Allah-u Teâlâ kimi sevip seçmişse, emanetini kime vermişse, Resulullah Aleyhisselâm'ın nurunu kime takmışsa, işte onlar Peygamber vârisidirler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Âlimler peygamberlerin vârisleridir." buyurmuşlardır. (Buhârî)
Onları seçmiş, zâtına çekmiş, onlara herşeyin en güzelini vermiş, onları takvânın en yüksek derecesine yükseltmiş, gönüllerini mârifet nurlarıyla nurlandırmış-tır.
Mürşid-i kâmil'e itimat ve teslimiyet Allah için olmalıdır. Teslimiyet kutu kapalı iken aranır, açıldıktan sonra kıymeti yoktur.
Meselâ, her mürşid müridini her an imtihana çekmiştir. Bunun delili çok ise de, herkes anlayabileceği için Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri'nin müridlerini nasıl imtihana çektiğini temsil olarak arzedelim:
Fatih Sultan Hazretleri'nin pederi Sultan İkinci Murad, Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri'nin müridi idi. Ona olan sevgisi sebebiyle müridlerini vergiden muaf tutmuştu. Devlete vergi vermekten kaçınan açıkgözler sırf şahsi menfaatleri için Hazret'e intisap etmeye başladılar. Bunun sonunda da Ankara ve civarında toplanan vergilerde gözle görülür bir düşüş oldu. Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri de durumu bildiği için bu durumdan sürekli üzüntü duyuyordu.
Çok geçmeden Sultan Murad Han Edirne'den bir mektup yazarak ondan hakiki dervişlerle sahtelerini ayırt edip, gerçek müridlerin adlarını merkeze bildirmesini istirham etti. Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri zaten sıkıntısını çektiği bu hususu çözümleme imkânına kavuştuğu için Allah-u Teâlâ'ya şükretti. Daha sonra sahte ve gerçek müridleri birbirinden ayırabilmek için ince, hakîmâne bir imtihan hazırladı. Ancak bu imtihan ağır ve oldukça zor bir imtihandı.
Bütün müridlerinin, bugün Numune Hastanesi'nin bulunduğu yer olan Kanlıgöl mevkiinde toplanmalarını emretti. Burası aynı zamanda Ankara'nın Cuma ve Bayram namazlarının kılındığı bir namazgâh idi.
Bütün müridler bir Pazartesi günü kuşluk vakti toplandılar. Her yer insan kaynıyordu. Namazgâhın tam ortasında büyük bir yörük çadırı kurulmuştu.
Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri atın üzerinde ağır ağır çadırın yanına geldi.
"Esselâmu aleyküm ve rahmetüllah" diyerek selâm verdi.
Müridler hürmetle selâmını aldılar ve sessizce beklemeye başladılar. Acaba kendilerini nasıl bir imtihandan geçirecekti?
Kısa bir bekleyişten sonra Hazret müthiş bir açıklama yaptı:
"Bugün hanginizin beni daha çok sevdiğini anlamak istiyorum. Beni sevenler bu çadırın içine girecek, onları kurban edeceğim." buyurdu.
Atından indi ve çadırın içine girdi, içeride kellesini verecek hakiki müridleri beklemeye başladı. İçeriye önce bir erkek girdi. İçeriye girişiyle, çadırdan dışarı oluk gibi kanın akışı bir oldu. Ardından bir kadın içeri girdi, yine kanlar aktı. Bunu gören kalabalık dehşete kapıldı. "Şeyhimiz çıldırdı!" diyerek çabucak orayı terkettiler.
Aslında Hacı Bayram Veli -kuddise sırruh- Hazretleri içeri girenleri kesmiş değildi. Geceleyin çadırın içerisine birkaç baş koyun bırakılmıştı, o anda o koyunları kesmiş bulunuyordu.
Padişah'a bir mektup yazarak, gerçek mânâda mürid sayısının bir buçuk olduğunu bildirdi.
Muhakkak ki Allah-u Teâlâ dilediği zaman dilediği şekilde müridânı imtihana tâbi tutar. Bu imtihanlarda hıfz-u himâye tasarruf-u ilâhiye altında bulunanlar kalır da ihlâslı olmayan dökülmüş olur. Hatta öyle ki, insan: "Bu da mı imtihan?" der, evet o da imtihandır.
Allah-u Teâlâ her terakkî yolunun üzerine bir ibtilâ engeli koymuştur. O engeli aşabilen, oradaki mükâfâta nâil olur.
Bu ibtilâlar bazen canla, bazen de malla olur. Akla-hayale gelmeyecek ibtilâlar gelebilir. Bu ibtilâyı, bu engeli aşamazsa terakkî edemez.
Anlatılamayacak kadar, tasavvura sığmayan ibtilâ dalgalarını ancak mürşidine karşı göstereceği teslimiyet, sevgi, saygı, hürmet sebebi ile aşabilir.
Bir müridde bu haller olacak ki mürşid ona himmet etsin. Başka türlü himmete nâil olamaz.