Kâbe-i muazzama, Mekke-i mükerreme şehrinde Mescid-i haram denilen câmi-i şerif'in ortasında, yaklaşık 13 metre yüksekliğinde 12 metre boyunda ve 11 metre genişliğinde taştan yapılmış dört köşe bir binadır.
Doğudaki köşesine "Rükn-i Şarkî" veya Hacer-i Esved bu köşede bulunduğu için "Rükn-i Hacer-i Esved", güney köşesi Yemen tarafına isabet ettiği için "Rükn-i Yemânî", batı köşesi Şam tarafına isabet ettiği için "Rükn-i Şâmî", kuzey köşesi Irak tarafına isabet ettiği için "Rükn-i Irâkî" denir.
Kâbe-i muazzama'nın Rükn-i Irâkî ile Rükn-i Şâmî arasının karşısında zeminden bir metre kadar yüksek, bir buçuk metre kalınlığında yarım daire şeklinde bir duvar vardır ki, bu duvara "Hatîm", bu duvar ile Beytullah arasındaki boşluğa ise "Hicr" denir. Hicr (Hicr-i İsmail)'de İsmail Aleyhisselâm ile annesi Hazret-i Hacer Vâlidemiz medfun bulunmaktadır.
Hicr'de namaz kılınır, duâ edilir, fakat kıble olarak buraya karşı namaz kılınmaz. Rükn-i Hacer-i Esved ile Rükn-i Irâkî arasında zeminden iki metre yükseklikte Kâbe-i muazzama'nın kapısı vardır. Bu duvarın Rükn-i Hacer-i Esved ile kapı arasında kalan kısmına "Mültezem" denir. Makam-ı İbrahim ile zemzem kuyusu da Kâbe-i muazzama'nın bu cihetinde bulunurlar.
Allah-u Teâlâ Kâbe-i muazzama'yı ve Beyt-i haram'ı insanların dini hususlarında ayakta durabilmek, dünya ve ahiretlerinde maksatlarına uygun hareket edebilmek için yaratmıştır.
Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Allah Kâbe'yi, Beyt-i haram'ı insanlar için bir nizam kıldı." (Mâide: 97)
İnsanlar hacclarını umrelerini orada gerçekleştirirler, din ve dünyaları bununla ayaktadır. Korkan oraya sığınır, güçsüz orada emniyet bulur. Namaz kılanlar oraya yönelir. "Kezâ o haram ayı da, kurbanı da, boynu bağlı kurbanlıkları da insanlar için bir nizam kıldı." (Mâide: 97)
Bu haram ay Zilhicce'dir, çünkü diğer bütün aylar arasında onun özelliği, hacc mevsiminin bu ayda olmasıdır. Aynı zamanda Harem'e gönderilen kurbanlık hayvanları, hem kendilerinin hem de sahiplerinin emniyet içinde olmaları için sebep kılmıştır.
"Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın gerçekten her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir." (Mâide: 97)
İnsan hayatının böyle intizamlı bir düzenle ayakta durması, Allah-u Teâlâ'nın hikmetine ve hudutsuz ilmine delildir.
Allah-u Teâlâ Mekke-i mükerreme'nin şerefini artırmak ve ona verilen önemi belirtmek için Zât-ı akdes'ine izafe etmiştir. Bu şerefi O verdiği için, hiç kimsenin kaldırması ve o şerefi gidermesi mümkün değildir.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"(Resul'üm! De ki:) Ben bizzat kendisinin haram kıldığı bu şehrin Rabb'ine ibadet etmekle emrolundum. Her şey O'na âittir." (Neml: 91)
Çünkü bu şehirde Allah-u Teâlâ'nın Beyt-i muazzam'ı vardır. Burada kan dökülmez, hiç kimseye zulmedilmez, av avlanmaz, yaş bitkiler koparılmaz. "Ve ben müslümanlardan olmakla, Kur'an okumakla emrolundum." (Neml: 91-92)
Allah-u Teâlâ Kâbe-i muazzama'nın ulviyetini beyan etmek üzere Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Şüphesiz ki insanlar için ilk kurulan Beyt, Mekke'deki mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe'dir." (Âl-i imran: 96)
Kâbe-i muazzama'nın faziletli kılınmasının sırrı; kalpleri cezbetmesi, gönüllerin onu sevmesi, onu görmeyi arzu etmesi hususunda açıkça görülür. Müminler dünyanın dört bir yanından onu ziyarete gelirler, fakat ziyarete doyamazlar. Ne kadar fazla ziyaret etseler, o nispette arzuları artar. Kendisini Hacc ve Umre yaparak ziyaret edenler için hayır ve bereketi çoktur. Yeryüzündekilerin kıblesi olduğundan dolayı, onlar için hidayet ve nûr kaynağıdır. Meleklerin semâdaki tavaf ettikleri yer Beyt-i Mâmur olduğu gibi, insanların yeryüzünde tavaf ettikleri yer de Kâbe-i muazzama'dır.
"Onda apaçık âlâmetler ve İbrahim'in makamı vardır." (Âl-i imran: 97)
Bu makam, Beytullah'ı bina ederken İbrahim Aleyhisselâm'ın üzerinde durduğu ve ayaklarının iz bıraktığı taştır. Bu, birçok alâmetin yerine geçebilecek kadar büyük bir alâmettir. Çünkü Allah-u Teâlâ'nın kudretine, İbrahim Aleyhisselâm'ın nübüvvetine kuvvetli bir şekilde delâlet etmektedir. Çünkü mübarek ayakları oldukça sert bir taşta iz bırakmıştır.
"Kim oraya girerse güvenlik içinde olur." (Âl-i imran: 97) İşte bu da, oranın şerefini gösteren bir başka alâmettir. Oraya giren kimse emniyet içinde demektir, orada bulundukça kendisine zulüm yapılmaz. Yeryüzünde böyle bir yer yoktur. İbrahim Aleyhisselâm'dan beri bu böyledir.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Kâbe'yi insanlar için bir toplanma yeri ve emniyet mahalli kılmıştık." (Bakara: 125)
İnsanlar onu ziyaret etsinler, sevap kazansınlar, ona sığınanlar saldırılardan emin olsunlar. Oraya gidip ibadette bulunanlar için çok büyük sevaplar vardır..