Muhterem Okuyucularımız;
Hazret-i Mehdi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sülalesinden ve Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in aslındandır.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri, seneler evvel (90'lı yıllarda) Mehdi Hazretleri doğduğu zaman iki tane akîka kurbanı kesmişlerdi. Bu hususta şöyle buyururlardı:
"Biz onun Hicaz'da olduğunu, orada hangi şehirde olduğunu çok iyi biliyoruz. Anne babası da onu biliyorlar."
Mehdi; kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah'ın hidayetine ermiş mânâsını taşır, Allah'ın izniyle hidayete erdirecek mânâsını da ifade eder.
Hazret-i Mehdi'nin zuhur etmesi de kıyamet alâmetlerindendir. Onun âhir zamanda geleceğine dâir birçok Hadis-i şerif'ler vardır.
Bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Benden sonra halifeler bulunacaktır. Halifelikten sonra emirler, emirlerden sonra krallar, krallardan sonra da zâlim idareciler olacaktır.
Daha sonra Ehl-i Beyt'imden bir adam çıkacak, yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracaktır." (Câmiu's-Sağîr: 4768)
Mehdi Aleyhisselâm gelinceye kadar İslâm ümmeti parça parça olmuş, uhuvvet kalkmıştır. Âlimler nefis ve menfaatlerine düşmüşler, İslâm'ın kurallarını hafife alma, yok sayma yarışına girmişlerdir. Koyun postuna bürünmüşler, müslüman görünüyorlar. Halbuki, ne zamanın âlimlerinde ihlâs, ne de âmirlerinde adalet vardır. İşte o zaman Allah-u Teâlâ beklenen kurtarıcıyı gönderir, bölük bölük olan İslâm ümmetini sancağının altında toplar, zulüm içinde inleyen yeryüzünü adaletle doldurur. Hadis-i şerif'te:
"Dünyadan bir gece bile kalsa, Allah o geceyi uzatır ve Ehl-i Beyt'imden birisi gelerek dünyaya hâkim olur. Onun adı adıma, babasının adı babamın adına uyar. Daha önce yeryüzü nasıl zulümle doluysa, o onu adaletle doldurur. Malı seviye üzere taksim eder ve Allah bu ümmetin kalplerine zenginlik verir. Yedi veya dokuz sene kalır. Mehdi'den sonra, artık hayat yaşamakta, bir hayır yoktur." buyuruluyor. (İmam-ı Suyûtî)
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri zaman zaman yaptıkları sohbetlerinde Mehdi Aleyhisselâm hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha yaklaşık otuz sene var." (2001)
"Binaenaleyh artık ahir son zamanda yaşıyoruz. Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldı. Allah'u-âlem daha 25-26 yıl gibi bir zaman var." (2006)
"Allah-u Teâlâ Hazret-i Mehdi'yi ümmet-i Muhammed'in başına dirayetli bir kumandan olarak gönderecek. Bu zât-ı muhterem doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm'ın vekâletini taşıyacak, onun icraatı gibi yepyeni bir icraat yapacak. Onun izinden yürüyecek, onun gibi din-i mübin'in icaplarını uygulayacak ve din-i İslâm'ı taptaze bir hale getirecek. Garip duruma düşen İslâm'ı gariplikten kurtaracak. İhyâ etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacak. Çünkü bunun için gönderilecek.
Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecek. Ona öyle bir azamet verecek ki, karşısına çıkan her kuvveti devirecek. Allah-u Teâlâ'nın ezelden nasip ettiği kadar mücadele edecek. Yeryüzünün muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanacaklar, fütuhatı tâ Amerika'ya kadar uzanacak, beldeler onun emrine girecek. Zâlimlerin zulmü olduğu gibi, o da geldiği zaman yeryüzünü adaletle dolduracak.
Ümmet-i Muhammed'den memnun olmadık hiçbir fert kalmayacaktır. Yer ve gök sakinleri ondan râzı oldukları gibi; havadaki kuşlar, denizdeki balıklar, ormandaki yırtıcı hayvanlar bile memnunluk duyacaklar. Ömürler uzayacak, emanetler yerine teslim edilecek. Yeryüzü emniyet ve sükun bulacak.
Mehdi Hazretleri zuhur ettiği zaman, ona en çok buğz eden ve karşı gelen, imansız imamlarla türemeleri olacak. İmanları yok çünkü, imamları var imanları yok. İşte Mehdi Hazretleri o zamanki fukaha ile, o zamanki imansız imamlarla da çarpışacak.
Ve biz şimdiden onu tarif ediyoruz. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biât edin.
Allah-u Teâlâ'nın öne sürmeyip itibar vermediğine itibar etmeyin.
Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha var. Bize kalem ile cihad verilmiş, ona ise kılıç ile biçerek ifsâdı kaldırma verilse gerek. Kitaplarımızı o okuyup anlayacak, sırlarını ister açar ister açmaz. Biz onu hatırlıyoruz, o da bizi hatırlar."
Bâki esselamü aleyküm ve rahmetullah...
Hazret-i Mehdi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sülalesinden ve Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in aslındandır.
"Biz onun Hicaz'da olduğunu, orada hangi şehirde olduğunu çok iyi biliyoruz. Anne babası da onu biliyorlar."
(Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri, seneler evvel 90'lı yıllarda Mehdi Hazretleri doğduğu zaman iki tane akîka kurbanı kesmişlerdi.)
"Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha yaklaşık otuz sene var." (2001)
"Binaenaleyh artık ahir son zamanda yaşıyoruz. Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldı. Allah'u-âlem daha 25-26 yıl gibi bir zaman var." (2006)
Ahir zamanda, kıyâmetin kopmasına çok az bir zaman kala Allah-u Teâlâ'nın ümmet-i Muhammed'in başına göndereceği bir komutan olan Hazret-i Mehdi, âdil bir idareci, dirayetli bir önder, şecâatli bir kumandandır. O doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm'ın vekâletini taşıyacak, onun hilâfetini, onun vazifesini yapacak. Garip duruma düşen İslâm'ı, gariplikten kurtarmaya çalışacaktır. Çünkü bunun için gönderilecek. Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecektir.
Mehdi; kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah'ın hidayetine ermiş mânâsını taşır, Allah'ın izniyle hidayete erdirecek mânâsını da ifade eder.
Mehdi Aleyhisselâm hakkında çok sayıda Hadis-i şerif nakledilmiştir. Âlimler bunu mütevatir kabul ederler.
Resulullah Aleyhisselâm'dan beri, müslümanlar ahir zamanda, Ehl-i beyt'e mensup bir zâtın çıkıp dini güçlendireceğine, adaleti hâkim kılacağına, müslümanların ona tâbi olup İslâm beldelerinde hâkimiyet kuracağına, bu kimseye "Mehdi" deneceğine inanmış ve bu âli zâtın gelmesini beklemektedirler.
Hadis-i şerif'lerde ifade edildiğine göre İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm aynı zamanda çıkacak ve Hazret-i İsa, Hazret-i Mehdi'ye yardımcı olacak, birlikte Deccâl'i öldüreceklerdir. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın Mehdi'nin arkasında namaz kılacağı rivayet olunmuştur.
Hazret-i Mehdi'nin zuhur etmesi de kıyamet alâmetlerindendir. Onun âhir zamanda geleceğine dâir birçok Hadis-i şerif'ler vardır.
Câhı's-sadefî -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Benden sonra halifeler bulunacaktır. Halifelikten sonra emirler, emirlerden sonra krallar, krallardan sonra da zâlim idareciler olacaktır.
Daha sonra Ehl-i Beyt'imden bir adam çıkacak, yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracaktır." (Câmiu's-Sağîr: 4768)
Bu zât-ı âlî, şeriat-ı mutahhara'nın emir ve hükümlerine, tarikat-ı münevvere'nin edeb ve erkanına harfiyyen riayet edecektir; Allah-u Teâlâ'nın ahkâm-ı ilâhî'sini, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Sünnet-i seniyye'sini yaşayacak ve yaşatacaktır.
Mehdi Aleyhisselâm gelinceye kadar İslâm ümmeti parça parça olmuş, uhuvvet kalkmıştır. Âlimler nefis ve menfaatlerine düşmüşler, İslâm'ın kurallarını hafife alma, yok sayma yarışına girmişlerdir. Koyun postuna bürünmüşler, müslüman görünüyorlar. Halbuki, ne zamanın âlimlerinde ihlâs, ne de âmirlerinde adalet vardır. İşte o zaman Allah-u Teâlâ beklenen kurtarıcıyı gönderir, bölük bölük olan İslâm ümmetini sancağının altında toplar, zulüm içinde inleyen yeryüzünü adaletle doldurur.
"Dünyadan bir gece bile kalsa, Allah o geceyi uzatır ve Ehl-i Beyt'imden birisi gelerek dünyaya hâkim olur. Onun adı adıma, babasının adı babamın adına uyar. Daha önce yeryüzü nasıl zulümle doluysa, o onu adaletle doldurur. Malı seviye üzere taksim eder ve Allah bu ümmetin kalplerine zenginlik verir. Yedi veya dokuz sene kalır. Mehdi'den sonra, artık hayat yaşamakta, bir hayır yoktur." (İmam-ı Suyûtî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır." (Ebu Dâvud, Tirmizî)
O kendisini bile bilmiyor. Amma vakti gelince hem kendisini bilecek, hem de halk onu tanıyacak. Bu işler vakte saate bağlıdır.
O daha kendisinin Mehdi olduğunu bilmezken, zamanı gelince Allah-u Teâlâ onu seçecek, çekecek, vazifelendirecek ve bizzat kendisi destekleyecek.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
"Mehdi bizden, Ehl-i Beyt'imizdendir. Allah onu bir gecede ıslah eder." (İbn-i Mâce: 4085)
Diğer birçok Hadis-i şerif'lerde hülâsâ olarak; "Cihadı başlattığı zaman kırk yaşlarında olacağı, vasıfları, cennetle müjdelendiği, çıkışından ümitlerin kesildiği bir anda çıkacağı, zuhur şekli, o devirde İslâm'ın yeryüzüne tam mânâsı ile hâkim olacağı, benzeri görülmedik bir refah olacağı, insanlar tarafından çok sevileceği ve İsa Aleyhisselâm ile buluşacakları..." beyan buyurulmaktadır.
Hicaz bölgesinde de çok büyük kargaşalık olacak.
Büyük bir şaşkınlık ve boşluk içinde iken, Allah-u Teâlâ müslümanları toparlamak, şaşkınlığı önlemek için Mehdi Hazretleri'ni gönderecek. Çok büyük harplerden ve felâketlerden sonra Hicaz'da vazifeye başlayacak, adaleti ile hükmedecek.
Allah-u Teâlâ mülkünü ne bu zâlimlerin arzusuna bırakacak, ne de gelecek olan âlim ve âdil olanlara bırakacak.
Cebrail Aleyhisselâm sağ yanında, Mikâil Aleyhisselâm sol yanında olacak, Allah-u Teâlâ'nın emri üzere fütuhata başlayacak.
İsmail Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Tuhfe-i Aliyye" isimli eserinin "Beklenen Mehdi Hakkında" adlı bölümünde Mehdi Hazretleri'nin Hazret-i Ali -kerremallahu veche- ve Hâtem-i veli'nin rûhâniyeti ile icraat yapacağını beyan buyurmaktadır:
"Beklenen Muhammed Mehdi dahi muhtaçtır ve onun yeryüzünde kalma süresi vezirlerinin sayısı kadardır. Velâkin vüzerâsında ihtilâf ettiler. Üstün olan görüşe göre vezirleri dokuz olup, yedisi cismânî ve ikisi rûhânî olmaktır.
Cismânîden murad Ashâb-ı Kehf ve rûhanîden kastedilen ise rûhaniyyet-i Murtazâ -kerremallahu veche-dir ve rûhâniyyet-i Hatm-i Evliyâ'dır." (Tuhfe-i Aliyye. s. 229)
Cihada başladığında etrafında Bedir ashabının sayısı olan üç yüz on üç kadar askeri olacak ve ancak ihlas sahiplerini ordusuna alacaktır. O ordunun erleri gündüzleri cihadda, geceleri ibadettedirler. Bu orduya asker olabilmek ne büyük bir şereftir.
Hadis-i şerif'te:
"İnsanların üzerine belâ üzerine belâ yağdığı ve onun çıkışından ümit kesildiği bir sırada Mekke'de zuhur eder." buyuruluyor. (İmam-ı Suyuti)
•
O çok büyük azametten, uzun bir fütuhattan, kendisine ve tâbi olanlara hakimiyet verildikten, en zirveye çıktıktan sonra; bu ruhsat ve bu hakimiyet elinden alınacak, bu sefer Allah-u Teâlâ Deccal'e ruhsat verecek, Deccal yeryüzünde hüküm sürmeye başlayacak.
Deccal de en zirveye çıktığında, Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm'ı gönderecek ve onu yok edecek.
Bu meyanda Ye'cüc ve Me'cüc yani Çinliler çıkacak. Çinliler de tam hakim olduklarını zannederlerken bir gecede helâk olacaklar.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"De ki: Ey mülkün sahibi Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin. Kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir, sen her şeye kadirsin." (Âl-i imrân: 26)
Yani bu O'nun dilemesi ile ruhsatı iledir, sanmayın ki kuvvet iledir. Kuvvet ne bir milletle, ne bir millettedir, kuvvet ruhsattadır. Kâh ona veriyor, kâh ona veriyor. Amma dünyayı doldurduğu gibi boşaltacak, imar ettiği gibi yıkacak. Bu hususta iki kelime kullanıyoruz ve bu durum çok uzak değildir.
Dilediğinden alıyor, dilediğine veriyor... Kâdir-i mutlak yalnız O'dur. Kul bir mahluktur, hükümsüzdür. Kürsü'de O oturuyor. Akıllı kimse vakit geçirmeden Rabb'ine yönelir.
Hazret-i Mehdi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sülalesinden ve Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in aslındandır. Şu anda Mekke-i mükerreme'de yaşıyor, Medine-i münevvere'de vazifesini ilân edecek.
"Biz onun Hicaz'da olduğunu, orada hangi şehirde olduğunu çok iyi biliyoruz. Anne babası da onu biliyorlar."
(Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri, seneler evvel 90'lı yıllarda Mehdi Hazretleri doğduğu zaman iki tane akîka kurbanı kesmişlerdi.)
"Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha yaklaşık otuz sene var." (2001)
"Binaenaleyh artık ahir son zamanda yaşıyoruz. Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldı. Allah'u-âlem daha 25-26 yıl gibi bir zaman var." (2006)
Allah-u Teâlâ Hazret-i Mehdi'yi ümmet-i Muhammed'in başına dirayetli bir kumandan olarak gönderecek. Bu zât-ı muhterem doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm'ın vekâletini taşıyacak, onun icraatı gibi yepyeni bir icraat yapacak. Onun izinden yürüyecek, onun gibi din-i mübin'in icaplarını uygulayacak ve din-i İslâm'ı taptaze bir hale getirecek. Garip duruma düşen İslâm'ı gariplikten kurtaracak. İhyâ etmedik sünnet, kaldırmadık bid'at bırakmayacak. Çünkü bunun için gönderilecek.
Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecek. Ona öyle bir azamet verecek ki, karşısına çıkan her kuvveti devirecek. Allah-u Teâlâ'nın ezelden nasip ettiği kadar mücadele edecek. Yeryüzünün muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanacaklar, fütuhatı tâ Amerika'ya kadar uzanacak, beldeler onun emrine girecek. Zâlimlerin zulmü olduğu gibi, o da geldiği zaman yeryüzünü adaletle dolduracak.
Ümmet-i Muhammed'den memnun olmadık hiçbir fert kalmayacaktır. Yer ve gök sakinleri ondan râzı oldukları gibi; havadaki kuşlar, denizdeki balıklar, ormandaki yırtıcı hayvanlar bile memnunluk duyacaklar. Ömürler uzayacak, emanetler yerine teslim edilecek. Yeryüzü emniyet ve sükun bulacak.
İyi ve kötü bütün insanlar onun zamanında görülmemiş bir nimete boğulacaklar. Gökten bol bol yağmur yağacak, yerlerde bereket artacak. Bütün ülkeler kapılarını ona açacaklar. Her taraftan, arıların kovanlarına gelip beylerine sığındığı gibi, ona gelip sığınacaklar.
Mehdi Hazretleri zuhur ettiği zaman, ona en çok buğz eden ve karşı gelen, imansız imamlarla türemeleri olacak. İmanları yok çünkü, imamları var imanları yok.
İşte Mehdi Hazretleri o zamanki fukaha ile, o zamanki imansız imamlarla da çarpışacak.
Ve biz şimdiden onu tarif ediyoruz. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biât edin.
Allah-u Teâlâ'nın öne sürmeyip itibar vermediğine itibar etmeyin.
Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha var.
Bize kalem ile cihad verilmiş, ona ise kılıç ile biçerek ifsâdı kaldırma verilse gerek.
Kitaplarımızı o okuyup anlayacak, sırlarını ister açar ister açmaz.
Biz onu hatırlıyoruz, o da bizi hatırlar.
Allah-u Teâlâ bu direği çekince bu millet büyük bir perişanlık içine düşecek, bu perişanlık bütün İslâm âlemine sirayet edecek. İslâm âlemi bir müddet büyük bir çalkantı içinde bulunacak. Fitnenin en çok yayıldığı bir anda Allah-u Teâlâ çığır açmak için, bayrağı kaldırmak için Hazret-i Mehdi'yi gönderecek ve ona ruhsat verecek. O kendisine bahşedilen ruhsatla, mânevî destekle murad edilen noktaya kadar yürüyecek, vazifesini ifâ edecek.
Hazret-i Allah, Hazret-i Mehdi'ye o kadar ruhsat verecek ki, tâ Amerika'ya kadar gidecek. Sonra Cenâb-ı Hakk ondan ruhsatı alacak, Deccâl'e verecek. Sonra onun elindeki iradeyi de çekecek. Deccal'e salâhiyet vermeyi murad edince, onun kuvvetine karşı çok zayıf düşecek. Bunun sebebi, Hazret-i Mehdi uzağa açılacak, o ise istilâya başlayacak. Ortalık büsbütün karışacak. Hazret-i Mehdi çok zayıf düşünce, onun maiyetini kurtarmak ve İslâm'ı galebe çaldırmak için Allah-u Teâlâ üçüncü olarak da Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı gönderecek. Deccal ve yahudiler o şekilde temizlenecek. İslâm âlemi küffârdan, yahudinin zulmünden kurtarılmış olacak. Fakat bununla kalmayacak.
Bu meyanda Ye'cüc Me'cüc sahneye çıkacak. Bu hâlâtı gören Çin harekete geçecek, o zamana kadar harplerle boşalan dünyayı istilâ edeyim diyecek. Üzerlerine tank gibi yürüyecek, Çinliler dünyaya sel gibi akacak. Selin önünde durulur mu? Bir müddet ifsattan sonra İsa Aleyhisselâm'ın, Hazret-i Mehdi'nin ve yanındakilerin duâsı ile bir gecede helâk olacaklar. Harple değil, duâ ile. Bugünler artık uzak değil, çok yakınlaştı. Ve böylece dünyayı boşaltmış olacak.
Binaenaleyh ilk iman kurtarma cihadını Hatem-i veli başlatacak, onun ardından Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek ve bu cihadı tamamlayacaklar, birbirleriyle mütemmim olacaklar. Bu noktada üçü de birbirine bağlanıyor. Bu merdiven üçtür, üçü birdir.
Çünkü bu iman kurtarma cihadı, bu birinci merdivenden başladı. Hatem-i veli, Hazret-i Mehdi ve İsa Aleyhisselâm üçü de birbiri ardından geliyor. Birisi kalemle, birisi kılıçla, birisi ıslahatla vazifeli olacak. Her birinin vazifesi ayrı olacak.
Hatem-i veli velâyetiyle, Hazret-i Mehdi risaletiyle, İsa Aleyhisselâm ise nübüvvetiyle vazife görecek.
Bundan sonra zaman daha da güçleşecek. İyi ve kötü âmirler gelecek. Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm zamanına kadar bir iyi bir kötü, bir iyi bir kötü gelecek. Ve bu bozukluk, en sonuncu olan Deccal'e kadar devam edecek. O çıktığı zaman ortalık büsbütün bozulacak.
Dünya kuruldu kurulalı böyle bir zaman gelmedi. Bundan daha beteri otuzuncu deccâl çıktığı zaman. Biz şimdi devr-i Deccâl'de yaşıyoruz.
"Hepsi de Allah'ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî)
Lâkin otuzuncu deccâl çıktığı zaman daha beter olacak. Bu da Hazret-i Mehdi, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın zamanına rast gelecek.
Harpler, zelzeleler, afatlar ile insanları yok edecek Cenâb-ı Hakk. İnsanlar birbirlerini yok edecek, memleketler harap olacak. Bitecek yani. Dünya ne yahudiye ne de Çinlilere kalacak. İslâm'a verecek amma insan kalmamış olacak. Fakir Elhamdülillâh bunu çok evvel söylemiştir.
Hakiki Deccal Amerika'dan çıkacak.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Müslümanlarla yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle bir öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya ağaç da: 'Ey müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen gel de onu öldür!' diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o yahudilerin ağacıdır." (Müslim: 2922)
Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.
Sonra Allah-u Teâlâ onların öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine sığınmış bir yahudiyi dahi ikrah ettikleri için haber verecekler. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü Amerika onlardandır.
İsrail demek, Amerika demek, Amerika demek, hıristiyan âlemi demek.
Amerika demek yahudi demek, yahudi demek Amerika demek.
Bütün dünya bunlardan ikrah etti. Müslümanların cezaları var, cezalarını çekiyorlar. Müslümanların cezası bitince onların cezası başlayacak.
Amerika'nın daha bu bölgede işi var. Irak'tan sonra sırada; İran, Suudi Arabistan, Mısır var. İşte dünya böyle tutuşacak.
Amerika'nın bütün gayesi petrolü elde etmek, dünyayı elde tutmak. Ondan sonra büyük bir patlak verecek, dünya kaynayacak.
Allah'ımız sonumuzu hayırlı etsin.
Ve bugünler çok yakın, çok yakın. Ben 80 yaşımda olduğuma kendim inanamıyorum. Bütün bu hadiselerin oluşu, bitişi 40 sene sürecek. Demek istiyoruz ki, bundan sonra harpler var, darpler var, üzüntüler var, sıkıntılar var, hüzünlü seneler var.
Mühim hadiseler olacak, mühim hadiseler doğacak ve büyük kanamalar olacak. Vakit bekleniyor. Ne zaman? O bilir. Allah'u-âlem doğacak hadiseler çok kan dökülmesine vesile olur.
Ben dünyayı harap olmuş bir ev olarak görüyorum. Ne zaman çöktürecek, onu O bilir.
Bu isyan cezasız kalmaz, vakit geldi. Allah'ım beterinden korusun. Bakalım Allah-u Teâlâ ne gösterecek.
Her şey tezahür ediyor artık, belki gitme vaktim yaklaştıysa tezahür ediyor ve bunlar böyle çıkıyor, her şey bilinsin isteniyor.
Gün bugün yarını O bilir, ve demiştim, "Allah'ım! bana o günleri gösterme!" Çok karanlık günler var, seyirci kalacağız, takdir ne ise onu seyredeceğiz.
Hazret-i Allah'a sımsıkı sığınmamız lâzım. Önümüzdeki hadisatı beklememiz lâzım. Önümüzde çok sert günler var, çok karanlık günler var.
Tedbirli olmalı, Hazret-i Allah'a yönelik olmalı, Kelime-i Tevhid'le çok meşgul olmamız lâzım. Kelime-i Tevhid üzerinde olalım ve orada ölelim.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri "Kalblerin Anahtarı" külliyatının içerisindeki eserlerinin arka sayfalarında bulunan vasiyetlerinde Hazret-i Mehdi'yi beyanları ile ta'ziz etmişlerdir:
"Bize göre yol kesilmiştir. Hazret-i Mehdi'yi gözleyin. O niyette olun, o niyetle ölün. Çıkacak sahte mürşidlere, müridlere aldanmayın. İyi bilin ki âhirette hiçbir sahibiniz olmaz. Yolun haricine çıkan bizden değildir."
Bu husustaki diğer beyanları şöyledir:
"Mehdi Aleyhisselâm ancak ihlas sahiplerini ordusuna alacaktır. Gerçekten bir imam gelecek, fakat fakirin tahminine göre bu zamana daha vakit var. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biât edin."
"Hakikat Vakfı" bu vakfın ismidir. Sakın bunu yolumuza atfederek bölücülüğe sapmayın. Sakın sizde bir isimle bir bölücü daha türemesin.
Umarım Rabb'im er veya geç bir önder lütfedecek ve ihsan edecek. Bu sahte imamlar değil, Hakk tarafından tayin edilmiş bir kumandan gelecek.
Çıkacak olan bu önder; ihlâs sahiplerini ordusuna alır, diğerlerinin dünyası da ahireti de mahvolur.
Bunlar hep gizli beyanlardır, başınıza geldikçe anlayacaksınız.
Hazret-i Mehdi'yi can-ü gönülden bekleyin, çıktığı zaman hiç tereddüt etmeden tâbi olun, amma sahtelere değil. O Mekke-i mükerreme'den çıkacak ve oradaki fetihlerden sonra bu tarafa gelecek. Siz ona tâbi olun, başkasına değil.
Şu kadar var ki İsa Aleyhisselâm'ın da geleceği Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler ile arzedildi. Ona ve Mehdi Aleyhisselâm'a gönülden teslim olup biat etmek şarttır.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde onun hakkında şöyle buyuruyor.
"Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsa yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur?" (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1406)
Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak.
Allah-u Teâlâ kime o lütuf nûr'unu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa olmayacak.
Şimdiden haber veriyoruz. Gerek İsa Aleyhisselâm ve gerekse Mehdi Resul Hazretleri zuhur edip teşrif ettiğinde hemen uyunuz. Bize inanan hemen uyar ve kurtulur, ebedi saâdete erer. İnanmayan uymaz ve dünyada hüsrana uğrar, ahirette de kendisini helâk etmiş olur.
Bugüne kadar "Mehdiyim!" diyenlerin hepsi şeytanın kuklasıdır, maskarasıdır. Bu çıkanlar yalancıdır, sahtedir, soytarıdır. Aslı belli değil, nesli belli değil, meydanı boş bulmuşlar, mehdiyim diye ortaya çıkmışlar! Gelecek olan Hazret-i Mehdi'nin alâmetlerini Hadis-i şerif'lerden öğreniyoruz.
Bir Resulullah Aleyhisselâm'ın onu tarifine bakın, bir de bu yalancılara bakın! İşte size ayna, işte size sahtekârlar!
Bunlar sanatçıların mehdisidir, cep cihatçısı, kadın avcısıdır; Türkiye'de yalnız bir tane değil, birçoklarına rastgeleceksiniz!
Allah-u Teâlâ'nın öne sürmeyip itibar vermediğine itibar etmeyin.
Hazret-i Mehdi Aleyhisselâm, yalancı mehdiler, imansız imamlar, türemeler ve kodamanlarla harp edecek, çünkü fitneyi onlar kopardılar ve kopardıkları fitne yine onları bulacak.
Ancak onun zuhuruna kadar çok büyük harpler çok büyük afatlar, çok büyük kargaşalıklar var.
Bu felâketler müslümanlara dünya cezasını çektirir. Ahirette isterse kurtarır amma kâfirin hiç kurtuluşu yok.
Bundan sonra ne olacak, yaratan bilir! Hele büyük şehirlerde yıkım başladığı zaman... Kullar O'nun, mülk O'nun, hepsi O'nun...
"Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır." (Fetih: 14)
"Önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar, çok büyük harpler var. Şimdiden Hazret-i Allah'a ve Resul'üne dönmeye bakın.
Binaenaleyh umarız ki Mehdî Resul bu yoldan ve bu kanaldan gelse gerek.
Niçin bu yoldan ve bu kanaldan gelecek?
"Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız." (Âl-i imrân: 110)
Âyet-i kerime'sinin tecelliyatına mazhar olduğumuz için.
Bütünüyle ihsan-ı ilâhî'ye mazhar olup, kemâliyetini üzerinde toplamış olarak; sehm-i velâyete ve sehm-i nübüvvete de nâil olup onlara vâris olarak gelecek ve ümmet-i Muhammed'e bir hediye-i ilâhî olacaktır.
Yeryüzünü nuru ile doldurur. Bütünüyle küfrü ve küfür âdetlerini, her türlü pislikleri ve bölücülüğü ortadan kaldırır.
İbn-i Mes'ud -radiyallahu anh- anlatıyor: "Biz, Resulullah Aleyhisselâm'ın yanında iken Benî Hâşim'den bir grup genç geldi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onları görünce, gözü doldu ve rengi değişti. Ben: Ey Allah'ın Resul'ü! Şimdiye kadar, mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik, (şimdi ne oldu da bizi üzen bir ifade ile karşılaşıyoruz?)" dedim. Şu cevabı verdiler:
"Biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki, Allah bizim için dünyaya mukabil ahireti tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beyt'im benden sonra belâ, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak. Nihayet, doğu tarafından beraberlerinde Siyah Bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır (saltanat) isteyecekler, fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine onlar savaşacak. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek. Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beyt'imden bir adama tevdi edecekler. Bu (Emîr) de, insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın)" (İbn-i Mâce: 4082)
Bu emr-i şerif de gösteriyor ki gerçek Mehdi Aleyhisselâm'a tâbi olmak şarttır. Öyleyse şimdiden Varaka bin Nevfel'in Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e Peygamberlik gelmeden evvel biat etmesi gibi, biz de ona biatımızı edelim ve ona tâbi olalım. Zira daha henüz gelmedi.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm ve Mehdi Resul'ün öncülüğünü yapıyorum. Ben bugün varım, yarın yokum. Ben sizi Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a yöneltiyorum. Ebedî hayata sevk ediyorum, dünyaya bağlatmıyorum. Çünkü bizim gayemiz, menfaatimiz olmaz. Niçin gönderildik ise o vazife ile meşgulüz. Yoksa hiç olmuş, çok olmuş, o yolda değiliz. Bunu kitapta şöyle tarif ederiz:
"Çok koyun koymuş, yok koyun koymuş, çobana ne! Çoban çobandır."
Onun için bu merdiven üçtür, üçü birdir. Bir tanesi gidiyor iki tanesi gelecek. İkincisi olan Hazret-i Mehdi'nin yedi sene ömrü var. Ondan sonra Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek. Onun için ileride neler neler var.
Bizden sonra kime sorarsınız, size her şeyi bırakıyoruz, kitaplarımızda her şeyi bulacaksınız, zamanı gelince anlayacaksınız.
Bu kitaplar müslümanlar sıkıştığı zaman çok iş görecek, yegâne tutunulacak yer olacak. İşte bizden sonra insanlar hakikati öğrenmek için bu kitaplara sarılacak.
Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri çok kesin ve açık olarak beyan ediyor. "Mehdiden evvel adâlet-i ilâhîyi ayakta tutacak başka kimse olmayacak." buyuruyor.
Hâtem-i veli'nin Türkiye'de gelmesinin ve vazifelendirilmesinin sebebi; bölücüler, türemeler hep Türkiye'de türedi.
Büyük fitne Türkiye'de koptu ve Allah-u Teâlâ bu ilmi Türkiye'ye indirdi. Sonra Hicaz tarafında çok büyük fitne kopacak, Allah-u Teâlâ o zaman da Mehdi Hazretleri'ni gönderecek. Bugün buraya gönderdi, o gün oraya gönderecek. Yerine göre, zamana göre tayin ediyor.
Allah-u Teâlâ öyle murad etmiş. Yoksa bu bölücüler İslâm dininin hiçbir esasını bırakmayacaklardı. Hak ile bâtıl tamamen birbirine karışmıştı ve bâtıl galebe etmişti. Niçin galebe etti? Onları müslüman zannıyla çoğunluk onlara kaydı. İslâm'ı bölüm bölüm böldüler ve parsellediler, dinde şirket kurdular. Her biri kendi ismiyle bir din kurdu, dini dünyaya âlet ederek halkı alabildiğine yoldular ve soydular. Hem imandan ettiler, hem de maddelerini aldılar. "Sen çalış bana ver!" Sahte şeyhler gibi.
Fakat Allah-u Teâlâ'nın izniyle "Bu küfürdür, bunlar kâfirdir." deyince küfürleri meydanda kaldı. Nur galip geldi, küfrün üzerini ezdi geçti.
Bu sapıtıcı imamların ve türemelerinin örümcek ağı gibi örmek istedikleri tuzakları bu cihadla bertaraf edildi.
Musa Aleyhisselâm'ın asasının sihirbazların sihirlerini yuttuğu gibi, hakikat da ortaya çıkınca sahtelerin hepsini yuttu gitti. Ancak donan dondu, imanını kurtaramadı.
Bu nurun girdiği yerde zulümât çökmeye, yok olmaya mahkumdur.
Allah-u Teâlâ dilerse nurunu yayacak, bu nur bu zulümâtı delecek, bunlara bu sahayı bırakmayacak. Buna emin olun.
Allah-u Teâlâ bizi kalemle cihad için, bölücü din düşmanlarını kalemle biçmek için ve bu kitapları yazmakla vazifelendirdi. Bu kitaplar bizden sonraki boşluğu Hazret-i Mehdi'ye ulaştıracak, ona köprü olacak, bunu böyle bilin.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Nevâdirü'l-Usûl" isimli eserinde buyurdukları; "O bir çiçek misali baharda açar, meyveleri güzün toplanır." sözüne gelince;
Şimdiki zaman açma zamanı, bizden sonra halk sıkıştığında meyveler o zaman toplanacak. Zaman geçtikçe iş kıymete değere binecek, nasibi olan nasibini alacak. Beşeriyet bir gün ayılacak, bu eserlerden istifade edecek. Bizden sonra halk bu kitaplara sarılacak. Şimdi çiçek açma zamanı, Allah-u Teâlâ'nın ihsanı ile her şey açılıyor. Halk zamanla ayılacak, meyveyi yiyecek, bunlara sarılacak ve istifade edecek. Allah-u Teâlâ dilediğine dilediği kadar duyuracak, O'nun duyurması ile hakikati anlamış olacak. O artık ahirete intikal ettiği için, kıyamete kadar oradan istifade edecek ve o nurla da ahirete göçecek.
Bu meyanda ortalık çok bozulacak, daha da karışacak. Çok büyük sıkıntılar olacak. Harp sıkıntıları, geçim sıkıntıları, telâşlar başgösterecek. Din kalktıktan sonra fesatçılar yürüdü yürüdü, ifsad son haddini buldu; küfür, isyan, dinden çıkma moda oldu. Öyle bir gündeyiz ki; artık doğana sevinmemeli, îmânla göçene üzülmemeli!..
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Belâ ve fitneden başka dünyanın hiçbir şeyi kalmadı!" buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce: 4035)
Hiç şüphe yok ki önümüzde çok büyük hâdiseler, çok büyük sıkıntılar olsa gerek. Bu otuz sene zarfında Allah'u-âlem öyle hâdiseler olacak ki; öyle şiddetli harpler, öyle büyük felâketler, öyle büyük zelzeleler olacak ki, bunlar tasavvurun hâricinde olacak! Dünya dümdüz olacak!
Dünya milletleri harbe hazır durumdalar, savaş ha patladı ha patlayacak. Yalnız emr-i İlâhî'yi bekliyor. Savaşların çıkması İlâhî hükme bakar. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın izni olmadıkça bir yaprak dahî düşmez.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde:
"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." buyuruyor. (En'âm: 59)
Bunlar hep O'nun takdîri ile oluyor. Kişi istese de, istemese de mukadderât ne ise o olacak. Dünya bidâyete dönüyor; yâni dünya o nispette bitecek ve insanlar yeryüzünden silinip gidecek. Bunları size şimdiden hatırlatıyorum; şimdiden Hazret-i Allah ve Resûl'üne yönelmeye ve sığınmaya bakın, bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın!..
Çünkü vakit geldi. Onun için çok dikkatli olun, ortalık karışıyor. Dünyayı doldurduğu gibi boşaltacak. Bu insanlar yok olacak. Yalnız burada mı? Hayır! Dünyada vaziyet çok vahim. Bildiğiniz gibi değil, artık dünya hırsını bırakalım. Sahibimize yönelelim, âlem ne yaparsa yapsın. Çünkü Allah-u Teâlâ yetmiş üç fırkadan bu fırkayı sevmiş, seçmiş, ahkâmını ayakta tutmak için öne sürmüş. Bu büyük bir fazilettir. Bu fazileti muhafaza et sana kâfi. Şunu yapayım, bunu yapayım hayır! Zamanı değil.
Durum bu kadar nazik yani, şunu da haber vereyim ki; kalben ve ruhen bağlı olanlar zarar görmeyecek. Cenâb-ı Hakk bütün samimiyetiyle tam bağlı olan ihvanı o şekilde kurtaracak. Fakat çadırın direği yıkıldığı zaman bir esinti olacak. Çok büyük hadiseler var. Onun için aklınızı başınıza alın, dünyaya değil, ahirete yönelin ve bunu yakınlarınıza tavsiye edin.
Şu gördüğümüz sükûnet Allah-u âlem kar topluyor. Bir kıvılcımdan ateş alacak, ateş sardığı zaman her tarafı saracak. Fitneler büyüyor, bu ateş bütün dünyayı ele alacak. Ne zaman? Allah-u Teâlâ hüküm çıkardığı zaman. Her taraf hazır. Bu isyan cezasız kalmaz. Âkıbetimiz hakikaten vahim. İhsan çok, nimet büyük, isyan büyük. Bu isyanın karşılığı çok vahim olacak.
Âyet-i kerime'nin vakti geldiyse tutuşacak.
"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, Kitap'ta (Levh-i mahfuz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)
Durum bildiğiniz gibi değil. Cenâb-ı Hakk; "Şimdiye kadar yaptım, bundan sonra hiçbir memleket hariç kalmamak üzere dünyayı amma harp ile amma zelzele ile amma afât ile yıkacağım, harap edeceğim!"buyuruyor.
Hazret-i Allah'ın sevdiği, seçtiği ve hususiyetle ikinci bin yılda, ahir zamanda göndereceği bu üç yapıcı zevât-ı kirâm, bu fitne ve zulümâtı kaldırmak için çalışacaklar ve birbirlerini tamamlayıp, Allah-u Teâlâ'nın izniyle ve inayetiyle muzaffer olacaklardır.
Bunlar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in haber verdiği Hadis-i şerif'ler ile bilinir. Evliyaullah Hazerâtı'nın izahlarıyla anlaşılır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hatmü'l-Evliyâ" kitabı'nın son iki bölümünde, âhir zamanda zuhur edecek olan fitne ve kötülüklerden söz ederken; velîlerin "Hâtemü'l-velâye"liğini elinde bulunduran zâtın, bu devirde ilâhî hücceti ayakta tutup, kıyamet gününe kadar kendisinden önceki veliler ve Tevhid ehli üzerine bir hüccet olacağını; Mehdi Aleyhisselâm'ın bu devirde zulmü ortadan kaldırıp, adâleti ayakta tutmakla vazifedar kılınacağını; yine bu devirde yeryüzüne inecek olan İsa Aleyhisselâm'ın ise, ümmetin son gelenleri arasında, kendi havârilerine denk birtakım yardımcılar bulacağını haber vermiştir.
Velilerin Hakîm'inin bu beyânından da anlaşılıyor ki, âhir zamanda gelecek olan ümmetin faziletli olanları üçtür:
1. Hâtemü'l-veli,
2. Mehdi Resul,
3. İsa Aleyhisselâm.
Binâenaleyh fitne ve fesadın son haddini bulduğu bu âhir zamanda, Hâtemü'l-veli'nin başlattığı iman kurtarma cihadını, onun hemen ardından gelecek olan Mehdi Resul Hazretleri ve İsa Aleyhisselâm tamamlayacak; bu surette birbirleriyle mütemmim olacaklardır.
Allah-u Teâlâ bu dini yeniden tazeleyeceğine göre, bu da üç merdivenle başlıyor ve başlamıştır.
Allah-u Teâlâ bu dine hizmeti, bu şanı ve şerefi Türk milletine vermişti. Amma Türk milletinden din kaldırıldıktan sonra bu fitne koptu. Kopa kopa, en fesad zamanına kadar geldi. O zaman bu zamandır.
Fakat Allah-u Teâlâ gönderdiği o kimselerle bu fesadı kaldıracak ve nurunu tamamlayacaktır. Bundan hiç kimse ümidini kesmesin. O günü sabırla beklesin. Çünkü muzafferiyeti yine İslâm'a bahşedecektir.
Asırlardan beri üzerinde durulan "Hâtem-i Veli" mevzusunun zamanı olmadığı için çözümü de gelmemişti, çünkü zamanı değildi. Sadece sözü vardı, zamanı olmadığı gibi, hedefi de yoktu.
Şimdi ise zamanı geldiği için çözümü ve izahı yapılıyor.
Gün geldi, ay doğdu, nur meydana çıktı, nasibi olan gördü ve anladı. Amma asıl duyuran ve yayan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz oldu.
Nuaym bin Hammad'ın Ka'b -radiyallahu anh-den rivayet ettiği bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Mehdi'nin çıkış alâmetlerinden bir tanesi de batıdan, başlarında Kinde kabilesi'nden ayağı sakat bir adamın bulunduğu Bayraklılar'ın çıkmasıdır." (Suyûtî, Kitabu'l-Arfi'l-Verdi fî Ahbâri'l-Mehdi; Cârullah, no: 1494, s. 99. Bl. 7, Hadis no: 13)
Aslında görebilen için bu Hadis-i şerif'te herşey çok âyân bir şekilde belli edilmişti. Mühim olan, geleceği haber verilen bu zâtı bu Hadis-i şerif'te görebilmekti. Fakat bu herkese müyesser olmadı. Çünkü her bilginin özü Hadis-i şerif'lerde gizlidir.
Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'ne de Hâtem-i veli'yi bildirmek emri ve vazifesi verilmiş.
O da nurunu ve ilhamını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Hadis-i şerif'lerinden aldı. Allah-u Teâlâ dilediğini ona bildirdi ve gösterdi. O nur ışığı altında, Allah-u Teâlâ'nın ilhamı ile gördü, bildi ve yazdı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Mehdi hakkında birçok beyanlarda bulunduğu gibi, Hâtem-i veli hakkında da, sahtelerinin çıkmaması için, beyanlarda bulunmuş ve işaretler vermiştir.
Allah-u Teâlâ Hâtem-i veli'nin hakimiyet kesbedeceğini, galip geleceğini ve muvaffak olacağını Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'ne o zaman göstermiş. Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri böyle buyurdu ve gerçekten de dediği gibi oldu. Allah-u Teâlâ böyle murad etmiş, böyle tecelli etti, böyle oldu.
Sevban -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Sizin hazinenizin yanında, hepsi de bir halifenin oğulları olan üç kişi öldürülür ve bu hazine hiçbirisine nasip olmaz.
Sonra Doğu tarafından Siyah Bayraklılar çıkarak hiçbir kavmin yapmadığı bir şekilde savaş yaparlar ve ardından Allah'ın halifesi Mehdi gelir.
Siz onun ismini işittiğinizde kar üzerinde sürünerek de olsa ona geliniz ve ona biat ediniz. Çünkü o, Allah'ın halifesi Mehdi'dir." (Hâkim)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de alâmetleri ile beraber Hazret-i Mehdi'nin geleceğini bildirmiş, onun hakkında birçok Hadis-i şerif'ler beyan etmiştir.
Bundan sonra bizim ile Hazret-i Mehdi Aleyhisselâm arasında çok az bir boşluk olacak. Nur gelecek, bu kitaplar tutulacak ve bu boşluğu dolduracaklar. Bu boşluk sırasında nasipdar olanlar bu kitaplara çok sarılacak. Allah-u Teâlâ nuru indirince dilediğine hidayet verecek. Halkın çoğu boşlukta kalacak, nasipdar olmayanlar büsbütün laçka olacak.
Abdülkâdir-i Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fethü'r-Rabbânî" adlı eserinde buyururlar ki:
"Bir kurtarıcı olarak ellerinden tutar, dünya denizinden çeker çıkarır. Tabii ki nasibi olanı, Hakk'a uyanı." (5. Meclis)
Nasibi olan onu bulacak, nasibini alacak. Nasibi olmayan onu bulamayacak ve hüsranda kalacak. Ruhu ölmüş bir kimsenin hakikatle ne işi var?
Hâtem-i veli'den sonra gelecek ikinci bir veli yok, ancak Hazret-i Mehdi gelecek. Veli gelse de kendi çapında gelecek, yani resulden sonra gelen nebiler gibi olacak, fakat irşâda mezun olmayacak. Bundan sonra kimseden bir şey beklemeyin. Bu kitaplara tutunun, çünkü bu bir mühürdür. Hâtem-i nebi'den sonra bir peygamber çıksa inanılır mı? Bu da bunun gibidir. Çıkar, fakat sahteler çıkar. Onlar yalancıdırlar.
•
Hâtem'likle ıslahat başladı. Birinci ıslahat nurla, Hatem'likle olacak. Mehdi Hazretleri kılıçla ıslahat yapacağı gibi, İsa Aleyhisselâm da müslümanlarla hıristiyanlar arasında hakemlik yapacak ve Deccal'i öldürecek.
Bu üç vazife merdiven gibidir.
Bu nur çığır açıyor, karanlıkları deliyor. Bu çığır Mehdi Hazretleri'nin zamanına kadar gidecek. Nur da yayılacak, türemeler de türeyecek. Bunlar daima birbirine karşı olacaklar.
Bizim bu bölücülerle cihadımız, sanmayın ki küçük bir çarpışmadır. Bütün bölücülerle karşı karşıya gelmiş durumdayız. Nasipdar olan tenvir oluyor, nasibini alıyor. Nasibi olmayan görmüyor.
Bundan sonra zaman daha da güçleşecek. İyi ve kötü âmirler gelecek. Ve bu bozukluk, en sonuncu olan Deccal'e kadar devam edecek. O çıktığı zaman ortalık büsbütün bozulacak.
Hatem-i nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-in gönderilmesi kıyametin yaklaştığının en büyük delilidir.
Hatem-i velî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin zuhuru ise artık kıyametin iyice yaklaştığının bir delilidir.
Zira artık Hatem-i veli'den sonra irşadla vazifeli bir veli gelmeyecek, gelse de kendi çapında olacak. Ondan çok kısa bir zaman sonra Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın devri başlayacak.
Kıyâmet'in küçük alâmetlerinden çıkmayanı kalmadı; hepsi çıktı, şimdi iş büyüklere kaldı. Böyle bir zamanda Allah-u Teâlâ bizi kalemle mücâdele ile vazifelendirdi. Bu kitaplar bizden sonraki boşluğu Hazret-i Mehdî'ye ulaştıracak, ona köprü olacak.
Hazret-i Ali -kerremallahu veche- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Tâ ki onları, onlardan sonra gelenlere emânet etsin ve kendileri gibi olanların kalplerine nakşetsin." (Ebû Tâlib el-Mekkî, "Kûtu'l-Kulûb", c. 1, s. 134)
Allah-u Teâlâ kime o lütfu vermişse, hâl ile yetişen hâl ile o işi bitirir. Tabii ki fakirin gizli niyazlarımız var, arzularımız var. Bu nuru Hazret-i Mehdi'ye ulaştırmak. Zaten Hazret-i İsa Aleyhisselâm'la Hazret-i Mehdi birleşecek, ondan sonra bu nur kıyamete kadar gidecek, O'nun seçtiği esastır, halkın seçtiği esas değil.
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri Kur'an-ı kerim Âyet-i kerime'lerine bakarak Sâffât sûresinde geçen bir Âyet-i kerime'de Hazret-i Mehdi Aleyhisselâm'ın onun kardeşi olduğunu ve kardeşine evlâtlarını emanet edeceğini haber verir.
Buyururlar ki:
"Sâffât'ta, beraberindeki oğullarının cümlesini kardeşine sunup takdim edeceği mevzu edilir." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ ve Şemsü'l-Mağrib", s. 72-75, bas.: Muhammed Ali Sabîh Matbaası, Mısır, 1954)
Bu yüzden vasiyetimizde; "Bize göre yol kesilmiştir, Hazret-i Mehdi'yi gözleyin. O niyette olun, o niyetle ölün!" demişizdir.
Bizim bu beyanlarımızı çok evvelden gören Mevlânâ Abdurrahmân Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin talebesi Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhu Hutbetü'l-Beyân" isimli mecmuada geçen risalesinde Hazret-i Mehdi ile olan ilgimizi şöyle işaret buyuruyorlar:
"Onun kalbi ise, Mehdî'nin kalbinin de üzerindedir, onun davetçisi olduğunu açıkça ibrâz eder ve hidâyete davet eder." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 268)
Mehdi Hazretleri'ni ise kılıçla cihad etmek için gönderecek. Ömrü sırf cihadla geçecek. O bir şey yazmayacak, çünkü yazmaya vakti olmayacak. Bu kitapları okumakla aydınlanacak.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri:
"O zât, o tâifenin uzun tasdikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak." buyurmuşlardır. (Emirdağ Lâhikası. s: 259)
Ben; "Yâ Rabb'i! Beni bu kitapların talebesi eyle!" diyorum.
Niçin? Benim değil O'nun, ben de muhtacım, bu ilim O'ndan.
Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhu Hutbetü'l-Beyân" isimli mecmuadaki risalesinde şöyle buyuruyor:
"Dünya hâlinden âhiret hâline intikâl sofrası, kıyametin kopuşu ve vaad edilen âhir zamandaki Mehdî'nin önündeki set onunla açılır." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 268)
Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fütûhâtü'l-Mekkiye"sinde, Hâtemü'l-evliyâ'nın ve ihvânının Hazret-i Kur'ân'ın hükmüyle yürüyeceklerine ve onu değiştirmek isteyenlerle mücâdele edeceklerine dâir açık bir işâret vererek, onun vazifesi ile Hazret-i Mehdî'nin vazifesi arasındaki bağı gözler önüne sermiştir:
"Hatmü'l-velâyeti'l-Muhammediyye, O'nun hükmünün vâki olmasıyla, kendi zamânından sonra Allah'ı bilen birinin yapamayacağı bir biçimde yaratılanları Allah ile bilir. O ve Kur'an ihvânı, tıpkı Mehdî ve kılıç ihvânı gibidir." ("Fütûhâtü'l-Mekkiyye", c. 6, s. 67, Beyrut, 1994)
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri burada Hâtemü'l-evliyâ'nın ihvânını "Kur'ân ihvânı" olarak vasıflandırmıştır. Bu ise onun ve ihvânının Kur'an âyetleriyle, yâni ahkâm-ı İlâhî ile iş ve icraat yapacağına delâlet eder. Onun kalemle yürüttüğü bu mücâdeleyi Hazret-i Mehdi kılıçla devâm ettirecek; yâni o kalemle yürüdü, Mehdî kılıçla yürüyecek. Hazret bu beyanları ile iki vazifeyi birleştirmiş, mütemmim hâle getirmiş oluyor.
Bunun delilini mi istiyorsunuz?
Sa'deddîn el-Hamevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye" adlı eserinin son satırlarında bu vazifeye bizzat işâret etmiş; Hâtemü'l-velî'nin Allah tarafından verilmiş mânevî bir kılıca sâhip olduğuna dikkati çekerek, onu "Din kâfirleri"ne gâlip getirecek olan bu kılıcın "kalem"inden başka bir şey olmadığını haber vermiştir:
"Bil ki, onun alâmetlerinden birisi de; onun kılıcının, mukâbele ettiğinde kendisini gâlip getiren 'kalem'i olmasıdır.
Peygamber Aleyhisselâm kâfirlere kendi kılıcıyla vurup onları öldürürdü; Hâtemü'l-velî de onlara bâtında kendi kalemiyle vurur ve onları helâk eder. Böylelikle Allah onu, Zât'ıyla mukâbelede bulunan bir 'kılıç' kılar.
Allah-u Teâlâ'nın kılıcı ikidir:
'Din kılıcı' ki, Muhammed Aleyhisselâm'ın izinde bulunmaktır. O kılıç, din ehlinin kendisiyle ayakta durduğu; şirk, şek (şüphe) ve tahmin ehlinin boyunlarının kendisiyle vurulduğu kılıçtır.
'Yakîn kılıcı' ise 'Kibriyâ kılıcı'dır ki; Kudsî ruh'tan sür'atle 'Hâtemü'l-evliyâ'ya ulaşır. Bu kılıç ise; 'Temkîn ehli'nin kendisiyle ayakta durduğu, alâkaların ve mel'un (şeytan)ın vesveselerinin kendisiyle kesilip koptuğu, din kâfirlerinin ruhlarının Zât'ıyla katlolunduğu bir kılıçtır.
Yakınlığın incelikleriyle onlardan sıyrılıp çıkarılan mü'minlerin ruhlarının cemaati içinde Allah, onları katlettiği din kılıcını Hâtemü'l-enbiyâ'ya has kılmış ve şeytanın nüfûzundan selâmete erişen Yakîn erbâbı'na mîras bırakmıştır." ("Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye", Süleymâniye Kütüphânesi, Ayasofya, nr.: 2058, vr. 207b)
Nitekim fakir bundan seneler evvel, daha bu ifşaatların hiçbiri yokken şöyle demiştik: "Bize kalemle mücâdele verilmiş, Hazret-i Mehdî'ye ise kılıç ile biçerek ifsâdı kaldırma verilse gerek."
Bu zâtların bu ifşaatları yıllar sonra bizim bu sözümüzü tasdik etmiş oluyor.
Allah-u Teâlâ'nın onu "Zât'ıyla mukâbelede bulunan bir kılıç" kılmasının mânâsı; kendisini göstermemek için fakiri ileriye sürmüş, dışarıdan bakınca o vurmuş gibi gözüküyor. Oysa kalemi veren de, kılıcı vuran da O'dur. O'nun vuruşu olduğu için hiç kimse de cevap veremiyor, onun karşısında hiç kimse duramıyor.
Niçin? O desteklediği için...
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruhla takviye edip desteklemiştir." (Mücâdele: 22)
Kimin kalbine imanı yazarsa, o iman sebebiyle, o nur sayesinde hakikati ona bildirmiş oluyor.
"Ben ve peygamberlerim elbette galip geleceğiz" (Mücâdele: 21)
İlim O'nun ilmidir, kalem O'nun kalemidir; mahlûka âit hiçbir şey yoktur.
1. Din Allah için değil de dünya menfaati için tahsil edildiği zaman.
2. İmansız imamlar çıktığı zaman.
3. Şeyh şeytanları yaygınlaştığı zaman.
4. Ulemâ gökkubbe altındakilerin en şerlileri olduğu zaman.
5. Camiler imarlı fakat hidayetten mahrum olduğu zaman.
6. Fâiz yaygın hale geldiği zaman.
7. İçki su gibi alenen içildiği zaman.
8. Fuhuş, hayasızlık açıktan açığa yapıldığı zaman.
9. En şerliler başa geldiği zaman.
10. Bütün haramları helâl gibi gördükleri zaman.
11. Adaletsizlik hüküm sürdüğü zaman.
12. Kim düdük verirse onun düdüğü çalındığı zaman.
13. Dabbetü'l-arz çıktığı zaman.
14. Güneş batıdan çıktığı zaman.
"Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır." (Ebu Dâvud, Tirmizi)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayet edilmiştir:
"O adam benim soyumdandır ki benim vahy üzere mücadele verdiğim gibi, o da sünnetim üzere mücadele verir." (Ikdü'd-Dürer)
"Müslümanlara Ehl-i Beyt'imden bir adam melik olana kadar, dünya yıkılmayacaktır ve gitmeyecektir. Onun ismi ismime uyacaktır." (İmam-ı Süyûtî)
"Ümmet, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi Mehdi'ye sığınırlar. O daha önce zulümle dolu olan dünyayı adaletle doldurur. İnsanlar saâdet asrı dönemine âdeta geri döner. Uykuda olan uyandırılmaz ve bir damla kan bile dökülmez." (İmam-ı Süyûtî)
"Zâlimlerden sonra Cabir gelir, sonra Mehdi, sonra Mansur, sonra Selâm ve en sonra da Emirül Usub gelir." (İmam-ı Suyûtî)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- oğlu Hazret-i Hasan -radiyallahu anh-e baktı ve şöyle buyurdu:
"Bu oğlum, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in isimlendirdiği üzere Seyyid'dir. Bunun sulbünden Peygamber'inizin adını taşıyan birisi çıkacak. Ahlâkı yönüyle Peygamber'inize benzeyecek, yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek." (Ebu Dâvud: 4290)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-e:
"Ya Resulellah! Mehdi bizden Âl-i Muhammed'den mi, yoksa bizim gayrımızdan mı?" diye sordu.
Buyurdular ki:
"Hayır, bilakis bizdendir! Allah bu dini nasıl bizimle başlatmışsa onunla sona erdirecektir. Onlar bizimle nasıl şirkten kurtulmuşlarsa, onunla da fitneden kurtulacaklardır. Allah bizimle insanları nasıl şirk adavetinden kurtararak, onların kalplerine ülfet ve muhabbet yerleştirmiş ve din kardeşi yapmışsa, Mehdi ile fitne adavetinden kurtaracak ve kardeş yapacaktır." (Naîm bin Hammâd, Taberanî)
"Mehdi, kızım Fatıma'nın çocuklarından ve benim Ehl-i Beyt'imdendir." (Ebu Dâvud: 4284)
"Mehdi'nin çıkış yeri Medine'dir, peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in Ehl-i Beyt'indendir." (İmam-ı Süyûtî)
"Müjdeler olsun yâ Fâtıma! Mehdi sendendir." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi bizdendir. Allah bu dini nasıl bizimle başlatmışsa, onunla sona erdirecektir. Onlar bizimle nasıl şirkten kurtulmuşlarsa, onunla da fitneden kurtulacaklardır.
Allah bizimle insanları nasıl şirk adâvetinden kurtararak onların kalplerine ülfet ve muhabbet yerleştirmiş ve din kardeşi yapmışsa, Mehdi ile de fitne adâvetinden kurtaracak ve kardeş yapacaktır." (İmam-ı Süyûtî)
"Yeryüzünde dört kişi mâlik olmuştur. İkisi mümin, ikisi kâfirdir. Müminler, Zülkarneyn ve Süleyman Aleyhisselâm, kâfirler ise Nemrud ve Buhtunnasr'dır. Beşinci olarak Ehl-i Beytim'den birisi gelecek ve o da dünyaya mâlik olacaktır." (İmam-ı Suyûtî)
"Mehdi kırk yaşındadır." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi bendendir. Alnı geniş, burnu ince uzun ve ortası biraz yüksekçedir." (Ebu Dâvud: 4285)
"Mehdi'nin kaşları ince, yüzü parlak ve gözlerinin siyahı büyük olacaktır." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi neslimden bir şahıstır, yüzü parlak yıldız gibidir." (Câmiu's-Sağîr: 9245)
"Sağ yanağında siyah bir ben vardır. Üzerinde kutvanî bir aba bulunur. Tavırları İsrailoğulları'nın erkeklerine benzer." (İmam-ı Süyûtî)
"Dişleri aralıklı, alnı geniştir." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi Hasan'ın soyundandır, bacakları aralıklıdır." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi, gerges kuşunun kanadı ile titremesi gibi Allah'tan çok korkan bir kimsedir." (İmam-ı Süyûtî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mehdi'yi anlatırken;
"Dilinde pelteklik olacağını ve kelimeyi telâffuz etmek ona zor geldiğinde sağ elini sol uyluğuna vuracağını" söyledi. (İmam-ı Süyûtî)
"O, kimsenin bilmediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine 'Mehdi' denilmiştir." (İmam-ı Süyûtî)
"Onun fıkıh bilgisi on âliminkine bedeldir." (İmam-ı Süyûtî)
"Âhir zamanda bir halife gelecek, malı taksim edecek, saymayacaktır." (Müslim: 2914)
"Mehdi bizden, Ehl-i Beyt'imizdendir. Allah onu bir gecede ıslah eder." (İbn-i Mâce: 4085)
Allah-u Teâlâ onu hıfz-u himaye'sine ve tasarruf-u ilâhî'sine alacak, bir gecede olgunlaştıracaktır. O gece onu Nûr'u ile dolduracak, yani onu Nûr'u ve Kudsî ruhu ile destekleyecektir.
"Biz Abdülmuttalib oğullarıyız. Cennet ehlinin efendileriyiz: Ben, Hamza, Ali, Câfer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi." (İbn-i Mâce: 4086)
"Mehdi zuhur eder. Herkes sadece ondan konuşur. Onun sevgisini içer ve ondan başka bir şeyden bahsetmez." (İmam-ı Süyûtî)
"O vaadinden dönmez ve hesapları seri olarak görücüdür." (İmam-ı Süyûtî)
"Benim vahiy üzerine savaştığım gibi, o da benim sünnetim üzere çarpışacaktır." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi'nin beş alâmeti bulunur: Bunlar Süfyânî, Yemânî, semâdan bir sayha, Beydâ'da bir ordunun batışı ve günahsız insanların öldürülmesidir." (İmam-ı Süyûtî)
"Bizim Mehdi'miz için iki alâmet vardır ki, Allah gökleri ve yeri yarattığından bu yana böyle bir şey vâki olmamıştır.
Bunlar Ramazan'ın ilk gecesinde ay, yarısında ise güneş tutulmasıdır." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi'nin çıkışından önce, şarktan parlak kuyruklu bir yıldız doğacaktır." (İmam-ı Suyûtî)
"Güneş alâmet olarak, doğmadıkça, Mehdi çıkmayacaktır." (İmam-ı Suyûtî)
"Ramazandaki olayların alâmeti, kendisinden sonra insanlar arasında ihtilâfın olacağı semâda bir alâmettir. Sen ona yetişirsen azığını gücün yettiği kadar çoğalt." (İmam-ı Suyûtî)
"Ramazanda bir sedâ, Şevval'de bir nidâ, Zilkâde'de kabileler arasında bir savaş olur. Hacılar talana uğrar. Mina'da ölülerin çok olacağı bir savaş olur. Öyle ki orada taşları kan gölü içinde bırakacak kadar kan akar. İnsanlar nihayet Mehdi'ye gelirler ve Rükun ile Makam arasında, kendisi istemediği halde ona biat ederler. 'Eğer kabul etmezsen boynunu vururuz.' derler. Yer ve gök ehli ondan râzı olur." (İmam-ı Süyûtî)
"Semadan arz ehline şâmil olan bir ses ki, herkes bunu kendi lisanı ile işitir." (İmam-ı Suyûtî)
"Mehdi, başı üzerinde bir bulut olduğu halde çıkacak. O buluttan bir münâdi: 'Bu Allah'ın halifesi Mehdi'dir, O'na tâbi olun!' diye nidâ edecektir." (İmam-ı Süyûtî)
"Bu fitnelerin en sonuncusu günahsız insanların öldürülmesidir ki, artık o zaman kendisinden herkesin râzı olacağı Mehdi çıkar." (İmam-ı Süyûtî)
"İnsanların ümitsiz olduğu ve: 'Hiç Mehdi falan yokmuş!' dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir." (İmam-ı Süyûtî)
"İnsanların üzerine belâ üzerine belâ yağdığı ve onun çıkışından ümit kesildiği bir sırada Mekke'de zuhur eder." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş'den ve Ehl-i Beyt'imden bir şahıstır. O insanların ihtilâf ve sarsıntılar içinde bulundukları bir sırada çıkar." (İmam-ı Süyûtî)
"Açıkça Allah-u Teâlâ inkâr edilmedikçe Mehdi'ye biat edilmez." (İmam-ı Suyûtî)
"Çok acıklı durumlar ve elim, manzaralar görülür. Fitneler arka arkaya devam eder. Doğudan bir İlç (acem diyarındaki kâfirlerden kuvvetli birisi) çıkar ve Beni Abbas'ın mülkünü yok ederek geçtiği her şehri feth eder. Karşısında hiçbir bayrak barınamaz. Geçtiği her beldeyi yakıp yıkar, istediği her şeyi elde eder. Allah ondan ve ona tâbi olanlardan merhameti kaldırmıştır. Kendisine isyan edeni zulme uğratır. Bunlar ağlayana merhamet etmez, şikâyetçi olanlara da cevap vermez. Ana, baba, kız, erkek herkesi öldürür ve Acem, Irak beldelerini feth ederek ümmete acıklı azap tattırırlar. Bunların arasında fitne, şiddet, helâk ve kaçmalar olur. Ne zaman bitti denilir, yine de devam eder gider. Bu olaylar o denli şiddetlenir ki içine girmedikleri bir ev ve zararı dokunmadık bir müslüman kalmaz. Çok keskin kılıçların ve şiddetli ihtilâflarla umumi belâların gelmesi, bu olayların özelliklerindendir. (O zaman) Çürümüş kemiklere bile gıpta edilir." (İmam-ı Suyûtî)
"Türk size hücum ettiği zaman, malı toplayan halifeniz öldüğü zaman, o halifeden sonra iki yıl içinde de azledilecek olan zayıf bir adam başa geçtiği zaman, Şam'ın batısında batma olduğu zaman, Şam'dan üç kişi çıktığı zaman, Batı insanları da Mısır'a çıktığı zaman, bunlar Süfyani'nin alâmetleri olacaktır." (İmam-ı Suyûtî)
"Büyük şehirler, dün sanki yokmuş gibi helâk olur. Süfyani ile ordusu kalabalık beş kabileyi istilâ eder." (İmam-ı Suyûtî)
"Beyda'da ordunun yere batırılışı Mehdi'nin çıkış alâmetidir." (İmam-ı Suyûtî)
"Süfyani, Halid bin Yezid bin Ebusüfyan'ın evlâdındandır. Kafası oldukça büyüktür. Yüzünde kaşıntılı bir hastalıktan (çiçek bozuğu) eser vardır. Gözünde de beyaz bir nokta bulunur. Şam şehrinden çıkacaktır. Ona tâbi olanların çoğu Kelb'dendir. Kadınların karınlarını deşip çocuklarını öldürür, kendisine karşı toplanan Kays kabilesi'ni de iyice yok eder. (İşte o zaman) Ehl-i Beytim'den Harem'de bir Resul çıkar. Onun haberi Süfyani'ye ulaşınca, Süfyani ona karşı ordusundan bir ordu gönderir. Ancak Mehdi, bu orduyu hezimete uğratır ve bunun üzerine Süfyani yanındakilerden bir orduyu, ona karşı tekrar gönderir. Ancak bu ordu arzdan Beyda'ya vardıklarında yere batırılır ve kendilerinden haber getirecekler dışında kimse sağ kalmaz." (İmam-ı Suyûtî)
"Medine reisi, Mekke'deki Hâşimiler'e bir ordu gönderir, ancak Haşimiler bu orduyu hezimete uğratır. Bunun üzerine Şam'ın o günkü sahibi olan Süfyani, içinde altı yüz yabancı olan yeni bir orduyu tekrar Haşimi'lerin üzerine gönderir. Aydınlık bir gecede bu ordu çölde giderken, bir çoban farkederek: 'Vay Mekke'nin başına gelene!' şeklinde söylenirken, ordunun birden gözünün önünden kaybolduğunu görünce: 'Sübhanallah! Kısa zamanda nasıl da yok oldular?' diyerek onların battığı yere gelip ve yarısı yerde, yarısı yerin dışında kalmış bir yorganı yakalayarak çıkarmaya çalışır. Fakat çıkaramaz ve o zaman ordunun toprağa battığını anlar. Mekke reisine bunu müjdelemek için gider ve bunu duyan Mekke reisi 'Elhamdülillah, bize kendisinden haber verilen alâmet işte buydu!' der." (İmam-ı Suyûtî)
"Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorlukları gideren veliniz olan kimseye katılın. O Mekke'dedir. O Mehdi'dir." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi'nin çıkış yeri Medine'dir, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in Ehl-i Beyt'indendir. İsmi Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in ismidir. Hicret edeceği yer Beyt'ül-Makdis (Kudüs)'tir. Sakalı sıktır, gözleri sürmeli olacaktır. Dişleri parlaktır, yüzünde bir ben vardır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in vefatından beri açılmamış olup Mehdi çıkınca açılacaktır. Hazret-i Allah üç bin meleği Mehdi'ye yardım için gönderecek ve melekler ona muhalefet edenlerin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O, yaşı otuz ile kırk arasında olduğu halde gönderilecektir." (İmam-ı Suyûtî)
"Bir halifenin ölümü anında (ehl-i hâl ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke'ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn-ü Yemanî ile Makam-ı İbrahim arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam'dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda'da yere batırılacak. İnsanlar bunu görünce Şam'ın Ebdâl'ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelb kabilesi'nden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbî'nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbî'nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. Mehdi, malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünneti(ni ihya eder ve onun) ile amel eder. İslâm yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. Sonra ölür ve müslümanlar cenaze namazını kılarlar." (Ebu Dâvud: 4286, 4288, 4289)
"Ticaret ve yolların kesildiği ve fitnelerin çoğaldığı zaman, muhtelif beldelerden yedi âlim, her birinin beraberinde üç yüz on küsür kişi olduğu halde, birbirlerinden habersiz bir şekilde Mekke'de bir araya gelirler.
Biri diğerine: 'Burada ne arıyorsun?' diye sorar.
Ona şöyle derler:
'Biz o şahsı aramak için geldik ki, fitneler onun eliyle sönebilir. Kostantiniyye onunla feth edilir. Biz onu ismi ile ve anasının, babasının ismiyle ve ordusu ile tanırız, Mekke'de olduğunu da biliyoruz.'
Bu yedi âlim bu konuda birleşirler, onu ararlar ve Mekke'de bulurlar. Ve kendisine: 'Sen falan oğlu falansın' derler. O ise: 'Ben sadece Ensâr'dan birisiyim.' der. Onların elinden kurtulur. Onu tanıyan ve bilenlere anlatırlar. Bunun üzerine: 'Aradığınız sahibiniz odur ve Medine'ye gitmiştir.' denilir. Bu defa onu ararlar, halbuki o tekrar Mekke'ye dönmüştür. Onu tekrar Mekke'de bularak yine: 'Sen falan oğlu falansın, annen de filân kızı filânedir, sende şu alâmetler vardır. Birinci defa bizden kurtuldun, uzat elini sana biat edelim.' derler. Bunun üzerine o 'Ben aradığınız değilim.' der ve tekrar Medine'ye gider. Medine'de yine aranınca tekrar Mekke'ye döner. Mekke'de kendisini Rükûn'da bularak şöyle derler: 'Eğer biatlarımızı kabul etmezsen, bizi aramakta olan ve başında Haddam'dan birisinin bulunduğu Süfyanî ordusuna karşı korumazsan, günahlarımız senin üzerine ve kanlarımız da boynuna olsun!' derler. Bunun üzerine Mehdi, Rükûn ile Makam arasına oturur ve elini uzatarak biatları kabul eder.
Allah da onun muhabbetini insanların sinelerine yerleştirir. O daha sonra gündüz arslan, gece ise âbid olan bir kavimle beraber olur." (İmam-ı Süyûtî)
"Mehdi yatsı vaktinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in bayrağı, gömleği, kılıcı ve Nûr ve beyan gibi daha bir çok emanetler yanında olduğu halde, Mekke'de zuhur eder. Yatsı namazını kıldıktan sonra en yüksek sesi ile şöyle hitap eder:
'Ey insanlar! Ben size Allah'ı hatırlatıyorum. Yarın mahşer gününde Allah'ın huzurunda yerinizin ne olacağını haber veriyorum. Allah-u Teâlâ size pek çok deliller ve peygamberler göndermiş, Kur'an'ı indirmiş ve size şöyle emretmiştir: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın, Allah ve Resul'üne itaati koruyun. Kur'an'ın ihya ettiğini diriltin, yasaklarını da yasaklayın ve siz Mehdi'ye yardımcılar ve destek olun. Zira dünyanın fenâ bulması ve zevale ermesi yaklaşmıştır ve bu kesindir. Ben sizi Allah'a ve Resul'üne, O'nun Kitab'ı ile amel etmeye, bâtılı yok edip, sünneti ihyâ etmeye dâvet ediyorum.'
Bu hitaptan sonra, yanında sonbahar bulutları gibi birbirinden habersiz toplanan, Bedir ehli sayısınca üç yüz on üç kadar insanla birlikte zuhur eder. Onun ashâbı gece âbid, gündüz ise aslanlar gibidir. Allah, Mehdi için Hicaz toprağını feth ederek hapisteki Haşimî'lerin hepsini de kurtarır. Siyah bayraklılar ise Kûfe'ye inip biat için Mehdi'ye yardım gönderirler. Mehdi ordusunu her tarafa gönderir. Zulmü ve zâlimlerin hepsini yok eder. Beldeler onun emrine girer. Allah-u Teâlâ onun elindeki Konstantiniyye'nin fethini müyesser kılar." (İmam-ı Süyûtî)
"Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder ve birinciler sonuncuların kılıçla çatışmaya dönüşünü kamçılar ve bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir. Sonra da hilafet, yeryüzünün en hayırlısı olan Mehdi'ye evinde otururken gelecektir." (İbn-i Ebi Şeybe)
"İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın haccederler. Mina'ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır. İnsanlar endişeyle onların en hayırlısına koşarlar. Ve ona geldiklerinde onu Kâbe duvarına yapışmış ağlar bir halde bulurlar.
Ben onun göz yaşlarını adeta görür gibiyim.
Ona: 'Gel sana biat edelim!' derler. O ise: 'Yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar kan döktünüz.' der ve sonra istemediği halde biatlarını kabul eder. Eğer siz ona yetişirseniz ona biat ediniz, çünkü o yerde de gökte de Mehdi'dir." (İmam-ı Suyûtî)
"Süfyânî, bir ordu göndererek Medine'de Beni Haşim'den kim varsa öldürülmesini ister. Beni Haşim'den ele geçirilenler öldürülür ve geride kalanlar dağlara kaçarak Mehdi, Mekke'den çıkana kadar saklanırlar. Mehdi zuhur ettiği zaman Medine'den kaçan bu insanlar Mekke'de onun etrafında toplanırlar." (İmam-ı Suyûtî)
"Cebrâil Aleyhisselâm onun sağında, Mikâil Aleyhisselâm ise solunda olur. Yeryüzünün muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanır ve ona biat ederler. Böylece yeryüzü daha önce zulüm ile dolduğu gibi, şimdi de adaletle dolar." (İmam-ı Süyûtî)
"Ashab-ı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır." (İmam-ı Suyûtî)
"Allah-u Teâlâ onu sevdikleriyle destekleyecek." mânâsını taşıyor.
"Mehdi çıktığı zaman, Ehl-i Kehf'e gidib selâm verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi'nin yanında yerlerini alacaklardır. Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar." (İmam-ı Suyûtî)
"Süfyani Kûfe'ye ulaştığı ve Âli- Muhammed'in yardımcılarını öldürdüğü zaman Mehdi çıkar ve onun bayraktarı Şuayb bin Salih Temimi olur." (İmam-ı Suyûtî)
"Şuayb bin Salih Temimi orta boylu, esmer, hafif sakallı olup, elbiseleri beyaz ve bayrakları siyah olan dört bin askerle çıkar. Bunlar Mehdi'nin önünde olurlar ve karşılarına çıkan herkesi hezimete uğratırlar." (İmam-ı Suyûtî)
"Mehdi'nin bayrağında: 'Biat Allah içindir.' yazılıdır." (İmam-ı Suyûtî)
"Yaşı küçük sakalı hafif ve sarışın bir genç çıkar, Mehdi'nin bayrağını taşır ve karşısına dağlar bile çıksa onları ezerek İlya'ya (Kudüs'e) kadar ulaşır." (İmam-ı Suyûtî)
"O (Mehdi) dünyanın her yerine teveccüh eder ve her zâlimi yok eder. Ehl-i İslâm'ın kalbini Allah onunla ihyâ eder. Hazineleri Beytü'l-Makdis'de toplar. İçinde bir çarşısının her bir çarşıda da bin dükkânın bulunduğu bir şehre gelir, orayı feth ettikten sonra dünyayı kuşatan yeşil deniz üzerindeki Kat'i şehrine gelir. Bu denizin arkasında Allah'tan başkasının bilmediği şeyler vardır. Kat'i'nin uzunluğu bin mil, genişliği ise beş yüz mildir. Mehdi'nin askerleri üç tekbirle şehrin duvarlarını yerle bir ettikten sonra bir milyon insanı öldürerek burayı feth ederler. Hazret-i Mehdi daha sonra bin adet binekle buradan Beyt-ül Makdis'e geri yönelir. Filistin de Trablussam, Akka, Sur, Gazze ve Askalanı da alarak buradaki hazineleri Kudüs-ü şerif'e getirir. Deccal çıkıncaya kadar burada ikamet eder. Daha sonra da İsa Aleyhisselâm nüzul eder ve Deccal'i öldürür." (İmam-ı Suyûtî. Hazret-i Ali-radiyallahu anh-den)
"Ona Mehdi denilmesinin sebebi şudur. O, Yahudilerin hac yaptığı Şam dağlarından bir dağın içindeki Tevrat'a dair kitapları çıkarır ve yahudilerden bir cemaat onun elinde müslüman olur." (İmam-ı Suyûtî)
"O, kimsenin bilmediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine: 'Mehdi' denilmiştir. O, Tabut-u sekine'yi Antakya mağarasından çıkarır." (İmam-ı Suyûtî)
"O zât insanlar içerisinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in sünneti ile amel eder. İslâm yeryüzüne tam mânâsı ile yerleşir. Yeryüzünde yedi sene kalır, sonra vefat eder ve müslümanlar onun üzerine namaz kılarlar." (Ebu Dâvud: 4286)
"Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne kadar onun benzerini kesinlikle bulmamıştır. Yer yemişini verecek ve insanlardan hiçbir şey saklamayacaktır. Mal da o gün çok birikmiş olacaktır. Adam kalkıp: 'Bana ver!' diyecek, Mehdi de: 'Al!' diyecek." (İbn-i Mâce: 4083)
"Onun hilâfetine yer ve gök ehli, yabani hayvanlar, kuşlar, hatta denizdeki balıklar bile sevinir. Zamanı bereketli olur, nehirler suyunu, yer verimini artırır, hazineler çıkarılıp Şam'a getirilir." (İmam-ı Süyûtî)
Ebu Ümâme el-Bâhilî -radiyallahu anh-den şöyle rivayet edilmiştir:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize hitap etti. Deccal'i anarak şöyle buyurdu:
"Sonra Medine şehri, sakinleriyle beraber üç defa sallanacak. Bunun üzerine Medine'de bulunan münâfık erkek ve kadınlardan hiç kimse kalmayıp hepsi de Deccal'in yanına gidecekler. Böylece demirci körüğünün demirin kirini pasını giderip attığı gibi Medine de içindeki pisliği dışına atacak ve o güne kurtuluş günü denilecektir."
Ümmü Şüreyk bint-i Ebi'l-Aker -radiyallahu anhâ-
"Yâ Resulellah! Peki o gün Araplar nerede olacak?" diye sordu.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
"Araplar o gün az olurlar ve büyük çoğunluğu Beyt'ül-Makdis (Kudüs)te bulunacaklardır. İmamları da sâlih bir insan (Mehdi) olacaktır. Sonra imamları öne geçip kendilerine sabah namazını kıldıracağı sırada Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm sabah vaktinde inecektir. Bunun üzerine İsa Aleyhisselâm'ın öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam (Mehdi) arka arka yürümeye başlayacak. Fakat İsa Aleyhisselâm elini onun omuzlarına koyacak ve ona:
'Geç öne namazı kıldır! Zira kamet senin için getirildi.' diyecektir.
Bunun üzerine imamları (Mehdi) onlara namazı kıldıracaktır." (İbn-i Mâce: 4077)
İsa Aleyhisselâm'ın inişini bildiren Hadis-i şerif'lere göre; İsa Aleyhisselâm bir sabah namazı zamanı Şam'a inecektir. Üzerinde açık sarı elbise bulunacak ve kendisini bir bulut getirecektir. Bulutun üzerinde İsa Aleyhisselâm iki melek arasında ve onların omuzlarından tutunmuş vaziyette bulunacaktır. Onun indiğini duyunca hemen yahudiler ve hıristiyanlar karşılamaya koşarak: "Biz senin ümmetiniz!" diyeceklerse de onlara: "Yalan söylüyorsunuz!" diyerek kendilerini paylayacak ve ashabının ancak müminler olduğunu söyleyerek onların halifesini arayacak ve onu namaz kıldırırken görünce geri çekilecektir.
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Ümmetimden bir taife, kıyamet gününe kadar hak için muzaffer bir şekilde mücadeleye devam edecektir.
O zaman Meryem oğlu İsa da iner. Müslümanların emiri 'Gel bize namaz kıldır!' der. Fakat o: 'Hayır! Allah-u Teâlâ'nın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz.' buyurur." (Müslim: 155)
Yani Allah-u Teâlâ'nın ona verdiği lütfu tebeyyün ediyor. "Siz Allah-u Teâlâ'nın Resulü'nün nurunu taşıyorsunuz." mânâsına gelir.
İsa Aleyhisselâm dahi onu kabul edecek ve Allah-u Teâlâ'nın tayini olduğu için öne geçmeyecek.
İsa Aleyhisselâm ki önüne geçmiyor, onun önüne kim geçebilir? Veya karşı gelebilir? Geçtiği zaman durumu ne olur?
Onun nurunu, onun vekâletini taşıdığı için ulül-azm bir peygamber dahi öne geçemiyor.
"Deccal, Beytül Makdis'de müminleri muhasara altına alır ve onlara (müminlere) öylesine şiddetli bir açlık icabet eder ki açlıktan yaylarının kirişini bile yemek zorunda kalırlar.
Onlar bu halde iken, âniden karanlığın içinden bir ses işitirler ve: 'Bu tok bir adamın sesidir!' derler. Bir de bakarlar ki o, İsa bin Meryem'dir. Namaza kalkarlar, müslümanların imamı Mehdi geri çekilir. Bunun üzerine İsa bin Meryem; 'Geç öne namaz senin için ikâme olundu!' der. Mehdi de onlara namaz kıldırır ve bundan sonra İsa Aleyhisselâm imam olur." (İmam-ı Suyûtî)
Yani Allah-u Teâlâ'nın ona verdiği lütfu tebeyyün ediyor. "Siz Allah-u Teâlâ'nın Resul'ünün nurunu taşıyorsunuz." mânâsına gelir.
İsa Aleyhisselâm dahi onu kabul edecek ve Allah-u Teâlâ'nın tayini olduğu için öne geçmeyecek.
İsa Aleyhisselâm ki önüne geçmiyor, onun önüne kim geçebilir? Veya karşı gelebilir? Geçtiği zaman durumu ne olur?
Onun nurunu, onun vekâletini taşıdığı için ulül-azm bir peygamber dahi öne geçemiyor.
Nitekim ikisi de Hazret-i Peygamber'imizin ümmeti olarak gelecek, vazife yapacaklar.
Hülasa-i kelâm İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm beraberce İslâm dininin muzafferiyeti için çalışacaklar, kendilerine verilen vazifeyi bîhakk'ın yapacaklardır.
İsmail Hakkı -kuddise sırruh- Hazretleri "Tuhfe-i Aliyye" isimli eserinin "Beklenen Mehdi Hakkında" adlı bölümünde, Mehdî Hazretleri'nin Hazret-i Ali -kerremallahu vechehû- ve Hâtem-i velî'nin rûhâniyeti ile icraat yapacağını beyan buyurmaktadır:
"Her asırda istihlâf olunan (birisi kendi yerine geçirilen) halîfe elbette aklı başında bir vezîre muhtaçtır, zîrâ Ganiyy-i Mutlak Allah-u Teâlâ'dır.
'Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız." (Fâtır: 15)
Mûcibince insanlar O'na muhtaçtır ve ol bir Sultanlar Sultânı'dır ki nazîrden münezzeh ve vezîrden müberrâdır.
Pes (şu hâlde) her sultân tahkîk-i ubûdiyyet (kulluğu gerçekleştirmek) için vezîre muhtaç olunca, beklenen Muhammed Mehdî dahi muhtaçtır ve onun yeryüzünde kalma süresi vezirlerinin sayısı kadardır. Velâkin vüzerâsında ihtilâf ettiler. Üstün olan görüşe göre vezirleri dokuz olup, yedisi cismânî ve ikisi rûhânî olmaktır.
Cismânîden murâd Ashâb-ı Kehf ve rûhanîden kastedilen ise rûhâniyyet-i (Aliyyü'l-)Murtazâ -kerremallâhu vecheh-dir ve rûhâniyyet-i Hatm-i Evliyâ'dır." ("Tuhfe-i Âliyye", s. 229)
Mehdi Hazretleri'nin zamanında vuku bulan fitnelerden ve kıyametin yakın alâmetlerinden birisi de Deccal'in zuhurudur.
Hazret-i Mehdi'ye verilen o çok büyük azametten ve uzun fütuhattan sonra elinden bu ruhsat alınacak ve Allah-u Teâlâ Deccal'e ruhsat verecek, Deccal hüküm sürmeye başlayacaktır.
Deccal'in bir rivayette sağ gözünün, diğer rivayette sol gözünün kör olduğu bildirilmiştir. Bu ise her iki gözünün sakat oluşundandır. Biri tamamiyle kör, diğeri anadan doğma çıkıktır. Sakat bir kimse ilâhlık dâvâsında bulunursa yalancı olduğunu herkes anlar.
Deccal önce peygamberlik daha sonra da ilâhlık dâvâsında bulunacak ve göstereceği hârikulâde şeyler sayesinde bir süre insanları saptıracaktır.
Günümüzdeki bu bölücüler gizliden gizliye ilâhlık dâvâsı güdüyor, o ise alenen ilâhlık dâvâsında bulunacak ve yahudiler başta olmak üzere birçok kimseler ona tâbi olacaklar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Taylesan elbiseleri giyinmiş yetmiş bin İsfahan yahudisi Deccal'in emrine girecektir." (Müslim: 2944)
Deccal Amerika'dan geldiği zaman, yahudiler ona tâbi olacaklar ve ondan sonra Arabistan üzerine yürüyecek.
Deccal çıkınca artık İslâm'ı yaşamak isteyenlere büsbütün güçlükler gelecek. Devr-i deccal'de yaşıyoruz ve bu devir otuz deccale kadar devam edecek. Otuzuncusu olan ve türemesi beklenen Deccal'in çok büyük fitne ve fücuru olacak.
Rüzgâr gibi bir hıza sahip olarak yeryüzünü dolaşacak, sadece Mekke-i mükerreme'ye, Medine-i münevvere'ye ve Kudüs-ü şerif'e giremeyecektir.
İmran bin Husayn -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Âdem'in yaratılışı ile kıyametin kopması arasında Deccal'den daha büyük bir fitne yoktur." buyurmuştur. (Müslim: 2946)
İslâm bir zaman için büsbütün boğulmaya çalışılacak, büyük sıkıntılara maruz kalınacak. Şimdi böyle gidiyor, ancak kötü gidiyor. Deccal'in devrinde ise çok büyük sıkıntılar olacak. Müslümanlar için bu bir imtihan ve ibtilâdır.
Allah-u Teâlâ şeytana verdiği ruhsat gibi, o zamanda yaşayan insanları imtihan etmek için, Deccal'e de istidraç kabilinden birçok ruhsatlar verecektir. Şeytana kıyamete kadar, fakat Deccal'e İsa Aleyhisselâm çıkıncaya kadar.
Ona tabi olanlar büyük bir lütfa ermiş gibi görünecek, fakat ebedi cehennemlik olacaklar. Onların dünyadaki refahları çok kısa ve geçicidir.
Ona inanmayıp imanlarında sebat edenler birazcık sıkıntı göreceklerse de onlar Hazret-i Allah'a iman ettikleri için ebedî cennetlik olacaklar. Onların refahları ebedîdir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebu Derdâ -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde, Kehf sûre-i şerif'inin ilk on Âyet-i kerime'si ile son on Âyet-i kerime'sini okumaya devam edenlerin, onun şerrinden kurtulacağını haber vermiştir. (Müslim: 809)
Deccal ve ona uyanlarla, yahudilerle çok büyük harpler olacak, nihayetinde Allah-u Teâlâ'nın murad ettiği olacak.
Müslümanlar büyük bir ezginlik, büyük bir kahır altında inledikleri bir zamanda Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm'ı göndererek sevdiği, seçtiği bu sâlih kullarının korkularını kaldıracak, onları kurtuluşa ve felâha erdirecek.
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Deccal'ın çıkmasından önce gökyüzü üç sene yağmurunu tutar.
Birinci senede normal yağmurun üçte birini tutup üçte ikisini yağdırır. Yeryüzü, bitkisinin üçte birini bitirmez.
İkinci yılda gökyüzü normal yağmurunun üçte ikisini yağdırmaz. Yeryüzü de bitkisinin üçte ikisini bitirmez.
Üçüncü yılda ise gökyüzü yağmurunun tamamını keser, yeryüzü de bitkisinden hiçbirini bitirmez." (Ebu Dâvud, İbn-i Mâce, Taberani)
Kuraklıktan sonra yoğun bir şekilde yağmurun yağması ise Mehdi Aleyhisselâm'ın çıkış alâmetlerindendir.
"Deccal'in anne babasının otuz yıl çocuğu olmaz. Sonra kör bir çocukları olur." (Tirmizî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde;
"Babası uzun boylu, zayıf yapılıdır."
Bir diğer rivayette ise;
"Babası uzun boylu, zayıf yapılı, burnu uzun (kuş gagası) gibidir."
"Annesi ise iri yapılı, büyükçe göğüslü bir kadındır." buyurmuşlardır. (Tirmizî)
"Deccal; cüsseli, heybetli, kızıl renkli, kıvırcık saçlı, ensesi kalın ve alnı geniş bir kimsedir. Kısa ve ayrık bacaklıdır. Alnında; 'Kâfir' yazısı vardır." (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"İki gözünün arasında 'Kâfir' yazılıdır." buyurdu ve sonra şöyle heceledi; "Kef, fe, ra. Bunu her müslüman okuyacaktır." (Müslim)
Deccal'in özelliklerinden bir tanesi de çocuğunun olmayacağıdır. (Müslim)
"Deccal çıkınca, ona karşı müminlerden bir adam Hazret-i Mehdi yönelir. Derken o mümin kimseye birçok silahlılar, Deccal'in merkezlerde gözetleme yapan silahlıları çıkarlar." (Müslim)
"Hazret-i İsa, Deccal'i arar ve nihayet Beytü'l Makdis'e yakın bir yer olan Bab-ü lüdd denilen mevkide yetişerek, onu yok eder." (Müslim)
İsa Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'nın İsrailoğulları'na gönderdiği ve mucizevî bir şekilde doğmuş bir peygamberidir. Kudsî ruhla desteklenmiştir ve Allah-u Teâlâ'nın bir kelimesidir. Kendisinden önce Musa Aleyhisselâm'a verilen Tevrat'ı tasdik etmekle birlikte, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmek üzere gelmiş, muhataplarını Allah-u Teâlâ'nın kulluğuna yönelmeye teşvik etmiştir. Allah-u Teâlâ'nın mütevazi ve seçkin kullarından birisi ve peygamberidir.
İsa Aleyhisselâm ölmemiş, semâya çekilmiştir. Cesedi ile birlikte semâda yaşamaktadır. Deccal'in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne inecektir ve icraatlarını gerçekleştirecektir.
İsa Aleyhisselâm'ın halen sağ olduğuna, âhir zamanda mutlaka yeryüzüne inerek Muhammed Aleyhisselâm'ın şeriatı ile hükmedeceğine ve Allah yolunda mücadele mücahede edeceğine inanmak farzdır.
Bu husus tevatür derecesine ulaşmış; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabit olmuştur.
Ümmet-i Muhammed'in her asırdaki âlimlerinin ileri gelenleri, İsa Aleyhisselâm'ın kıyamete yakın bir zamanda ineceği hakkında icmâ etmişler, muhalefette bulunmamışlardır. Ancak bir takım filozoflar inkâra kalkışmışlardır. Bunda şüphe eden bil'icmâ küfre düşer.
İsa Aleyhisselâm'ı çok sevmeli ve gelmesini de beklemeliyiz, ancak henüz daha gelmiş değil. Bu yüzden bu çıkanların hepsi sahtedir, yalancıdır, soytarıdır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
"Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir." (Zuhruf: 61)
İsa Aleyhisselâm'ın yeryüzüne inmesi de kıyametin en büyük ve en bariz alâmetlerinden birisidir. Allah-u Teâlâ kıyametin kopmasından az önce onu gökten indirecektir. Onun belirmesi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu anlaşılır.
"Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsa'ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şâhit olacaktır." (Nisâ: 159)
İman edecekler amma, imanları makbul değildir. Çünkü zamanın peygamberi o değil. Ancak Resulullah Aleyhisselâm'a yapılan iman makbuldür.
İsa Aleyhisselâm'ın şâhitlik yapması; "Ben o zamanın peygamberi değilim, ben onlara Resulullah'ı tavsiye etmiştim."
O onun geleceğini işaret etmişti, onun emrini dinlemediler, kendi arzularına uydular.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadisi şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bu ümmetten yahudi olsun hıristiyan olsun, kim benim peygamberliğimi duyar da benim getirdiğime iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur."(Müslim: 153)
İman etse müslüman olacak, yahudi veya hıristiyan olmayacak.
Onun içindir ki Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"İbrahim ne yahudi ne de hıristiyandı. Fakat o Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi." (Âl-i imrân: 67)
Onun içindir ki İsa Aleyhisselâm'a iman etmeleri onları kurtarmayacaktır. İsa Aleyhisselâm onları Muhammed Aleyhisselâm'a indirilen ahkâma uymaya dâvet edecek, bu dâvete uyan kurtulacaktır.
Bu ehl-i kitap, âhir zamanda onun nüzulü esnasında hayatta bulunacak olan kitap ehlidir. Yeryüzüne indiği zaman onun vefatından önce bütün ehl-i kitap iman edeceklerdir. O zaman bütün insanlar İslâmiyet'e nâil olacaklar, bir ümmet halinde bulunacaklardır.
Onlar öyle iştiyakla iman edecekler ki, içlerinden: "Ah, ne olaydı, ben de onu görseydim!" diyenler çıkacak.
Nitekim Alman İmparatorluğu'nun ilk Başbakanı Prens Bismark da bu gerçeği ifade etmişti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ve Kur'an-ı kerim hakkında der ki:
"Seninle aynı çağda yaşayamadığım için çok üzgünüm ey Muhammed!
Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap senin değildir, o ilâhidir. Bunun ilâhi olduğunu inkâr etmek, mevcud ilimlerin asılsız olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür.
Bunun için beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremeyecektir.
Ben heybetli huzurunda en büyük hürmetle eğilirim."
Mehdi Resul ve İsa Aleyhisselâm zamanında gerçeği görerek iman edenler de aynı sözü söyleyecekler. İman ettikçe hatırlanacak.
•
İsa Aleyhisselâm; kendi zamanına kadar gelen dînî hayatı tazelemiş, kendisinden sonra gelecek olan Ahmed-i Muhtar'ı açıkça ismiyle duyurmuş, fikir ve kanaatları Hatem-ül Enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm'a meylettirmiş, göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti:
"Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat'ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim." (Saf: 6)
Görüldüğü üzere İsa Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in geleceğini haber verdiği gibi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de İsa Aleyhisselâm'ın tekrar gökten inip geleceğini, ümmetine ona uymasını emredip, ne gibi işler yapacağını da bir bir müjdelemiştir.
•
İsa Aleyhisselâm'ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-in rivayet ettiği bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1018)
Haçı kırması; kendisinin öldürüldüğünü iddiâ edenlerin yalan söylediklerine, dinlerinin bâtıl, İslâmiyet'in hak olduğuna, kendisinin müslümanlığı meydana çıkarmak gibi icraatla o dinleri iptal etmek için indiğine işarettir. Müslümanlıktan başka din kabul etmeyecektir. Dinleri iptal edilip yeryüzünden kaldırılınca, diğer birçok bâtıl inançların yanında domuz yeme âdetleri de kaldırılmış olacak.
Cizyeyi kaldırmaktan murad, kâfirlerden onun alınmasının kaldırılıp, İslâm'dan başka hiçbir şeyin kabul edilmemesidir. Çünkü müslümandan cizye alınmaz, zekât alınır.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
"Vallahi Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsa Aleyhisselâm) İnsanları mala davet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir." (Müslim: 155)
Çıkan harplerde çok az insan kalacak. Çünkü üçüncü dünya harbi bitmiş, yahudiler gitmiş, Çinliler yok olmuş, İsa Aleyhisselâm gönderilmiş, birçok hadiseler olmuş, her şey meydanda kalmış.
Yani dünya yüzünde insan az, mal ve servet çok. Hazineler var, fakat insan yok.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa'ya dünyada ve ahirette en yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1403)
Peygamberlerin dinlerinin bir olması, asıl itibariyle aynı olmasını ifade eder. Bu asıl "Tevhid"dir. Aralarındaki ayrılık, gelişen şartlara tâbi olarak ortaya çıkan bazı fürû meselelerindedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"O'nun peygamberlerinden hiçbirini ayırmayız." buyuruyor. (Bakara: 285)
Onları birbirinden ayırmak emr-i İlâhi'ye muhalefet etmek demektir.
Onlar gerçek dinde kardeştir, muteber olan da dinde kardeş olmaktır, karında değil. Eğer karında kardeşlik muteber olsaydı Nuh Aleyhisselâm'ın oğlu da dahil olurdu.
Aynı zincir, son bakla...
Yalnız şu var ki, Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'ın nurunu Âdem Aleyhisselâm'a taktı. Onun şeref bulması, o nur sayesindedir. O nur bütün Peygamberân-ı izam Hazerâtı'na geçti. Nur nura gelince bütün âlemleri kapladı. Sonra o nur hangi vekile geçtiyse, yine o aynı âlemlerin nurunu taşıyordu.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz İsa Aleyhisselâm'ın Hacc yapacağını Hadis-i şerif'lerinde haber vermişlerdir:
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki Meryemoğlu, Hacc veya umre yahut her ikisini birden yapmak için mutlaka Fecc-i Ravhâ'da telbiye getirecektir." (Müslim: 1252)
Bu Hadis-i şerif de İsa Aleyhisselâm'ın sağ olduğuna delildir. Âhir zamanda yeryüzüne inecektir.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Benimle İsa Aleyhisselâm arasında bir peygamber yoktur. O inecektir. Gördüğünüz vakit, onu tanıyın:
Orta boylu, pembeye mâil beyaz tenli, üzerinde iki parçadan ibaret bir takım elbisesi olan bir kimsedir. Islaklık yoksa da, sanki başından su damlar. İslâm üzerine insanlarla savaş edecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Onun zamanında Allah, İslâm'dan başka bütün milletleri helâk edecek, Mesih Deccal'i de helâk edecektir.
Sonra, yeryüzünde sükunet, emniyet meydana gelecektir. O kadar ki arslanlar develerle, panterler ineklerle ve kurtlar kuzularla serbestçe otlayıp geçinecekler, çocuklar da yılanlarla oynayacaklardır.
İsa Aleyhisselâm kırk yıl yeryüzünde yaşayacak, sonra ölecek, cenazesini de müslümanlar kılacaktır." (Ebu Dâvud - Hâkim - Ahmed bin Hanbel)
"Allah'ın düşmanı Deccal, İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi erir." (Müslim)
Zülmaniyet nur ile eriyecek, yok olacak!
İsa Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in geleceğini haber verdiği gibi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de İsa Aleyhisselâm'ın geleceğini duyurmuştur.
Biz de size bu gerçekleri duyurmaya çalışıyoruz ve hemen ona uymanızı tavsiye ediyoruz.
Ey kardeş!
Hıristiyan âlemi hakikati arıyor ve bir gün bulacak. Sen de bu bölücüleri, saptırıcıları bırak ve hakikati bul.
Onlar bölücüler kadar muhalefet edemez. Çünkü o: "İsa geldi!" der, "Ben onu bekliyordum!" der, amma bölücü kendi imamını bekler. Onların âkıbeti çok kötü! Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dinden çıkacaklarını ve bir daha dine girmeyeceklerini, onların hayvandan da daha aşağı olduklarını haber veriyor.
Hıristiyan, İsa Aleyhisselâm'ın gelmesiyle aradığını beklediğini bulmuş olacak ve fakat bölücü dinden çıktığından ötürü, ne arayacak ne de bekleyecek.
Kurtuluşa ermen için sana bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle hakikati açıkça beyan ediyoruz.
Yetmiş iki fırka dalâlette ve cehennemde olduğu için o bir fırkayı bul. Bölücülerin arasında bulunursan; o bir fırkayı bulamadığın gibi, İsa Aleyhisselâm'a uymana da mâni olurlar.
Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsa yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur?" (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1406)
Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak.
Allah-u Teâlâ kime o lütuf nurunu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa olmayacak.
Önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar, çok büyük harpler var. Şimdiden Hazret-i Allah'a ve Resul'üne sığınmaya bakın.
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi istirahat sebepleri mükemmel olduğu bir zamanda) Cenâb-ı Hakk'a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun." (Ahmed bin Hanbel)
O gün gelmeden önce tevbe edip Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a yönelenlere ne mutlu!
O dilediğini dilediği şekilde kurtarır. Bu gibi kimselerin dünyası saadet, ahireti selâmet olur. Çünkü o Hakk ile idi, halk ile değil.
Hazret-i Allah'a yönelelim, bize O yeter! Kalsak yolunda, gitsek yolunda ölelim inşaallah. Bizim için fayda getirecek budur: Yolunda olalım, yolunda ölelim.
Allah-u Teâlâ'ya yönelmekten daha güzel bir kale olmaz, O'nun kalesinin harici boşluktur. O kalesine kimi aldıysa hayat vardır, hem de hayat-ı ebediye vardır. Bu bir ikazdır, hatırlatmadır, yöneltmedir. O dilediğine hidayet verir. Dilerse O her felâketten kurtarır.
Kitapları daima okuyun ve böylece bu devirleri aşmaya bakın!