemiz Bir Pınar Gibidir:

"Kişinin bütün sa'y-ü gayreti ihlâsa dayanır, işler ihlâs ile yapılırsa Allah-u Teâlâ muhabbet verir, kişi işlerini ve ibadetlerini ihlâsla yapar ve Mevlâ da ondan râzı olur.

Bu, şu demektir ki; çok çalışırsak Allah-u Teâlâ bizi çok yükseklere çıkarır. O makamlar hep çalışanlara verilmiştir. Fakat aslâ makam sevdâsında bulunulmayacaktır. Bu makamların hepsi varlıktır, nefis bu makamları taşıyamaz, erir. Onun için size her zaman tavsiye ediyoruz ki, sadece Hakk'ın rızâsını gözetin. O var, sen varlığını yok et. Hakiki Var'a kul olmak için Habib'inin yoluna gir. Onun yolunu bozma, onun yoluna kalıbını bas."

"Allah'ımız cümlemizi iyi hallerle hallendirdiği kullarından eylesin. Güzel hâl ancak Mevlâ'mızdan gelir. Güzel hâl Allah-u Teâlâ'nın kuluna merhamet etmesinden husule gelir. Merhamet ihlâstan, ihlâs da iman nurundan meydana gelir. Böylece o kimsede güzel işler husule gelir. Güzel işler ölçüyle meydana gelir. Buradaki ölçüden murad Kur'an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye ölçüsüdür. Ölçüsü Kur'an ve Sünnet olan dünya ve ahiret saâdetini elde etmiş olur.

Hepimiz geldik göçücüyüz. Hepimiz göçerken dayandığımız şeyle göçeceğiz. Dayandığımız şey Hazret-i Allah ile olursa O'nda göçeriz. Hazret-i Allah'a dayanmayan herkes nedâmetle göçer, helâk olmaya mahkûmdur.

Dünyada herkes icraatını yapar, imtihanını verir, göçer gider. Yalnız Hakk rızâsını icraat olarak kabul edenler kazanır bu imtihanı. Gerisi hep boştur.

Nefsine dayanarak iş yapanlar aldanmışlardır. Onların hâli altınla yaldızlanmış âdi madene benzer. Dışarıdan güzel görünür, ancak biraz karıştırırsanız hemen foyası meydana çıkar.

İhlâs tertemiz pınar gibidir. Hazret-i Allah ve Resul'ünden ve zamanın kutbundan aldığı feyizle kalp coşar-taşar.

O feyiz ve nurdan mahrum olanlar nefisle icraatını yürütürler. Onların gidişleri nefisle olduğu için âkıbetleri helâk olur."

"Selim bir kalbe sahip olmak için helâl lokma yemek şarttır. Helâl yenmezse ihlâs olmaz, ihlâs olmayınca muhabbet olmaz.

İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Bir gün Beyt-i Mukaddes'te yatıyordum. Gece yarısı oldu, kapı açıldı bir pir içeri girdi. Mihraba geçerek iki rekât namaz kıldı. Sonra arkasından kırklar geldiler.

Birisi; 'Burada bir kişi yatıyor, tanımadığımız biri var!' dedi. Pir gülümseyip; 'Bu Ethem oğlu İbrahim'dir. Kırk gündür kıldığı namazdan zevk alamaz, huzurunu bulamaz!' deyince, selâm verip yanlarına gittim. Bunun sebebinin ne olduğunu suâl ettim.

'Şu gün, hurma alırken bir hurma tanesi yere düştü. Sen o hurmayı kendi hakkın zannederek aldığın hurmaların içine koydun ve onu yediğin için kırk gündür ibadetlerinden tad alamıyorsun!' dedi.

Ertesi gün hurmayı aldığım zâtın yanına gittim ve kendisinden helâllık istedim. O da hakkını helâl etti!"

 

Yolumuzun Esası:

"Soyunuzun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e nispet edildiğini duyduk." diyen bir tanıdığına sözleri:

"Efendim, doğrudur. Şu kadar var ki, bu durum hiçbir zaman bir tefahür vesilesi olamaz.

Çünkü Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Ameli kendisini geri bırakan kimsenin nesebi, onu süratlendirmez." (Müslim)

"Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez." (İbn-i Mâce)

Bu sebeple yolumuzun esası Kur'an-ı kerim'in ahkâmına ve Sünnet-i seniyye'ye tâbi olmaktır. Ancak bu çok zor bir iş olduğu için yolumuza girmeye herkes cesaret edemiyor veya herkes bu yolda tutunamıyor."

 

Süzülmedikçe, Tekâmül Edilmez:

"Size kestirme bir yol tarif edeyim:

Sabır denilince; Eyyub Aleyhisselâm'ı tefekkür etmek lâzım.

Seyahat; İsa Aleyhisselâm'ı,

Esaret; Zekeriyâ Aleyhisselâm'ı,

Sehavet; İbrahim Aleyhisselâm'ı,

Fakirlik; Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem-i temsil eder.

Her peygamberin hâlâtı ehl-i kemâlde tecellî etmezse, o insan süzülüp geçemez. Hepsinden ayrı ayrı süzülmedikçe bir insanın tekâmül etmesine imkân ve ihtimal olmuyor.

Meselâ insanın başına birçok ibtilâlar geldi, geldi de Eyyub Aleyhisselâm kadar mı geldi?

Sehavet yapıyorsun, İbrahim Aleyhisselâm kadar mı sehavetlisin? Kişi böylece nefsine hiçbir zaman pâye vermeyecek."

"Cenâb-ı Hakk insana Hakk'a ulaşabilmek için ayrı ayrı sebepler verir. Bazısına ibtilâ, bazısına muhabbet, bazısına zikir, bazısına da ibadet sermayesi verir, bunlarla ulaşılır."

"Allah'ım beni muhafaza et!" diye niyaz etmeliyiz. Çünkü alnımızda neler yazılı olduğunu bilmiyoruz.

Hiçbir zaman hiçbir insan nefsine itimat etmemelidir. Zerresinden Cenâb-ı Allah'a sığınmamız lâzımdır.

"Allah'ım! Bunun hile-i desiselerinden, şerlerinden sana sığınırım!" diye.

Çünkü nefse suret-i katiyede itimat edilmez.

"Tecelliyât-ı ilâhi'ye mazhar olan bir kalpte kötülük kalmaz. Bunların kalbi bal ile doludur, kırsalar da sevseler de bal doludur.

Mâzaallah bir de insanın kalbi kötülük dolarsa herkesi kötü görür. Onu okşasan da kırsan da sirke gibidir.

'Câhil ile etme sohbeti,

Ya elinden ya dilinden çekersin!'"

"Şükür nimetin garantisidir. Bir kimse Allah-u Teâlâ'nın verdiklerini benimserse hem yalancılık, hem de riyâkârlık yapmış olur. Yalancılık imanın sevabını, riyâ ise imanı götürür."

"İhvan erken yatmalı, erken kalkmalı, teheccüde kalkmaya alışmalı."

"Ehil çekildikçe yerini nâehil işgal ediyor."

"Bu zamanda sılâ-i rahim çok zor. Dâvete icabet vâcip. Haram-helâl gözetilmezse gitmek vâcip, yemek değildir."

"Hanımlarınızla güzel konuşun, istişare yapın ki, çocuklarınız örnek alsınlar. Bu zamanda çocuklar dışarıya çok çıktıkları için, dışarıdaki kötü huyları kapıyorlar, kendilerine mâlediyorlar, sonra da saygı ve hürmet, edep kalmıyor."

"Baba iyi, evlât haylaz ve âsi.

"Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın." (Âl-i imrân: 27)

Allah-u Teâlâ: "Ölüden diri, diriden de ölü!" çıkaracağını beyan buyuruyor.

Bazı babalar diridir, evlâtlar ölüdür, bazı evlâtlar diridir, babalar ölüdür. Fakat terk edemezsin. Çünkü insanlar yalnız nefislerinden değil ıyâlinden, evlâtlarından da sorulacaklardır.

Kudretine sınır çizilemeyen Allah-u Teâlâ câhilden âlim, âlimden câhil; müminden kâfir, kâfirden mümin; tavuktan yumurta, yumurtadan tavuk; tohumdan bitki, bitkiden tohum çıkarır."


  Önceki Sonraki