Nuriye Hanım, havalar iyice ısınmadan, bağ-bahçe işi başlamadan, İstanbul'da oturan çocuklarını ve tabii torunu Ayşecik'i görmeye gelmişti. Fakat geldiği gün kavuşma sevinci ile dolu olan yüreğini hüzün kapladı. Çünkü küçük Ayşecik hastaydı, ateşlenip yatağa düşmüştü.
Ertesi sabah oğlu işe, gelini de alışverişe gidince küçük Ayşe'ye refakat etmek babaanneye kaldı. Torununun yanına oturan Nuriye Hanım Ayşe'nin anlından başlayarak saçını okşuyor ve alnını öpüyordu. Maksat ateşini ölçmekti. Ayşe'nin ateşi düne nazaran daha hafifti. Durumu da daha iyiydi. Sanki hastalığı atlatmış gibiydi, son bir psikolojik destekle ayağa kalkacağa benziyordu.
Torununa şöyle dedi:
"Biliyor musun, ben de bir gün baban senin yaşındayken çok hastaydım. Senin gibi böyle ateşlenmiş yatıyordum. Kapımızın zili çaldı. Hasta olduğum için kapıyı baban açtı. Komşum "Hasta Çorbası" getirmişti. Baban yanıma gelince "Anne komşumuz Halime ablam senin için 'Hasta Çorbası' getirdi. Halime ablam hastalanınca annesi hep bu çorbayı pişirirmiş ve o da iyileşirmiş." dedi.
Ben de: "Öyle mi o zaman besmele çekip biz de bir 'Hasta Çorbası' içelim bakalım" dedim. Ve çorbayı içtim. Gerçekten Hazret-i Allah bana şifa verdi, ertesi gün sağlığıma kavuştum. İster misin ben de sana bir "Hasta Çorbası" pişireyim, iç ve iyileş inşaallah. Kalk ve oynayalım."
"Evet babaanne!" dedi Ayşecik, bu haber onu çok sevindirmişti.
"Tamam o zaman sen biraz uyumaya çalış, ben de çorbanı pişireyim." diye karşılık verdi Nuriye Hanım.
"Tamam, babaanne!" diyen Ayşe'nin yanından ayrıldı ve mutfağa gitti. 15 sene önce komşusunun kendisine gönderdiği çorbayı hatırlamaya çalışmadı bile. O gün komşusu tarafından yapılan bu inceliği en ince ayrıntısına kadar çok güzel bir hatıra olarak belleğine yazmış ve bugüne kadar hiç unutmamıştı. Hasta çorbası için lazım olan üç malzeme vardı; ev yapımı erişte, yeşil mercimek ve tavuk eti. Fakat ne erzak dolabında ne de buzlukta lazım olan bu malzemelerden hiçbiri yoktu. Ayşe'nin de uyuduğunu düşündüğünden çaresiz ve sessiz bir şekilde tam mutfaktan dışarı çıkıyordu ki:
"Babanne, Hasta çorbası pişti mi?" sorusu ile yüz yüze geldi. Bu umut dolu bekleyişi karşılıksız bırakamazdı.
"Biraz sabırlı olmalısın, birazdan pişer inşallah" dedi. Ve mutfağa geri adım atarak tekrar girdi. Hasta çorbasının malzemelerine alternatif malzemeler aradı tel şehriye erişteye, kırmızı mercimek yeşil mercimeğe, kemikli et de tavuk etine alternatif olabilir diye düşündü. Düdüklü tencere sayesinde 20 dk. içinde alternatif hasta çorbası hazırdı.
Ayşe iştahla çorbasını içti ve uyudu. Nuriye Hanım mışıl mışıl uyuyan torununu izlerken:
"Allah'ım ameller niyetlere bağlıdır. Şifa niyetiyle pişirdiğim bu çorba torunumun bedenine ve ruhuna şifa olsun inşallah." diye dua etti.
Eski zamanlardaki komşuluk ilişkilerini hatırladı tekrar. Herkesin kendi kabuğuna çekildiği, hiç kimsenin kimseyi umursamadığı, dostluğu öldüren bencilliklerin kök saldığı bu günlere hayıflandı. Hasta ziyaretini çok önemseyen, bu konuda yahudi komşusunu dahi ayırt etmeyen Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in "Allah'a ve ahiret gününe imanı olan komşusuna ikram etsin", "Hasta ziyaretini tekrar edin" şeklindeki tavsiyelerini; hâlâ unutamadığı o çorbanın kendisinde uyandırdığı mutluluk ve sevinç duygusunu; hastanın gönlünü hoş edip kalbini kuvvetlendirmenin onun için en büyük bir ilaç oduğunu düşündü. "Hasta ziyaretinin ve hastaların gönlünü almanın içinde kim bilir ne sırlar var?" diye mırıldandı.
Ayşe 1 saat sonra uyandığında gözleri daha parlak ve canlı bakıyordu. "Babaanne sana yeni bebeklerimi göstermek istiyorum" dedi. Koşarak odasından bebeklerini getirdi. "Babaanne hadi oynayalım. Bu bebek hasta olsun, bu da ona hasta çorbası pişirsin." dedi.
Nuriye hanım duygulanarak:
"Tamam" dedi. "Bu bebek de onları ziyarete gitsin. Çünkü Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: "Hastayı ziyaret eden, Cennet bahçelerinde oturmuş gibidir. Hastanın yanından ayrıldığı zaman yetmiş bin melek onun içn mağfiret diler. O kişi rahmet deryasına dalmış gibi olur." buyurmuştur."
Ayşe heyecanlanarak: "Aaaa, babaanne o zaman biz de yatağın etrafına çiçekler koyalım da cennet bahçesinde oturuyormuş gibi olsunlar!" dedi. Babaanne daha çok duygulanarak "Evet, çok güzel olur." dedi.
Torununun bu hayal gücü ruhuna güzel şeyler işlendiğinin müjdesiydi. Hiç şüphe yoktu ameller niyetlere bağlıydı. Küçük Ayşe maddi anlamda iyileşmiş, manevî anlamda da donatılmıştı.
Cenab-ı Hak'ın güzel niyetlerde bulunan ve ikram gören kullarından olmak ümidi ile.