Rusya'nın Suriye denklemine bizzat müdahale etmesi hem bölgesel hem de küresel gelişmelerin seyrini ve boyutunu ciddi bir şekilde değiştirdi.
Karadeniz'de, Kuzey Buz Denizi'nde, Akdeniz'de, Doğu Avrupa'da yaşanan Amerika-Rusya gerilimi Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı ile taçlanmış, yaz başında NATO yetkililerinin ağzından "Muhtemelen bu yaz savaşta olacağız. Eğer şansımız varsa, bu bir nükleer savaş olmaz" gibi haberler ortalıkta dolanmaya başlamıştı.
Böyle bir ortamda Rus hava gücünün Suriye savaşına bizzat müdahale etmesi İsrail ve Amerika'yı ziyadesiyle rahatsız etti. Ancak Rusya'nın birkaç aydır yaptığı yığınak bu gelişmenin işaretini verdiği için Amerika kendisini bu duruma hazırlamaya çalıştı. Rusya ile karşı karşıya gelmemek için "Ateşkes" tabir edilebilecek bazı anlaşmalar yapmaya çalıştı. Çatışmanın önüne geçmek için ikili görüşmeler yaptılar. Koordinasyonlu hareket etmeye çalıştılar. İsrail başbakanı Netenyahu da Genelkurmay Başkanı'nı ve Askeri İstihbarat Şefi'ni yanına alarak Rusya'ya gitti. Netenyahu, İsrail ve Rusya'nın Suriye'deki askeri faaliyetlerini koordineli bir şekilde yürüteceğini, böylece iki ülke güçlerinin yanlışlıkla birbirini hedef almasının önleneceğini söyledi.
Suriye'deki karışıklıktan memnuniyet duyan, etrafındaki devletlerin birer birer yıkılmasını keyifle seyreden İsrail, Rusya ile komşu oldu. Rusya'nın Esed ve İran'a desteğinin dolaylı da olsa Lübnan Hizbullah'ına destek anlamı taşıdığı düşünüldüğünde İsrail'in ziyadesiyle tedirgin ve rahatsız olduğunu tahmin edebiliriz.
Bazıları bu devletlerin çatışmadan kaçınmasından, çatışma ortamı oluşturmamak için askerî faaliyetleri koordineli bir şekilde yapmanın yollarını aramasından yola çıkarak Rusya-Amerika gerilimini bir mizansen olarak yorumluyor ve dünyayı paylaşmak için sun'i bir gündem ve gerilim oluşturulduğunu, yeni bir soğuk savaşın dizayn edildiğini iddia ediyorlar.
Suriye'de Amerika'nın Rusya'nın müdahalesine çok ses çıkartmamış olması bizi aldatmasın.
Şu bir gerçek ki, Rusya hem Ukrayna, hem de Suriye'deki operasyonlarını ABD ve Batı ile askerî çatışmayı göze alarak yapıyor.
Hatırlarsanız Amerika "Turuncu devrim" lerle Rusya'nın peyki konumundaki ülkelerin iktidarlarını devşirip, NATO şemsiyesi altına almaya başlamış, küresel sermaye de "Küresel ekonomi" adı altında bütün dünyayı ekonomik sömürü çarkına entegre etme hayallarini icraata dökmenin keyfini sürmeye başlamıştı. Rusya nüfuz ve para mücadelesinde Amerikanvari yöntemlerle neticeler almaya çalıştı. Ukrayna'da iktidarı tekrar ele geçirdi. Ancak bu iktidar halk hareketi görüntüsü altında yıkılınca Rusya Gürcistan'da olduğu gibi Ukrayna'da da ordusunu sahaya sürerek "Heyt ulan!" dedi. Kendisi için lâzım olan pasta dilimini koparttı. Amerika ve Batı çatışmayı göze alamadıkları için seyretmek zorunda kaldı.
Diğer bir gerilim noktası da İran olmuştu. Amerika ile İran arasında savaş ha çıktı ha çıkacak diye beklerken İsrail ve Amerika'nın İran'a müdahalesine karşı çıkan yine Rusya olmuştu. Aynı şekilde Suriye hususunda da Rusya dişini göstermekten çekinmedi ve nihayetinde bizzat kendisi askerî operasyonlara başladı. Amerika Rusya'nın Irak'a da uzanmasını önlemek için bu ülkedeki operasyonlarını artırdı.
Amerika ve Batı Rusya'yı ziyadesiyle kaşıdılar. Rusya da kendince gereken cevabı verdi. Bunun üzerine Amerika Rusya'ya ekonomik operasyon yaptı. Arabistan'ı kullanarak petrol fiyatlarını düşürdü. Rusya'ya ekonomik yaptırım uyguladı.
Diğer taraftan hem Asya-Pasifik hattında, hem de Kuzey Buz Denizi'nde yaşanan gerilimler var. Meselâ Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Kuzey Kutbu'nda bir dizi askeri üs inşa edeceklerini açıkladı. Novosibirsk Adaları'nda "Sovyet döneminde olmadığı kadar büyük bir askeri üs" yaptıklarını söyledi. Bize uzak oldukları için pek gündemimize gelmiyor, ancak Uzak Doğu'da ve Kuzey Kutbu'nda da hem Çin, hem de Rusya ile Amerika arasında ciddi çekişmeler yaşanıyor. Rusya ve Çin'in ortaklığı Amerika'nın tecrit politikalarını sekteye uğratıyor.
Rusya ve Amerika arasında yakın tarihte yaşanan bu gerilim kronolojisi düşünüldüğünde danışıklı bir dövüşten ziyade 3. Dünya Harbi'ne doğru giden bir gerilimden bahsetmek daha gerçekçi bir tesbit olacaktır.
Bu gerilimi çatışmaya dönüştürecek kibritin Ortadoğu'dan yanacağını tahmin edebiliriz. Çünkü dünyanın bam teli Ortadoğu'da. Zira burada petrol var, İsrail var, İran var, Amerika var, Rusya var, Suriye var, Arabistan var, Katar var, İngiltere var, Fransa var, Almanya var, Yunanistan var, Hizbullah var, Esed var, PKK var, İŞİD var, Barzani var, Mısır var, Filistin var, Kudüs var. Biz varız.
Herkesin bir derdi var. Kimilerinin ihtirası, kimilerinin saltanat sevdası, kimilerinin devrilme korkusu, kimi ülkelerin mevcudu muhafaza korkusu var. Kimileri teröre, kimileri de bu şeytani küresel güçlere arkasını dayayarak devlet kurma sevdasında.
İsrail'in "Küresel Kraliyet" ve "Vadedilmiş Topraklar" ihtirası var. Ortalığın karışması yahudinin çok işine geldiği için sesi çıkmıyordu. Ancak rahat duramadı. Baktı ki herkes kendi derdiyle meşgul, Filistinlilere yeniden zulmetmeye, Kudüs'ü karıştırmaya başladı. En son Netenyahu "Hitler'e soykırım aklını Kudüs Müftüsü vermişti." diye konuştu.
İsrail İran'ı bir tehdit görüyor ve vurmak istiyor, diğer taraftan Lübnan Hizbullah'ının ve İran'ın Suriye ile meşgul olması, İsrail'e karşı tehdit olmaktan çıkmış Esed iktidarının ömrünün uzaması işine geliyor. Fakat aynı zamanda İran'dan Lübnan Hizbullah'ına ulaşan bir şii koridorunun Suriye üzerinden hayata geçmiş olması ziyadesiyle uykusunu kaçırıyor.
Diğer taraftan Irak'taki şii çoğunluğun iktidara gelmesi, Suriye yönetiminin Hizbullah ve İran askerleri sayesinde ayakta duruyor olması İran'ın bölgesel ihtiraslarını kamçılamış görünüyor. İran Yemen'de ve Körfez ülkelerinde nüfuzunu genişletmeye çalışıyor. Yerel çatışmalara, şii ayrılıkçılara destek veriyor. Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi körfez ülkeleri İran'dan çok rahatsız. Türkiye'den destek bulmaya çalışıyorlar. İran da Türkiye'yi kendisine rakip görüyor. Karışan ortam bu rekabet duygusunu kamçılamış durumda. Türkiye'nin hava operasyonları ile PKK'yı dümdüz etmesi dikkat ederseniz İran'ın beklenenden fazla tepki vermesine yol açtı.
Gerçi Türkiye'yi potansiyel bir rakip gören her ülke aynı tepkiyi verdi. "Bu kadar da vurulmaz ki" dedi. Allah-u alem Türk ordusunun sınır ötesi hava operasyonu perde arkasında büyük bir şayiaya sebep oldu. Çünkü Amerika bile Afganistan'da, Suriye'nin düz ovalarında yıllardır netice alamazken; Türkiye yalçın geçitlerin, sarp yükseltilerin bulunduğu, kara operasyonu ile bile netice almanın zor olduğu bir coğrafyada bir-iki ayda hem de hava operasyonu ile kesin bir netice aldı. Tespit ettiği hedefleri alnının ortasından vurarak yok etti. Şehir içlerinde, meskun mahallerde bir cerrahın hassas ellerle ameliyat yapması gibi, tereyağından kıl çeker gibi operasyonlar yaptı, yapıyor. Bu büyük başarı dostlarımızı sevindirirken bizi rakip görenlerin gözünü korkuttu. Türk ordusu şanına şan kattı. (Bugünler için yılmadan çalışan, hazırlanan, bu çalışmaları bu planlamaları yapan her vatan evladından Allah razı olsun.)
NATO'su, Amerika'sı "İyi ama, orantılı vur, böyle vurma" diye kıvrandı. Ankara'daki canlı bomba teröründen bir gün sonra NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, "Türkiye birden çok terör saldırısına şahit oldu. Kendilerini savunma hakları var ama ben Türkiye'nin cevap verme tarzı açısında tabii ki ölçülü olmasını bekliyorum" dedi. Eğer bu bir tehdit ise demek ki Ankara'daki terörün arkasında NATO var dememiz gerekiyor. Almanya hop oturup hop kalktı, İran son zamanlardaki en sert eleştirileri yaptı, Rusya geldi hava sahamızı ihlal etti, PYD ile görüşenler kervanına onlar da katıldı.
Küfür tek millet.
Ancak bu küffar birbirini yiyecek.
Şimdi şu soru akla geliyor:
Türkiye güney sınırlarındaki milli çıkarlarını Amerika'ya karşı korumaya çalışıyordu, şimdi bir de Rusya mı çıktı? PKK için Türkiye'ye karşı birlikte mi hareket ediyorlar?
Rusya ve İran cephesinden bakınca füze savunma radarlarından sonra Türkiye'nin üslerini Amerikan uçaklarına açması Türkiye'yi Amerika ile benzer bir konuma sokuyor. Öteden beri yazılarımızda Amerika ile iş tutmanın zararlarını, bölgesel yalnızlığımızın en büyük sebebinin bu olduğunu ortaya koymaya çalışıyoruz. Dikkat ederseniz Amerika Türk kara gücünü ne Irak'ta ne de Suriye'de görmek istemiyor. Türkiye'nin buralara girmemesi için elinden geleni yapıyor.
Rusya da görülüyor ki, çürük Esed rejiminin ve PKK'nın ayakta kalmasını Türkiye ile arasının bozulma riskini göze alma pahasına destekliyor.
Amerika "Ulusal çıkarlarım" diyor, ta dünyanın öbür ucundan geliyor, PYD-PKK ile iş tutuyor, Rusya "Ulusal çıkarlarım" diyor, binlerce kilometre uzaktan gelip Esed'le, PYD-PKK ile iş tutmaya çalışıyor.
Türkiye'nin millî çıkarları küresel güçlerle uyuşmuyor, çatışıyor. (Avrupa da Türkiye'yi yıkmak için gayretliydi. Ancak göçmen krizi ile gördü ki, dağınık ve karışık bir Türkiye kendi huzurunu daha çok kaçıracak. Merkel Türkiye'ye geldi, "Ortak çıkarlarımız var. Almanya her şeyden önce istikrarlı bir Türkiye'nin oluşmasını istiyor. İstikrarsızlık istemiyoruz." diye konuştu. Avrupa'nın göçmen korkusu Türkiye politikasını bir anda değiştirdi.)
Karşımızda Amerika var diyorduk, bir de Rusya çıktı. Bakalım gün geldiğinde bize karşı çıkan hangisi ya da hangileri olacak?
Türkiye'ye düşen Kuzey Irak ve Suriye'deki milli çıkarlarını koruma kararlılığı ile tarafsızlık konumunu pekiştirme siyasetini harmanlamaya çalışmaktır. Zira buradaki çıkarlarını koruyamayan Türkiye kendi bütünlüğünü ve gücünü de koruyamaz. Yine büyük bir savaşta Amerika ya da Rusya'dan taraf olmak büyük bir risktir.