"Hadi Baba oynayalım." dedi küçük Harun.
Ali Bey her gün işe gitmeden küçük oğlu Harun ile kısa, minik drama oyunlar oynamayı alışkanlık edinmişti. Çünkü oyunun çocuk eğitiminde büyük bir etkisi olduğunu biliyordu. Fakat Ali Bey, bugün sabah haberlerde duyduğu olaylar nedeni ile üzülmüş, morali bozulmuş, keyfi de kaçmıştı. Nasıl yerinde olabilirdi ki? Güzel ülkemizi karıştırmak isteyen insanlar vatanımıza zarar veriyorlardı.
Fakat bunu dört yaşındaki küçük Harun nasıl anlayabilirdi ki? Tabii ki anlayamazdı. Anlayamadığı için arzusunu tekrarladı:
"Baba bugün oyunumuzda sen bir ağaç ol!" dedi. Ali Bey, oğluna oyun isteksizliğini dile getirmek ümidi ile; "Ama ben bugün üzgünüm!" dedi.
Küçük Harun babasını çok iyi anlamış bir eda ile;
"Eee. Tamam. O zaman sen de üzgün bir ağaç ol" dedi. Harun'un anlayışı babasının gözlerini iki kat büyümesine sebep oldu. Tebessümle; "Anlaşılan bugün üzgün bir ağaç olmadan işe gidemeyeceğiz." dedi. Ağaç olmak için pozisyon aldı. Küçük Harun'un odasının ortasına dikildi ve kollarını yanlara doğru açtı. Kafasını omuzunun üstüne attı. Yüzüne de üzgün bir yüz ifadesi yerleştirdi. Harun koşarak gelip ağacın önüne dikildi ve: "Merhaba Ağaç! Senin adın ne?" dedi
Ağaç üzgün bir ses tonu ile "Çınar" dedi.
"Neden üzgünsün?"
"Kötü insanlar bana zarar veriyorlar"
"Yaa, neler yapıyorlar?"
"Hiç sebepsiz bir şekilde, yapraklarımı kopartıyorlar, dallarımı kesip yakıyorlar, etrafımda piknik yaptıkları zaman çöplerini benim dibime bırakıyorlar. Günler sonra o çöpler çok pis kokmaya başlıyor ve bu nedenle benim dallarıma rengarenk birbirinden güzel şarkılar söyleyen hiçbir kuş konmuyor ve yuva yapmıyor." dedi.
Küçük Harun üzgün ağacın haline çok üzüldü ve:
"Tamam Sevgili Ağaç, ben şimdi hemen etrafındaki çöpleri temizlerim" dedi ve etraftaki çöpleri topluyormuş gibi yaptı.
"İşte bak tertemiz oldu. (Nefesini içine çekerek) Etraf mis gibi kokuyor. Aaa, gökyüzüne bak kuşlar da gelmeye başladı. Birazdan da ötmeye başlarlar. Ben de bundan sonra hep senin yanında kalırım ve seni kötü insanlardan korurum sevgili ağacım benim. Ben seni çok seviyorum." diyerek ağacın gövdesine sarıldı.
Ağaç da tüm heybeti ile küçük Harun'un önünde diz çöktü ve dalları ile onu kucakladı.
"Sana çok teşekkür ederim güzel çocuk. Şimdi artık çok mutlu bir ağaç oldum. Senin gibi güzel insanlar var olduğu müddetçe bu memleketteki hiçbir ağaç mahzun olmayacak. Seni Allah'a emanet ediyorum güzel çocuk!" dedi.
Bu küçük sabah oyunu üç dakika bile sürmeden arkasında büyük bir etki bırakarak bitti. Oyun bittiğinde Ali Bey'in üzüntüsünün yerini umut kapladı. İşe giderken kendi kendine mırıldanarak "Allah'ım, bu ülkeyi gerçek vatan sevgisini bilen gençlerle donat!" diye dua etti.
Üzgün ağaç oyunu Harun'un bilinç altında çok güzel bir iz bıraktı. Harun'un hayatında yer edindi. Babası üzgün olduğu zaman bunun sebebini öğrenmek ve onun üzgün olmasına sebep olan olayları bertaraf etmek arzusu ve gayreti oluşturdu.
13-14 yaşlarında bazen babasının ajandasının arasına küçük notlar bırakır; "Babacığım seni ben mi üzdüm?", "Neden üzgünsün?" gibi yazılarla nabız yoklaması yapardı.
Harun 19 yaşına geldiğinde bir gün babasının telefonda sorduğu bir soruya "Ya boş ver baba." diye cevap vererek telefonu kapattı. Ali Bey kalbi kırık bir şekilde "Allah'ım sen onu boş verme, onu Sana emanet ediyorum" diye dua etti.
Birkaç dakika geçmemişti ki Ali Bey'in telefonu tekrar çaldı. Arayan Harun'du. Özür diler bir ses tonu ile Ali Bey'in sorusuna cevap verdi.
Bu telefon trafiğine bir anlam veremeyen eşi sordu: "Neler oluyor bey?" dedi.
Ali Bey: "Belliki Harun babasının üzgün bir ağaç olmasını istemedi." dedi.
Eşi: "Eee, vaktinde güzel şeyler ektin Bey" diye cevap verdi.
Hazret-i Allah'ın emaneti olan küçük gönüllere, küçük ancak etkisi büyük tohumlar ekebilmek ümidi ile..