Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - Murakaba - Ömer Öngüt
Murakaba
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Ağustos 2015

 

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

Usûl-i Aşere (7)

 

9- Murakaba:

Bütün kayıt ve şartlardan, arzu ve isteklerden sıyrılıp çıkmak, Hakk'ta fâni olarak daima Hakk'ı tefekkür etmek, huzur-u ilâhi'de Hakk ile olmak, kısacası Murâkıb'ı düşünüp tamamen O'nunla olmak demektir.

Murakabanın alâmeti, Allah-u Teâlâ'nın tercih ettiğini tercih etmektir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:

"Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (Âl-i İmran: 5)

Hiçbir şey O'na gizli değildir.

Bütün hareketleriniz Allah'ın kontrolü altındadır. Yaptıklarınızdan, sözlerinizden, niyetlerinizden hiçbiri O'ndan gizli kalmaz.

"Allah her şeyi görüp gözetendir." (Ahzab: 52)

Her şeyden haberdardır, ne bir hatırlatıcıya, ne de bir uyarıcıya ihtiyacı vardır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif'lerinde bu tefekkürün kaynağını şu şekilde beyan buyurmaktadır:

"İhsan, Allah'ı görüyormuş gibi O'na ibadet etmendir. Zira sen O'nu görmüyorsan bile O seni görüyor." (Müslim: 1)

Bu Hadis-i şerif, müşâhede makamından murakabaya iniştir. Zâhirî ve bâtınî bütün ibadet vazifelerini, iman esaslarını, kalplerin ihlâsını izah etmektedir.

Bu hâle gelen bir kimseye Allah-u Teâlâ'nın her yerde mevcut olduğu hakikatı zuhur eder, müşahede mertebesine yükselir. Rubûbiyet nurları, Ehadiyet sırları tecelli eder.

Devamlı murakaba ve tam bir ihlâs ile Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmayı arzulayan bahtiyar bir kul için; yükselme ve feyz kapılarının açıldığı, başarı sebeplerinin hazır bulunduğu açık bir gerçektir.

İnsanın üç saati vardır. Birisi geçmiştir. Diğeri de gelecek saattir. Onun da gelip-gelmeyeceği ve nasıl geleceği belli değildir. Üçüncü saat ise içinde bulunulan saattir.

Kula düşen, içinde bulunduğu saati en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmaktır. Bir sonraki saate yetişirse, onu da aynı şekilde değerlendirmelidir.

İçinde bulunduğu anı ömrünün sonu kabul ederek ona göre hazırlanmalıdır. Zaten belki de son vaktidir. Böyle yaparsa artık ölümden de çekinmez.

Muhafaza edilen vakitler, vakitlerin en faziletlisidir.

 

Murakaba Yoluyla Hakk'al-Yakîn'e Ulaşmak:

"Denetleme, gözetleme, kontrol etme" gibi mânâlara gelen Murakaba, Tarikat-ı aliye'nin esaslarından mühim bir husustur.

Murakaba; kulun devamlı surette, bütün hallerini Allah-u Teâlâ'nın bildiğinin şuuruna sahip olması, bütün hareketlerinden haberdar olduğunu bilmesi, her zaman kendini kontrol altında bulundurması demektir.

Murakaba yolu ile "Hakk-al yakîn" mertebesine kadar ulaşılır. Bu mevzu sadır ilminin sahasıdır. Satır ilmi sahipleri bu sahaya giremezler ve hiçbir şey anlamazlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:

"Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir." (Nisâ: 1)

İnsan tekâmül edemediği için Allah-u Teâlâ'nın kendisini görüp gözettiğini bilememektedir.

Bütün hareketleriniz Allah-u Teâlâ'nın kontrolü altındadır. Yaptıklarınızdan, sözlerinizden ve niyetlerinizden hiçbiri O'ndan gizli kalmaz.

Çünkü;

"Allah her şeyi görüp gözetendir." (Ahzab: 52)

Yani her şeyi murakaba etmektedir.

Diğer bir Âyet-i kerime'sinde ise şöyle buyuruyor:

"Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir gözetleyici bulunmasın." (Târık: 4)

O bunların hepsini aynı seviyede işitir, görür ve bilir.

Asıl yüce makamından ayrılıp ten kafesine inen ve tekrar yüksek burçlara yükselmeye kabiliyetli bulunan ruhânî lâtifeler, ancak peşpeşe yapılacak murakabalarla yükselebilir. Murakabalardan geçtikçe iman tekâmül eder.

"Rabb'ini kendi içinden yalvararak, gizlice, sözle bağırıp çağırmadan sabah ve akşam zikret. Sakın gafillerden olma!" (Â'raf: 205)

Âyet-i kerime'sine göre devamlı murakaba ve tam bir ihlâs ile Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmayı arzulayan bahtiyar bir kul için; yükselme ve feyz kapılarının açılarak başarı sebeplerinin hazır bulunduğu açık bir gerçektir.

Bu Âyet-i kerime gönül yolcularına âittir, başkalarına şâmil değildir.

Murakaba iki şekilde olur:

1- Zâhiri hayatını murakaba.

Dünya kazançlarının muhasebesini yapar gibi, nefisle inceden inceye hesap görmektir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Hesaba çekilmezden evvel nefislerinizi hesaba çekiniz." (Tirmizi)

Sâlik kendisini daima kontrol eder, kârını-zararını ortaya koyar. O gün vakitlerini güzel değerlendirdi ise şükreder, Allah-u Teâlâ'dan devamını diler. Beğenilmeyen işler işledi ise tevbe ve istiğfar eder, bir daha yapmamanın azmi içinde olur.

 

2- Mânevi terâkki ve tecellilerini murakaba.

Sâlik bütün kayıt ve şartlardan sıyrılıp çıkar, Hakk'ta fânî olarak daima Hakk'ı tefekkür eder, huzur-u ilâhî'de Hakk ile olur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Kalplerinizi murakabaya alıştırınız." (Münâvî)

Sâlik temiz ve gizli bir yerde kemâl-i edeple, namazdaymış gibi oturur. Gözlerini yumar, kendisini bütün düşüncelerden uzaklaştırır. Ölü gibi bütün âzâlarını hareketten alıkoyar. Kâinatı sanki hiç yaratılmamış gibi düşünür. Kendisini de mahv ve yok olmuş farzeder, fânî olur. Bütün dikkatlerini teksif ederek Hakk'a müteveccih bir hâlet-i ruhiye içine girer ve o hâlâtı yaşamaya çalışır. Böylece bir müddet kalır.

Böyle bir nimete azimle, sabırla ve gayretle yavaş yavaş ulaşabilir.

 

Murakaba ikiye ayrılır:

1- Murakaba-i avam: Allah-u Teâlâ'nın her yerde hazır ve nâzır olduğunu, kendisinin her hâlini gördüğünü ve bildiğini düşünmektir. Bu "Ayn-el yakîn" mertebesidir.

2- Murakaba-i Havas: Muhabbet cezbesi ile Allah-u Teâlâ'nın Ehadiyet sırlarını devam üzere görür gibi bütün eşyada düşünmektir. Bu ise "Hakk-al yakîn" mertebesidir.

Âyet-i kerime'de:

"O her şeyi çepeçevre kuşatandır." buyuruluyor. (Fussilet: 54)

 

10- Rızâ:

Allah-u Teâlâ'nın her türlü hükmüne râzı olmak, hoşnutluk göstermektir. En son makamdır. Bu makama ulaşan Hakk'a kavuşur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın rızâsı ise daha büyüktür." (Tevbe: 72)

Rızâ-i Bâri, nezih ruhlar için bütün nimetlerin ve saâdetlerin üstündedir. Bütün ruhânî saâdetler o sayede tecelli eder. Çünkü her iyiliğin ve her mutluluğun, her yüceliğin kaynağı O'dur.

"Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." (Mâide: 54)

O'nun râzı olmasını her şeyden üstün tutarlar. O'nun sevgisini elde edebilecek yolları izlerler, hoşlanmayacağı yollardan uzak kalırlar.

Kendi akıl ve tedbirinden ziyâde kim ki Allah-u Teâlâ'nın kaza ve kaderine râzı olursa, ona mükâfat olarak kendi rızâsını ihsan eder.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır?" (Rahman: 60)

İyiliğin en büyüğü, Hâlik-ı Azimüşan'ın kulundan râzı olmasıdır.

O kullarını:

"Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır. Onlar Allah'tan yana olanlardır." Âyet-i kerime'sinin tecellisine mazhar eder. (Mücadele: 22)


  Önceki Sonraki