Sadreddin Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" deki gizli mânâları beyan etmek maksadıyla yazdığı "Fukûk fî Esrâri Müstedenâti Hikemi'l-Fusûs" isimli eserinde Hatemiyyetin mânâsına, Hatemiyyet mertebesinde sonun başlangıç ile birleşeceğine işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Bu noktada Hatmiyyet sırrının zikredilmesi şart olmuştur. Çünkü varlık dairesi insânî makamda sona erer ve son başlangıç ile birleşir. Hatmî mertebelerin ihâtâ ve ihtivâsı kemâl derecededir. Çünkü bu mertebelerin sonuncusunun muhtevâsı, mânâ ve sûret, sıfat ve hüküm bakımından tamdır." (Fukûk fî Müstenedâti Hikemi'l-Fusûs, s. 29)
Allah-u âlem Cenâb-ı Hakk onu mükemmel ve mütemmim kılmış.
Başlangıç ile sonun birleşeceğini haber veriyor. Yani her ne kadar Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den sonra gelmişse de, onunla bitiyor, vazifesi onun vazifesidir. Bitişme buna derler. Vazifesi odur ve en son derecedir.
•
Şeyh Sadreddin Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri "İ'câzü'l-Beyân fî Te'vîli'l-Ümmi'l-Kur'an" isimli eserinde ise, hilâfet-i Muhammediyye'nin zâhirinin Mehdi Aleyhisselâm'la, bâtınının İsa Aleyhisselâm'la sona ermesi gibi; velâyet-i Muhammediyye'nin de Hâtemü'l-evliyâ olan zâtla sona ereceğini haber vermektedir:
"Allah Peygamber Aleyhisselâm'ın bu ümmetin içindeki zâhirî hilâfetini Mehdî ile; umûmî hilâfetini ise İsa bin Meryem Aleyhisselâm'la hatmedecektir.
Hatmü'n-nübüvve, kulluk mertebesinde efendiliği elinde bulunduran ulûhiyyet mertebesi'ne has kılındığı için; Hatmü'l-velâyeti'l-Muhammediyye'yi ise Allah, Zât ve ulûhiyyet arasında sâbit olan 'Berzah'lık mertebesi'ne hak kazanan kimseye tahsis etmiştir.
Şu hale göre Allah, tahsise mazhar olmuş vâris kullarından kâmilleri de, cem'ü'l-cem mertebesinin mazharı olan kuluyla hatmedecektir. O kul gibi cem edici kimse yoktur ve kendisinden sonra hiç kimse onun vâris olduğu şeyi elde edemeyecektir. Bütün hükümleri ihtivâ eden 'Ahir'lik'; yani 'Son'luk kemâli ona âittir. Bu sebepledir ki Mevlâ'sından başkası onu bilemez.
Allah bu kulunun dışındaki diğer kimseler için hâsıl olan tecellîlerini Zâtî tecellîsi ile hatmetmiştir. Bu tecellînin zuhûr etmesiyle, Allah'a sülûk edenlerin seyri de hitâma ermiştir.
Dolayısıyla Allah, küllî makamların hepsine bir bitiş; o makâmın kendisiyle kemâle ulaştığı ve izhâr edilip ortaya çıkarıldığı bir sır tahsis etmiştir. Şâyet meseleyi uzatmış olmasaydım, ana makamları ve bunların kiminle hatme ereceğini de açıklardım.
Fakat hatırlatmak ve ikâz etmek için bu noktada tek bir temsil sundum. Bu temsilde dahî, bu ilâhî zevke ortak olan en büyük akıl sâhipleri için yeterli bir bilgi vardır.
Allah'ın gizlemek istediği bir şeyi izhâr etmek mümkün değildir.
Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
'Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.' (İsrâ: 85)
Allah hakkı söyleyen ve doğru yola iletendir."
(İ'câzü'l-Beyân fî Te'vîli'l-Ümmi'l-Kur'an; s. 483-484)
Hakîm-i Tirmizi -kuddise sırruh- Hazretleri, Allah-u Teâlâ'nın yeryüzünde onun irşadını yayacağını ifşâ ettiği gibi; Şeyh Sadreddin Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri de yukarıdaki beyanlarında;
"O kul gibi cem edici kimse yoktur ve kendisinden sonra hiç kimse onun vâris olduğu şeyi elde edemeyecektir." buyurarak, ona verdiği ilmi bir daha da kimseye vermeyeceğini ifşâ etmektedir.
Ona vereceğini başkasına verecek değil. Halkı Hakk'a dâvet edecek onun gibisi olmayacak. Onunla bitiyor. Bu sondur, kıyamete kadar bu kitaplar kalacak.
Yani Allah-u Teâlâ ona öyle bir tecellî etmiştir ki; artık bundan sonra o tecelliyâtı kimseye vermeyecek, Tecelliyât-ı ilâhî onda sona erecek.
Ona ne verdiğini onu nasıl kullandığını ancak O bilir. Muhaddes'in sırrı bu işte.
Ondan sonra o gibi irşad memuru gelmeyecek. Çünkü bu yol devam edecek biiznillâh-i Teâlâ, fakat o gibi gelmeyecek.
Dikkat ederseniz hep Allah deniliyor, kulluk deniliyor. Burada gizli bir mânâ var: O kulluk makamındadır. En üstün şerefe onu mazhar etmiştir.
Şeyh Sadreddin Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri her ne kadar:
"Şâyet meseleyi uzatmış olmasaydım, ana makamları ve bunların kiminle hatme ereceğini de açıklardım." buyuruyorsa da gerçeği açıklamış oluyor.
Yani hem açıklıyor, hem de bu sözü ile kapatıyor. "Sanmayın ki bilmiyorum, Allah-u Teâlâ'nın bildirdiğini size açtım fakat kapatıyorum." diyor.