Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm - Örtünme Emri - Ömer Öngüt
Örtünme Emri
HAZRET-İ MUHAMMED  Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Haziran 2014

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Beşinci Yılı-

Örtünme Emri

 

Hazret-i Zeyneb -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in düğün yemeğinde dâvetliler geliyor, yemeğini yiyor, çıkıp gidiyordu. Herkes dağıldıktan sonra bir topluluk konuşmaya daldılar ve oturup kaldılar. Resulullah Aleyhisselâm kalkıp Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in odasına kadar gitti. Diğer hanımlarının odalarına da uğradı. Ziyaretçiler gitmişlerdir düşüncesiyle dönüp geldi, fakat onlar hâlâ oturuyorlardı. Hayâ ve edebinin üstünlüğünden ötürü zamansız oturuşlarının kendisine ağırlık verdiğini söylemekten çekiniyordu. Tekrar gitti geldi. Üçüncü defa gittiğinde çıktılar.

Hâne-i saâdet'lerine geldiğinde Âyet-i kerime'ler nâzil oldu:

"Ey müminler! Bundan sonra Peygamber'inizin evlerine yemeğe dâvet olunmadıkça vakitli-vakitsiz girmeyin. Dâvet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın, söze sohbete dalıp kalmayın. Çünkü bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemekten utanıyor. Allah ise gerçeği açıklamaktan çekinmez." (Ahzâb: 53)

"Peygamber'in zevcelerine herhangi bir şey soracağınız vakit perde arkasından sorun. Böyle yapmakla hem sizin gönülleriniz hem de onların gönülleri daha temiz kalır." (Ahzâb: 53)

"Sizin Allah'ın Resul'ünü üzmeniz ve ondan sonra onun hanımlarını nikâhlamanız aslâ câiz olamaz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır." (Ahzâb: 53)

"Bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de muhakkak ki Allah her şeyi bilendir." (Ahzâb: 54)

Allah-u Teâlâ "Hicab" Âyet-i kerime'sini indirdikten sonra, mahremleri bu hükmün dışında tutarak şöyle buyurdu:

"O hanımlara babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve câriyeleri hususunda vebâl yoktur.

Allah'tan korkun!

Şüphesiz ki Allah her şeye şâhittir." (Ahzâb: 55)

Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhiselâm'ın muhtereme hanımlarının, kızlarının ve diğer mümine hanımların şereflerinin korunması için tesettüre riâyet etmekle sorumlu olduklarını beyan etmek üzere Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurdu:

"Ey peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle.

Zaruri bir ihtiyaçları olup dışarı çıkmak istedikleri zaman, dış elbiselerini üzerlerine giysinler. Bu onların ahlâksız kadınlardan olmadıklarının bilinmesi ve incitilmemesi için daha elverişlidir." (Ahzâb: 59)

"Cilbab" kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri, kadını tepeden tırnağa örten örtüdür.

 

Müreysî Savaşı:

Müreysî savaşı, Resulullah Aleyhisselâm'ın Mekkeli olmayan müşriklerle yaptığı ilk savaştır.

Huzâalılar'ın bir kolu olan Benî Mustalık kabilesi Necid bölgesinde Medine'ye dokuz günlük bir yerde yerleşmişlerdi. Müslümanlarla iyi geçiniyorlardı. Kabile reisi Hâris bin Dırar Kureyşliler'in teşvikine kapılıp, hem kendi aşiretinden, hem de civarda yaşayan bedevî Araplar'dan asker topladı. Gayesi Medine'ye saldırmak, Resulullah Aleyhisselâm'ı öldürmek, Kureyşliler'in yapamadığını yapmaktı.

Bu haber Medine'de duyuldu. Doğruluğu anlaşılınca Resulullah Aleyhisselâm hemen harekete geçti. Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh-ı Medine'de bırakarak bin kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Otuz kadar atlısı vardı. Fakat İslâm ordusuna şimdiye kadar görülmemiş sayıda münâfık karışmıştı. Maksatları ganimetten istifade etmek ve fırsat kollayarak müslümanlar arasına fitne düşürmekti.

Düşman, Resulullah Aleyhisselâm'ın bu hareketini duyunca korkuya kapıldı, civardan toplanan bedeviler dağıldılar. Hâris'in yanında yalnız kendi kabilesine mensup askerler kalmıştı. Düşmanın Müreysî suyu başındaki ordu merkezi, müslümanlar tarafından basıldı. Kendilerine İslâm olmaları teklif edildi. Kabul etmedikleri görülünce ok cengi başladı, bir saat kadar sürdü.

Resulullah Aleyhisselâm ordusunu harp nizamına soktu. Muhâcirler'in sancağı Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-de Ensâr'ın sancağı Sa'd bin Ubâde -radiyallahu anh-in elindeydi. Hücum pek şiddetli oldu. Mustalık oğulları dayanamadılar. Kimi esir oldu, kimi kaçtı, on kişi öldü. Müslümanlar ise bir şehit verdiler.

Müslümanların ellerine ganimet olarak yedi yüz esir, beşbin koyun, ikibin deve geçmişti.

Esirler gazilere bölüştürülüp teslim edildi. Deve, sığır ve davarlar da bölüştürüldü. Bir deve on davara eşit tutuldu. Atlıya ikişer, piyadeye birer hisse verildi.

Ganimetten hisse alanlara zekât ve sadaka, zekât ve sadaka verilenlere de ganimetten hisse verilmezdi.

Zekât ve sadakadan, yetimler ve miskinler faydalanırdı. Yetimler büluğ çağına erince, zekât ve sadakadan çıkarılıp ganimet hisseleri arasına katılır ve kendileri cihadla mükellef tutulurlardı. Eğer cihaddan kaçınırlarsa kendilerine zekât ve sadakadan bir şey verilmezdi.

Bununla beraber Resulullah Aleyhisselâm hiçbir istekliyi boş çevirmezdi.

Resulullah Aleyhisselâm yirmi sekiz gün sonra Ramazan hilâlinin doğduğu zaman ordusuyla Medine'ye döndü.

 

Cüveyriye -Radiyallahu Anhâ- İle İzdivaç:

Resulullah Aleyhisselâm Müreysî savaşında alınan esirleri mücahidler arasında bölüştürdüğü zaman, Hâris bin Dırar'ın kızı Cüveyriye de Sâbit bin Kays -radiyallahu anh-in hissesine düşmüştü. Kocası ise savaşta ölmüştü.

Adı geçen seferden selâmetle Medine-i münevvere'ye dönüldükten sonra esirlerin yakınları gelip fidye vererek büyük kısmını kurtardılar. Cüveyriye'yi de Sâbit -radiyallahu anh- ağır bir ücrete bağlamıştı. Kabile reisi Hâris, Resulullah Aleyhisselâm'a başvurdu. Asaletinden bahsederek kızının cariye olamayacağını ileri sürdü. Şerefinin korunmasını ricâ etti. Resulullah Aleyhisselâm Sâbit bin Kays -radiyallahu anh-e haber gönderip Cüveyriye'yi istedi.

O da:

"Babam anam sana feda olsun yâ Resulellah! Onu sana bağışladım." dedi.

Resulullah Aleyhisselâm fidyesini ödeyip Cüveyriye'yi serbest bıraktı, babasına teslim etti.

Cüveyriye, kabilesine dönmedi, müslüman oldu ve kendi isteğiyle dört yüz dirhem karşılığında Resulullah Aleyhiselâm'la evlendi.

Bu izdivaç Cüveyriye'nin kabilesi için büyük bir hayır getirdi.

Çünkü Ashâb-ı kiram Cüveyriye'nin evlendiğini görünce:

"Resulullah Aleyhisselâm'ın zevcesinin akrabasını esir etmek doğru olmaz." dediler, onu memnun etmek için ellerinde bulunan esirleri serbest bıraktılar.

Bu evlilik müslümanlarla Mustalık oğulları arasındaki düşmanlığı gidermiş, bir müddet sonra da müslüman olmuşlardır.

Hazret-i Cüveyriye -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in müslüman olmadan önceki adı "Sâliha, hayırlı kadın" mânâsında Berre idi. Böyle adlar almayı insanın kendi kendini temize çıkarması olarak değerlendiren ve bunu hoş karşılamayan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ona:"Küçük kız" mânâsında "Cüveyriye" adını verdi. Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in belirttiğine göre ibadete çok düşkündü.

 

İliklere İşleyen Nifak:

Müreysî savaşı zaferle sonuçlanması sonrasında İslâm ordusu henüz oradan ayrılmamışken, bir müslümanla bir münâfık su yüzünden tartıştılar. Tartışma daha sonra kavgaya dönüştü. Bu hadiseyi İslâm aleyhine değerlendirmeyi ve elde edilen fırsatı kaçırmamayı düşünen münâfık Abdullah hemen koştu, Medineliler'i Resulullah Aleyhisselâm'ın aleyhine kışkırtmaya başladı. Çekinmeden:

"Muhâcirler şehrimizde iyice çoğaldılar. Köpeği besleyip semirtirsen, çok sürmez seni parçalayıp yer. Bilesiniz ki vallâhi Medine'ye dönersek, en üstün olan en alçak olanı mutlaka oradan çıkaracaktır." gibi lâflar etti.

Durum derhâl Resulullah Aleyhisselâm'a bildirildi. Abdullah bin Ubeyy ise çevirdiği entrikanın Peygamber tarafından duyulduğunu öğrenince alelacele gelip, o gibi sözler sarfetmediğine dâir yemin etti. Resulullah Aleyhisselâm bu hadiseyi büyütmeden derhal Medine-i münevvere'ye dönmeye karar verdi.

Çok geçmeden Âyet-i kerime nâzil oldu, münâfıkların yalancı oldukları açıklandı.

"Derler ki:Andolsun, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." (Münâfikûn: 8)

"Üstün olan" ile kendisini, "Zelil olan" ile de Resulullah Aleyhisselâm'ı ve müminleri kastediyordu.

Allah-u Teâlâ münâfıkların sözlerini reddetti:

"İzzet Allah'ındır, Allah'ın Peygamber'inindir ve bütün müminlerindir. Fakat münâfıklar bilmezler." (Münâfikûn: 8)

Üstünlük Allah'ındır, sonra da Allah'ın üstün kıldığı Resul'ünün ve müminlerindir.

Münâfıkların izzetleri yoktur. Zerre kadar izzetleri olsaydı nifaka, yalancılığa tenezzül etmezlerdi.


  Önceki Sonraki