Türkiye gerçekten büyük badireler atlatıyor. Hemen her gün gelen şehit haberleri yüreğimizi dağlıyor.
Ancak atlattığımız badireler, savaşın arka planı ve Haçlı devletlerinin teröre büyük desteği düşünüldüğünde güvenlik güçlerimizin aslında çok iyi bir iş çıkarttıklarını görüyoruz.
Para, silah sıkıntısı olmayan, sınır dışında, kimsenin kendisine karışmadığı müthiş dağlık bir coğrafyada üslenen, dünyanın bütün güçlü devletleri tarafından desteklenen, kendince devlet gibi örgütlenen bir terör örgütü var karşımızda. Ülke içinde paralel bir devlet kurmaya çalışıp, YDG-H adı altında silahlı polis teşkilatı gibi hareket eden şehir eşkiyalarını sahaya sürüyorlar.
Örgütün planı şehirlerdeki silahlı gücü ve tarihinde görmediği silahlara kavuşan dağ kadrosunu birlikte harekete geçerek hakimiyeti ele geçirmek, aynı zamanda yerel yönetimlerde özerklikler ilan edip, halkı da arkasına alarak müzakere masasına koyduğu kabul edilemeyecek siyasi talepleri silah zoru ile dayatmaktı.
Biz çözüm süreci diye halkımızı avuturken, adamlar PKK'sı, KCK'sı, HPG'si, YPG'si, YDG-H'si, DBP'si, HDP'si bilimum bütün uzantıları ile bu planı uygulamak için büyük bir hazırlık yaptılar.
Çözüm süreci adı altında, "Müzakere" dedikleri şey de yukarıdaki planı masaya koyup "Ya kabul edersiniz, ya da biz kabul ettiririz." diye özetlenebilecek bir dayatmadan öteye geçmedi. Haliyle Türkiye kabul etmeyince de utanmadan Türkiye'yi barış istememekle itham ettiler. Savaşı ve terörü tekrar başlattılar.
Ancak güvenlik güçlerimiz bunlara öyle bir tokat vurdu, bellerini öyle bir kırdı ki, bütün hevesleri daha başlamadan kursaklarında kaldı. Fakat kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Avrupa ülkelerini vs. devreye sokup "Müzakere masasına dönelim" demeye başladılar. Teröre devam ederek, Kürt gençlerini ateşe atarak, ülkede yılgınlık oluşturmaya çalışıyorlar. Böylece "Müzakere" masasının tekrar önlerine geleceğini umut ediyorlar.
Öteden beri defaatle belleri kırıldı. Akabinde devlet, kaç sefer silahlar bırakılır ümidi ve gafletiyle bunlara el uzattı. Bunlar ise bu iyi niyeti "Devleti dize getirdik, zafer kazandık" diye pazarlamaya çalıştılar. Pazarladılar.
Oysa bugüne kadar verdikleri zayiat 1'e 10 kendi aleyhlerine olagelmiştir. Eskiden yüzlerce teröristle baskınlar yapıyorlardı. Bugün 10 kişi bir arada gezemiyorlar, askerin karşısına çıkamıyorlar. Ancak mayınla, bombayla zarar vermeye çalışıyorlar.
Hal böyle olduğu halde bunlar öyle bir kinle doldurulmuşlar ki, hiçbir şeyi gözleri görmüyor. Kürt halkını da umursamıyorlar. Halk desteği gibi bir kaygıları olmasa, acımadan birçok Kürd'ü öldürürler. Yoksa dünyada örnekleri bulunan komunist rejimlerin soykırımlarına benzer bir soykırım yapmaktan, Kürtleri kitle kitle katletmekten çekinmezler.
Binaenaleyh amaçlarına ulaşamadılar. Ulaşamayacakları da belli oldu. Ancak teröre devam ederek bezginlik vermeye çalışıyorlar. Demokrasi, barış diye ortaya çıkan Demirtaş gibi taşeronlar da terörü Batı illerine taşıma tehditleri savuruyor. Ertuğrul Özkök gibiler de bu millete bezginlik pompalayan "Ayrılığı konuşalım. Türkler ayrılmak istiyor." diyerek psikolojik harp yapıyor. Ancak bunların hiçbiri işe yaramadı. Millet şehit cenazelerine rağmen güvenlik güçlerinin arkasında. Hainliğin kökünü kurutması için bütün varlığı ile destek veriyor.
Artık şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri lâzım. Olmayacak siyasi dayatmalarla Kürt halkına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Bu devlete bu orduya karşı bir zafer elde edemeyecekleri meydanda. Bu ordu bunları eziyor. Eğer Kürt halkını gerçekten düşünüyorlarsa, silahlı mücadeleyi bırakmaları lâzım. Bugüne kadar devlete isyan etmeyi "Demokrasi", adam öldürüp terör yapmayı "Barış" diye yutturmaya çalıştılar. Ancak buraya kadar.
Bütün bu hakikatleri bunlar görmüyor mu? Elbette görüyor. Ancak gereğini yapmıyorlar. Çünkü bu örgütün elebaşları hem Kürt değildir, hem de "Devrim" adı altında kendi halkını öldürmeyi meşru gören, dinsiz ve sapkın bir ideolojinin esiridir.
Üstelik bunların arkasındaki Haçlılar, Batılı ülkeler, bunların düşünmesine müsaade etmezler, fırsat vermezler. Ne Türk, ne de Kürt onların umurunda değildir.
Onların en büyük amacı bu devleti yıkmak veya en azından zayıflatmaktır. Ancak onlar vurdukça bu millet uyanıyor. Onlar taşeronlarını üzerimize saldıkça ordumuz güçleniyor. Üzerimize "Batıcılık" ve "Aşağılık kompleksi" betonu dökmüşlerdi. Haçlı Batı'nın her sillesi bu betona geliyor. Onlar vurdukça bu beton dökülüyor. Altındaki tarih tekrar diriliyor.
Harp tecrübemiz muazzam bir seviyeye geldi. Tek bir komanda tugayımız bir düşman ordusunu korkutmaya yetiyor. Harp teknolojimiz muazzam gelişti. Bize vermedikleri, verip de "Kullanamazsınız" dedikleri silahları artık kendimiz yapıyoruz. Bugün gecenin bir yarısında, en çetin dağların bulunduğu, avuç içi kadar denilebilecek bir alanda, yüz uçakla operasyon yapan bir Türkiye var. Yüzbinlerce askerini sınır ötesi harekâta çıkartabilen teknoloji ve tecrübeye sahip bir ordumuz var. Bu Haçlı güruhu bu terör savaşını üzerimize salmamış olsaydı, belki bu kadar muazzam bir gelişme olmazdı. Muavenet'i vurmasalardı belki kendi gemisini yapan bir ülke olamazdık. Kıbrıs harbinden sonra ambargo koymasalardı, Aselsan olmazdı.
Ey Haçlı Batı, vur! Vurmaya devam et! Ama unutma, birgün vurma sırası tekrar bize gelecek!