Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Gazze, Kıbrıs ve Enerji Savaşlarının Yeni Adresi; "Doğu Akdeniz" - Ömer Öngüt
Gazze, Kıbrıs ve Enerji Savaşlarının Yeni Adresi; "Doğu Akdeniz"
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ağustos 2014

 

Gazze, Kıbrıs ve Enerji Savaşlarının Yeni Adresi;
"Doğu Akdeniz"

İsrail Gazze'de her türlü katliamı yaparken özellikle Avrupa ülkelerinin bu saldırıya destek çıkmasının ve Kıbrıs'ta çözüm trafiğinin yeniden hızlandırılmaya çalışılmasının sebebi; Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğalgaz rezervleridir.

 

Alternatif enerji kaynağı araştırmalarına ve geliştirilen teknolojilere rağmen petrol ve doğalgaz önemini korumaya devam ediyor.

Bu yüzden 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bu kaynaklar uğruna siyasî ve askerî savaşlar yapılıyor, uluslararası çekişmeler yaşanıyor.

Ekonomisi büyüyen ülkelerin enerji ihtiyacı da büyüyor. Bu sebeple ucuz enerjiye ulaşım kadar sürdürülebilir bir tedarik güvenliği de o kadar büyük önem arzediyor.

Dünya petrolünün önemli bir kısmını sağlayan Ortadoğu Arap ülkelerindeki karışıklıklar ve siyasî çalkantılar; önemli bir tedarikçi olan Rusya'nın elindeki rezervleri gerektiğinde siyasî bir şantaj aracı olarak kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermesi; ABD'nin kaya gazı teknolojisi ile doğalgaz ithalatçısı iken ihracat yapabilecek bir ülke konumuna gelmesi; Doğu Akdeniz'de doğalgaz yataklarının keşfedilmesi gibi petrol ve doğalgaz kaynaklı gelişmeler doğrudan dünya siyasetini ve küresel güçler arasındaki çekişmeleri etkiliyor. Dünya siyasetinin yönünü ve boyutunu değiştiriyor.

İsrail'in Gazze'ye saldırması kadar, özellikle Avrupa ülkelerinin bu saldırıya destek çıkmasının en büyük sebeplerinden birisi Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğalgaz rezervleridir.

Yine Kıbrıs'ta gündeme pek yansımayan çözüm vs. adı altındaki uluslararası trafiğin sebebi de budur.

Dünyaperest milletlerin, özellikle sömürgeci Batı ülkelerinin petrol sözkonusu olduğunda hak, hukuk, adalet, insan hakkı gibi bütün insanî değerleri unuttuğu bilinen bir vakıa. İnsanî değerleri unutmak bir tarafa her türlü katliamı, soykırımı icra etmekten çekinmeyecekleri bilinen bir gerçek. Son birkaç yüzyıl bunun en acı örnekleri ile dolu.

Binaenaleyh söz konusu olan doğalgaz olunca Almanya, Fransa, İngiltere vs. Avrupa ülkeleri için; Gazze'de İsrail katliam yapmış, bağımsız Filistin'i çiğnemiş, uluslararası barışı tehdit etmiş pek umurlarında olmuyor. Rusya'ya bağımlılıktan hoşlanmayan Avrupa ülkeleri Doğu Akdeniz'de üretilecek doğalgazın istikrarlı(!) İsrail'in kontrolünde olmasını tercih ediyor. Bu noktada İsrail'in Filistinliler'i sürmek, yok etmek yahut işgal altında inim inim inletmek gibi politikaları ile küresel enerji tekellerinin arzuları örtüşmüş oluyor. Olan bizim Filistinli mazlum kardeşlerimize oluyor.

Bu sebeple İsrail işgalinin önlemenin tek yolu Gazzelilerin direnişine bağlı. Ya İsrail tanklarla Gazze'yi bir baştan bir başa işgal edecek ya da İsrail'in korkak askerleri ummadıkları bir zayiatla karşılaşıp geri çekilecek. İkinci durumda ise maalesef İsrail'deki "Toplu kıyım" talepleri daha çok dile gelmeye başlayacak.

Biz nasıl Ceyhan'ı bir enerji merkezi yapmaya çalışıyorsak, İsrail de Hayfa'yı enerji merkezi yapmaya çalışmaktadır. 2003'te Amerika Irak'ı işgal eder etmez, İsrail Musul ve Kerkük'ten Hayfa'ya giden petrol boru hatlarının onarımına başlamıştır. Yine İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD'nin Arabistan petrollerini Akdeniz'e taşımak için yaptığı Trans-Arabistan petrol boru hattının bir ucu Lübnan'a bir ucu İsrail işgali altındaki Golan üzerinden Hayfa'ya uzanmaktadır. İsrail kendi haritalarında Hayfa'ya "Yeni Rotterdam" adını vermektedir.

Ve tabii Kıbrıs'ta yaşanan etkili-yetkili zevat trafiğini de bu bağlamda değerlendirmek lâzımdır.

Geçtiğimiz mayıs ayında ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Kıbrıs'a tarihi bir ziyarette bulundu. Kendisi Ada'ya 52 yıl aradan sonra giden en üst düzey ABD'li yetkili oldu. "Kıbrıs'a geldim çünkü bu seferin farklı olabileceğine inanıyorum. Ancak bu, ada halkına bağlıdır" dedi. Dini liderlerle hususi görüşmeler yaptı. Biden gelmeden önce Güney Kıbrıs'ın milliyetçi siyasetinin mimarı papazların temsilcisi Rum başpiskoposunun çözümü desteklediğini açıklaması dikkatleri çekmişti.

Tabii bu gazın ihracında Türkiye güzergâhının önemli ve ekonomik bir alternatif olması da KKTC'nin elini biraz güçlendiriyor.

Dikkat edilirse eskiden Türkiye çözüm olmadan Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgelerinde üretim yapılamayacağını yüksek perdeden söylüyordu. Son zamanlarda Türkiye bu konuyu fazla dillendirmiyor.

Petrol; ülkelerin konumuna ve gücüne göre, kimine zenginlik, kimine zulüm ve kan getiriyor.

Bütün yamyamların üşüştüğü bir şeyden pay almaya çalışırken dikkat etmek gerekiyor. Pay alacağım derken kolumuzu kaptırmamak için... Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak lâzım.

Amerika yeni bir teknoloji ile kaya gazı üretmeye başladı. Hem ekonomisi rahatladı, hem iç piyasaya ucuz gaz vermeye başladı. Dışarıya, Çin'e giden sanayi kuruluşları geri dönmeye başladı. Amerika bu avantajını korumak için doğalgaz ihracına kısıtlama getiriyor.

Doğru dürüst güneş görmeyen Almanya güneş enerjisine ciddi yatırımlar yapıyor.

Bu gibi ülkelerin gayretleri bize de örnek olması lâzım. Zira Türkiye her yönüyle çok zengin bir ülke. Güneş, rüzgâr, yer altı zenginlikleri...

Hem bilim adamlarının önünü açmak, hem de çok çalışmak lâzım.

 

SÜREKLİ BÜYÜYEN; İSRAİL İŞGAL VE ZULMÜ

Filistin'in dünü ve bugününü özetleyen haritaları görüyorsunuz.

İlk haritada 1946 yılındaki fiili durum görülüyor. Yeşil renkli alan Filistinlilere ait olan bölgeleri gösteriyor. İkincisi 1947'deki BM planının öngördüğü harita. Üçüncü harita 1967'deki Arap-İsrail savaşından sonra İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarını kapsıyor.

Dördüncü ve son harita ise bugünkü fiili durumu gösteriyor. Suriye'den işgal edilen Golan bölgesi ile Batı Şeria ve Gazze'nin büyük bölümü İsrail işgali altında.

Elimizdeki atlaslarda 1967 işgalinden sonraki durumu gösteren üçüncü haritayı görüyoruz. Halbuki Filistin'in dramını anlamak için son haritayı yani bugünkü fiili durumu bilmek gerekiyor. Haritada görüldüğü gibi Filistinlilerin bütün şehirleri ve ülkesi İsrail kuşatması altında. Petrol, gaz, elektrik İsrail'den geliyor. Hatta maaşlar İsrail'in verdiği para ile ödeniyor. Buna Gazze de dahil.

Bu küçük coğrafi alanda Filistinlilerin hiçbir özgürlüğü yok. İsrail istediği zaman tanklarla, askerlerle istediği yere girip istediği katliamı yapıyor, ev ev girip arama yapıyor. Helikopter, füze, uçakla istediği kimseyi istediği yeri bombalıyor.

Normal zamanlarda bir Filistinli bir kasabadan bir başkasına gitmek istediği zaman İsrail kontrol noktasından geçmek zorunda ve aynı zamanda saatlerce bekletilme işkencesine katlanmak zorunda. Bazen hastaneye gitmek için bu şekilde kontrol noktasında saatlerce beklemek zorunda kalıyorsunuz. Kontrol noktasında hayatını kaybeden hamile kadınlar oluyor. Birçok Filistinli de çalışmak için İsrail'e geçiyor. Sabah iş başı yapabilmek için 3 saat önce kontrol noktasına gelip bekleme işkencesinden geçiyor. İsrail sınırları kapattığı zaman ise işsiz kalıyor.

Gazzeliler Mısır sınırında. Ancak onlar da İsrail'in kontrolünden kaçınmak için uzun ve gizli tüneller kullanmak zorunda. 2009 yılındaki savaşta İsrail bu tünelleri havaya uçurmakla iftihar etti biliyorsunuz.

Batı Şeria'da 250 bin yahudi yerleşimci var. Bunların yarıdan çoğu da 1993 yılında başlayan Oslo Barış sürecinden sonra yerleştirildi. Yani İsrail planlı ve kararlı bir şekilde işgale devam ediyor. Bu yüzden "Barış süreci" falan bunların hepsi hikâye. İsrail ne Batı Şeria'yı terkeder, ne de Golan tepelerini. Barış hayali peşinde kendisini kaptıran, İsrail'den geri adım atmasını bekleyen kimselerin hayal kırıklığına uğramasından daha normal bir şey yoktur.

Filistin tarihi aynı zamanda sürgün tarihidir. Filistin halkının yarıdan çoğu kendi topraklarının dışında yaşamaktadır. Gazze'deki nüfusun 1 milyona yakını mültecidir. Gazze aynı zamanda dünyanın en büyük mülteci kampıdır. Yerinden yurdundan sürülen insanlar 60 yıldır burada tıkış tıkış yaşamaktadır. Ürdündeki Filistinli mülteci sayısı da yaklaşık üç milyondur. Lübnan'daki evsiz Filistinli mülteci sayısı 350 bindir. Bugün Filistinlilerin 5 milyona yakını mülteci durumunda. İşte İsrail gerçeği!

Bu mültecileri yurtlarına iade etmeyen hangi anlaşma "Barış anlaşması" olabilir ki?


  Önceki Sonraki