Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm - "Fâsık'ın Haberi" - Ömer Öngüt
"Fâsık'ın Haberi"
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Ağustos 2014

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Beşinci Yılı-

"Fâsık'ın Haberi"

 

Cüveyriye -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in aşireti müslüman olup İslâm'ın hükümlerine tâbi olduktan sonra, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Velid bin Ukbe -radiyallahu anh-i onlara zekât memuru olarak gönderdi.

Halk onun gelmekte olduğunu duyduklarında atlarına binip karşılamaya çıktılar. Velid -radiyallahu anh- ise gelen atlıların kendisini öldüreceklerini sanarak korktu ve geri döndü. Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna geldiğinde; onların kendisini öldürmeye yeltendiklerini ve daha önce vermeyi kabul ettikleri zekâtı vermediklerini bildirdi.

Bu haber bazı müslümanları öfkelendirip galeyana getirdi. İşin aslı ise böyle değildi. Nitekim onlar bir heyet göndererek durumu anlattılar ve: "Vallâhi biz onu karşılamaya bu maksatla çıkmadık!" dediler.

Bunun üzerine nâzil olan Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu tahkik edin, içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurât: 6)

O topluluğu düşman sanarak saldırıda bulunursanız, sonra telâfisi mümkün olmayan bir üzüntü çekersiniz.

Bu emr-i ilâhî umumidir, kıyamete kadar bütün müslümanlara şâmildir. Herhangi bir fâsıkın sözüne karşı itimat edilmeyip içyüzünü araştırmanın lüzumunu göstermektedir.

Asr-ı saâdet'te değişik zamanlarda buna benzer bazı hadiseler olmuştu. Bazı seferlerde mücâhidler, karşıdaki kişi selâm verdiği, şehâdet getirdiği veya: "Ben müslümanım!" dediği halde, canlarını kurtarmak için söylediklerini zannederek öldürmüşler, mallarını almışlardı.

Bu hususta Allah-u Teâlâ Ayet-i kerime'sinde şöyle buyurdu:

"Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman iyice araştırın. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: 'Sen mümin değilsin!' demeyin. Çünkü Allah'ın katında sayısız ganimetler vardır. Siz de önceden böyle idiniz de Allah size lütfetti. O halde iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisâ: 94)

İyilik ve kötülük, hiçbir şey karşılıksız kalmaz.

 

Müzeyne Heyetinin Müslüman Oluşu:

Bu sene içinde Müzeyne kabilesi'nden, içlerinde Bilâl bin Hâris -radiyallahu anh-in de bulunduğu bir heyet Medine'ye gelerek Muhâcirler'den olmak için izin istemişse de Resulullah Aleyhisselâm onlara dinin ahkâmını öğrettikten sonra:

"Nerede bulunursanız bulunun muhâcir sayılırsınız." diyerek eski yurtlarına gönderdi.

Bilâl bin Hâris -radiyallahu anh-, Medine ile Mekke arasındaki Eş'ar'da ikamet etmekteydi. Resulullah Aleyhisselâm kendisine Akîkul-Medine adı verilen, sel sularının yarıp genişlettiği su yatağını ona bağışladı ve onu savaşlarda kullanılan atlarla develerin yaylağı olan Müzeyne kabilesi'nin sınırları içindeki Naki' adlı otlağı korumakla görevlendirdi. İyi bir binici olan Bilâl bin Hâris -radiyallahu anh-, Naki'de yapılan bir yarışmada Resulullah Aleyhisselâm'ın devesini koşturdu ve yarışı kazandı.

Resulullah Aleyhisselâm Bilâl bin Hâris -radiyallahu anh-ı Mekke fethi öncesinde Ramazan ayında Medine'ye gelmelerini temin etmek üzere Müzeyne kabilesi'ne haberci olarak gönderdi. Mekke fethine bin kişilik bir kuvvetle katılan Müzeyneliler'in üç sancaktarından biri Bilâl bin Hâris -radiyallahu anh- idi.

 

Dımâm Bin Sa'lebe -R. Anh-in Müslüman Oluşu:

Resulullah Aleyhisselâm'ın süt annesi Hazret-i Halime'nin kabilesi olan Sa'd bin Bekir, Resulullah Aleyhisselâm'a Dımâm bin Sa'lebe başkanlığında bir heyet gönderdi.

Maiyetiyle birlikte Medine'ye gelen Dımâm, devesini Mescid-i nebevî'nin önüne çökertip bağladıktan sonra içeri girdi. Aralarında Resulullah Aleyhisselâm'ın da bulunduğu topluluğa: "Muhammed hanginizdir?" diye sorup Resulullah Aleyhisselâm'ı tanıdıktan sonra ona yaklaştı ve: "Sana bazı şeyler soracağım, ancak sorularımda biraz sert ve haşin davranacağım. Sakın alınıp incinmeyesin!" dedi.

Resulullah Aleyhisselâm, kesinlikle incinmeyeceğini ve istediğini sorabileceğini söyledi.

O günlerde Ashâb-ı kiram'ın iman esaslarını ilgilendiren hususlarda Resulullah Aleyhisselâm'a soru sormaları yasaklanmıştı. Bu sebeple onlar çöl halkından bazı kimselerin gelip bu mevzularda soru sormalarından hoşlanıyorlardı.

Dımâm -radiyallahu anh-: "Yâ Muhammed! Senin elçin bize gelerek yeri ve göğü Allah'ın yarattığını, o Allah'ın seni peygamber olarak gönderdiğini, gündüz ve gece olmak üzere bize günde beş vakit namazın farz kılındığını, mallarımızdan zekât vermemizin, senede bir ay Ramazan orucu tutmamızın da farz kılındığını ve gücü yeten için Beytullah'ı ziyaret etmek gerektiğini söylemiş olduğunu iddiâ etti. Allah aşkına söyle, bütün bunlar doğru mudur?" diye sordu.

Resulullah Aleyhisselâm onun her sorusuna: "Evet doğrudur!" diye cevap verince Dımâm -radiyallahu anh-: "Ben Allah tarafından getirdiklerinin tamamına iman ettim ve bunların hepsini eksiksiz yapacağım. Ben Sa'd bin Bekir kabilesi'nden Dımâm bin Sa'lebe'yim. Kabilemi temsilen gönderilmiş bulunuyorum. Dönüşte onlara burada duyduklarımı anlatacağım." diyerek memleketine hareket etti.

Resulullah Aleyhisselâm onun arkasından bakarak:

"Eğer bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir." buyurdu. (Müslim: 11)

Oldukça kalabalık bir topluluğun huzurunda cereyan eden bu konuşma Ashâb-ı kiram üzerinde derin izler bırakmıştır. Nitekim Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Dımâm bin Sa'lebe -radiyallahu anh-den daha veciz sual soran bir kimse görmediğini, Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- da Resulullah Aleyhisselâm'a gelen elçiler içinde Dımâm -radiyallahu anh-den daha üstün birisinin bulunmadığını söylemiştir.

Dımâm bin Sa'labe -radiyallahu anh- kendisini heyecanla karşılayan kabilesinin yanına dönünce, tapmakta oldukları putları kötüleyerek söze başladı ve Resulullah Aleyhisselâm'la olan görüşmelerini bütün teferruâtıyla anlattı. Bunun üzerine kısa bir tereddütten sonra kabile halkının tamamı o gün müslüman oldu. Tapmakta oldukları putlarını hemen tahrip ederek mescid yaptılar ve namaz kılmak için ezan okuttular.

 

Dini Hükümlerden; Hacc:

Hacc, Mekke-i mükerreme'de bulunan Kâbe'yi ve onun civarındaki mübarek yerleri, kendine mahsus zaman içinde ve tayin edilen şekilde ziyaret etmektir.

İslâm'ın beş temel esasından birisini teşkil eden Hacc, bu yıl içinde farz kılındı. (Hacc ibadetinin, Hicret'in beşinci yılında farz kılındığı rivayeti olduğu gibi Hicret'in dokuzuncu yılında farz kılındığı da rivayet olunmuştur.)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Hacc'ı da Umre'yi de Allah için tamamlayın!" buyurdu. (Bakara: 196)

Ancak Hacc'ın edâsı onuncu seneye bırakıldı.

Şöyle ki, altıncı senenin Zilkâde'sinde Umre için Medine'den çıkıldığı halde, Kureyş'in engel olması sebebiyle Hudeybiye antlaşması yapıldı ve haccedilemedi. Yedinci senenin Zilkâde'sinde kaza Umre'si yapıldı. Sekizinci senenin Ramazan'ında Mekke-i mükerreme fethedilmişse de yine Hacc yapılamadı. Dokuzuncu sene Resulullah Aleyhisselâm yine haccedemedi, Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Hacc emiri tayin edildi. Ashâb-ı kiram onun maiyetinde Hacc yaptılar. Onuncu sene ise Resulullah Aleyhisselâm Ashâb'ıyla beraber Hacc'ı edâ etti.


  Önceki Sonraki