Kureyş müşriklerine âit bir ticaret kervanının Şam'dan hareket ettiği ve Mekke'ye doğru gitmekte olduğu Resulullah Aleyhisselâm'a haber verilmişti. Hemen Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- kumandası altında yüz yetmiş kişilik bir süvari birliğini yola çıkardı.
Resulullah Aleyhisselâm'ın damadı, Hazret-i Zeyneb -radiyallahu anhâ-nın kocası Ebu'l-Âs bin Rebi' de ticaret için Şam'a gitmişti. Yanında müşriklere âit pek çok mal bulunuyordu ve kendisi de kafile içinde Şam'dan dönüyordu.
Mücâhidler Îs denilen ve Medine'ye dört mil mesafede bulunan mevkide kervanı yakaladılar. Kervandaki mallara el koydular, adamları da esir aldılar ve Medine'ye getirdiler.
Resulullah Aleyhisselâm ganimet mallarını mücâhidler arasında bölüştürdü.
Ebu'l-Âs, Hazret-i Zeyneb -radiyallahu anhâ-ya: "Babandan benim için eman al!" diye haber göndererek himayesini istedi o da Ebu'l-Âs'ı himayesine aldığını bildirdi.
Resulullah Aleyhisselâm kızına:
"Senin himayene aldığın kimseyi biz de himayemize aldık." buyurdu.
Hazret-i Zeyneb -radiyallahu anhâ- babasından Ebu'l-Âs'ın ganimet olarak alınan mallarının da geri verilmesini ricâ etti. Resulullah Aleyhisselâm bu durumu mücâhidlere bildirdiğinde, aldıkları malların tamamını gönül rızâsı ile ona geri verdiler.
Ebu'l-Âs malları Mekke'ye götürüp sahiplerine teslim ettikten sonra İslâm'a girdi ve Medine'ye döndü. Resulullah Aleyhisselâm da Hazret-i Zeyneb -radiyallahu anhâ-yı yeni bir mehir ve yeni bir nikâhla ona geri verdi.
Medine yaylımındaki müslümanlara âit hayvanları yağmalamaya hazırlanan ve Muhammed bin Mesleme -radiyallahu anh- başkanlığındaki on kişilik keşif birliğini şehit eden Sa'lebe oğulları'na, Ebu Ubeyde bin Cerrah -radiyallahu anh- kırk kişilik bir kuvvetle ilk darbeyi indirmişti.
Resulullah Aleyhisselâm Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh-i on kişilik bir kuvvetle Tarif'de oturan Sa'lebe oğulları'na gönderdi. Sa'lebe oğulları bu gelenlerin öncü birliği olup, Resulullah Aleyhisselâm'ın üzerlerine yürüdüğünü sandılar ve kaçtılar.
Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- oraya vardığında kimseye tesadüf edemedi. Çarpışma olmaksızın Sa'lebe oğulları'nın yirmi devesi ile ele geçirebildikleri davarlarını sürüp Medine'ye getirdi.
Resulullah Aleyhisselâm Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- kumandasında yedi yüz kişilik bir birlik hazırladı ve İslâmiyet'e dâvet etmek için Dûmetülcendel'e gönderdi, başına sarık bağladı.
Şam'ın Medine'ye en yakın beldelerinden olan Dûmetülcendel'e varan Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- Kelb kabilesi'ni İslâmiyet'e dâvet etti ve bu dâvetini üç gün tekrarladı. Hıristiyan olan reisleri Asbağ bin Amr müslüman oldu, onunla birlikte birçok kimse müslümanlıkla şereflendi. Müslüman olmayanlar ise cizyeye bağlandı.
Resulullah Aleyhisselâm Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh-i Medine'den uğurlarken:
"Eğer onlar İslâmiyet'i kabul ederlerse reislerinin kızıyla evlen." buyurmuştu.
Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın bu emri üzerine Asbağ'ın kızı Tümadır'la evlendi ve onu da yanına alarak Medine'ye döndü. Ondan Abdullah el-Asgar adında bir oğlu doğdu ki, kendisi büyük fıkıh âlimlerindendir.
Resulullah Aleyhisselâm Sa'd bin Bekir oğulları kabilesi'nin Hayber yahudilerine yardım etmek üzere Fedek'te toplandıklarını haber almıştı.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-i yüz kişilik bir birliğin başına geçirerek Sa'd bin Bekir oğulları'nın üzerine gönderdi. Mücâhidler Hayber ile Fedek arasında bulunan ve "Hemec" denilen su kaynağına geldiler. Müşrikler kurtuluşu kaçmakta buldular.
Beş yüz develeri ile iki bin kadar koyunları ganimet olarak Medine'ye getirildi.
Medine-i münevvere'ye yedi günlük mesafede bulunan Vâdilkurâ bölgesinde Fezâre kabilesi'nin bir kolu olan Bedir oğulları'ndan Ümmü Kırfe adında bir kadın kabile reisi idi ve müslümanları dâima rahatsız ediyordu. Hatta bir defasında Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- ve arkadaşları Şam'a ticaret mallarıyla giderken bu kadın kendi adamları ile onları kuşatıp kılıçtan geçirmişler, ticaret mallarını da yağmalamışlardı.
Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- şehitler arasında bir müddet baygın kaldıktan sonra ayılıp Medine'ye dönmüştü.
Yaraları iyileşince Resulullah Aleyhisselâm onu askeri bir birliğin başına geçirerek Fezâreliler'in üzerine gönderdi.
Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- ve arkadaşları bir sabah aşiretin bulunduğu yere vararak onları kuşattılar. Tekbirlerle üzerlerine hücum ettiler. Ümmü Kırfe ve adamlarından birçoğu öldürüldü. Mücâhidler ganimet mallarıyla Medine'ye döndüler.
Resulullah Aleyhisselâm Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh-i karşılayıp kucakladı ve alnından öptü.
Resulullah Aleyhisselâm Hayber yahudilerinin diğer bazı Arap kabilelerini de kışkırtarak müslümanlarla savaşmak için hazırlık yaptıklarını haber aldı. Durumu mahallinde incelemeleri için Abdullah bin Revâha -radiyallahu anh-i üç kişinin başına geçirerek gizlice Hayber'e gönderdi.
"Hayber'e git, halkın içine gir, ne yapmak istediklerini ve neler konuştuklarını öğren!" buyurdu.
Abdullah bin Revâha -radiyallahu anh- ve arkadaşları Hayber'e gittiler. Orada üç gün kaldıktan sonra, dönüp bütün gördüklerini Resulullah Aleyhisselâm'a haber verdiler.
Resulullah Aleyhisselâm Hicret'in altıncı yılında Ramazan ayında bir Cuma günü mescidde yağmur duâsı yaptı.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh- der ki:
"İnsanlar kıtlığa maruz kalmışlardı. Resulullah Aleyhisselâm bir Cuma günü hutbe verirken bir kimse kalkıp:
'Yâ Resulellah! Malımız helâk oldu, hayvanlarımız aç kaldı, bizim için duâ ediver!' dedi.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhisselâm ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, daha ellerini geri çekmeden gökyüzünde dağlar gibi bulutlar peydah oldu. Derken daha minberden inmemişti ki, sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki günde de yağdı, onu takip eden günde de yağdı. Hatta müteakip Cuma'ya kadar yağış devam etti.
Öyle ki o kimse yine kalkıp:
'Yâ Resulellah! Binalarımız yıkıldı, mallarımız suda boğuldu. Bizim için Allah'a duâ ediver de yağmur kesilsin!' dedi.
Resulullah Aleyhisselâm ellerini kaldırıp:
'Allah'ım! Etrafımıza yağdır, üzerimize olmasın!' diye duâ etti.
Eliyle bulutlara doğru hangi yöndeki buluta işaret etti ise, bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi.
Biz de çıkıp güneşte yürüdük." (Buhârî - Müslim)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivâyet edildiğine göre şöyle duâ etmişlerdir:
"Hamd âlemlerin Rabb'ine mahsustur. O, Rahman ve Rahim'dir, ahiret gününün sahibidir. O dilediğini yapar.
Ey Rabb'imiz! Sen kendisinden başka ilâh olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl! Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl."
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz devamla buyurdular ki:
"Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı göründü. Sonra sırtını halka döndü, elbisesini ters çevirdi. Elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi. Minberden indi ve iki rekât namaz kıldı. Anında Allah bulut hasıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı.
Resulullah Aleyhisselâm daha mescide dönmeden seller aktı. Cemaatin sığınağa dönmekte olduğunu görünce azı dişleri görününceye kadar güldü ve:
'Şehâdet ederim ki Allah her şeye kâdirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resul'üyüm.' buyurdu." (Ebu Dâvud: 1173)