Kardeşimiz tayin olduğu yerde bir kimse ile tanışmış. Sohbet ederlerken durumunu müsait gördüğü için kendisine tarikât-ı âliye'den bahsetmeye başlamış. Bu hususta her gün sohbet ediyorlarmış.
O günlerde rüyâsında o adamın anahtarla bir kapıyı açmaya çalıştığını görmüş, bir türlü açamıyormuş. Bir de bakmış ki o kapı o adamın ağzı olmuş. Alt ve üst dişler arasında bir kilit varmış, birkaç kişi o kadar uğraştıkları halde açamamışlar. Kardeşimiz en sonunda eline bir kerpeten alarak kilidi sökmüş ve bir masanın üzerine koymuş.
Etrafa tiksindirici bir koku yayılmış.
Bu rüyâyı bir başka kardeşimiz naklettiğinde şöyle buyurdular:
"İnsan herkese hakikati duyurmak ister. Fakat karşısındaki kişi ezelden bağlanmışsa, o kilidi açmak çok güç olur.
O pis koku imansız ruhlardan çıkan kokudur. Onlara ne söylense duymazlar, çünkü kalpleri mühürlenmiştir.
Bu kardeşimizin uğraştığı bir kimse var, ezelden bağlı, onunla uğraşmasın."
•
Bir kardeşimiz, yeni intisap ettiği günlerde Zât-ı âlilerine mutat olarak bazı günler süt getiriyormuş.
Bir defasında:
"Geçen gün getirdiğiniz sütü nereden aldınız?" diye sormuşlar.
O da aldığı yeri söylemiş, meğer o aldığı yer şüpheli imiş.
"O sütü bize şarap olarak gösterdiler." buyurmuşlar.
•
"Size nasihatımız olsun.
Hayvan ipiyle bağlanır, insan sözüyle bağlanır. Söz bir insanın şerefi demektir. İnsan her şeyi kaybedebilir, fakat şerefini kaybetmemelidir."
•
"Bir iş sorulup da yapılırsa, hata da olsa sorulduğu için affedilir."
•
"Memleketimizde eskiden cenaze gömülünce üzeri tahta ile örtülürdü. Şimdi ise taş ile örtülüyor." diyen bir zâta şöyle buyurdular:
"Bu hususta hiçbir emir veya nehiy yok ki... Ört de ne ile örtersen ört.
Tahta koy, taş koy, kerpiç koy, ne koyarsan koy. Bu hususta bir emir var mı?
Ebu Bekir Sıddîk -radiyallahu anh- Hazretlerimiz kabrini hazırlayan bir zâta:
"Kabir kazmak marifet değil, kabir için hazırlanmak marifet." buyurmuşlardır."
•
Merhum Hacı Hüseyin Tunçak kardeşimiz anlatmıştı.
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in bir müridi daha önceleri definecilik yaparmış. İntisaptan sonra yerin altındaki defineleri kalp gözü ile görmeye başlamış. "Hadi alsana!" denildiğinde hiç iltifat etmemiş.
•
Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in bir ihvanı, bir başka yere müntesip birisi ile konuşurken, o kimsenin Rabıtâ'dan bir şey anlamadığını söylediğini Es'ad Efendi Hazretlerimiz'e arzetmiş.
"İntisap etsin de Rabıtâ neymiş görsün!" buyurmuşlar.
•
Nurani bir zât kardeşimize mânâda demiş ki:
"Şeyh Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri Kutb'ul-aktab vâsıl-ı Hakk'tır.
Şeyh Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretleri Kutb'ul-aktab vâsıl-ı Hakk'tır.
Şeyh Ömer Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri de Kutb'ul-aktab vâsıl-ı Hakk'tır. Onun diğerlerinden ayrı olarak iki huhusiyeti daha vardır: Tedbir ve cesaret."
Arz edildiğinde şöyle buyurdular:
"Onlar bizden şüphesiz ki daha tedbirli ve daha cesaretlidir. Fakat ihvanın tedbirli ve cesaretli olmasını istedikleri için öyle göstermişler."
•
Yeni ders alan bir kardeşimiz hanımından mevzu ederek:
"Çok sene evvel bir hanımdan el almıştı, halen o derse devam ediyor." dedi.
Buyurdular ki:
"Bir özel mektep vardır, bir de resmi mektep vardır. Resmi mektep başlayınca özel mektep otomatikmen düşer."
•
Uludağ'da bir çadırda kaldılar. Çeşme bulundukları yere biraz uzaktı, bidonlarla su taşınıyordu. Âile olarak diğer bir çadırda kalan bir kardeşin küçük çocuğu; vara yoğa su harcıyordu. Onu yanlarına çağırdılar, eline bidonu vererek su doldurmaya gönderdiler.
O gittikten sonra da;
"Eziyeti kendisi görünce suyun kıymetini daha iyi bilir!" buyurdular.
•
Uludağ'a çıkarlarken, arabanın arka tarafına bir ara gözlerinin gittiğini, Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri'nin oturduğunu gördüklerini söylediler.
•
Bir ihvan iş atölyesini ders akşamları derleyip toplayıp zikrullah için hazırlamak istemiş. Bir başka ihvan da yeri gelip durumu arzettiğinde:
"Evinin en güzel odasını ihvanlara açmadıkça sakın gitmeyin!" buyurdular ve oraya sadece ihvanın gelmeyeceğini beyan ettiler.