Nevşehirli Dâmat İbrâhîm Paşa ve kethudâsı Mehmed kethudânın azledilip katledil-melerinden sonra I. Mahmud'un dâmâdı Silâhtar Mehmed Paşa'nın başvezirliğe, Niğde'li Ali Ağa'nın ise onun kethudâlığına atandığını yukarıda belirtmiştik. Bugün Ankara Millî Kütüp-hane'deki bir mecmû'anın içinde "Vak'a'-i Paturona Halîl" adıyla kayıtlı olan arzuhâlin,(1) kethudâlığı döneminde bizzat sadrâzama hitâben Niğde'li Ali Ağa tarafından kaleme alındığı arzuhâl metninin bilimsel analizinden anlaşılmaktadır.
Daha önce başka bir makâlemizde, bir görgü tanığının vak'a ile ilgili izlenimlerini ve hâtırâlarını içerdiğine işâret edip transkripsiyonunu sunduğumuz(2) bu arzuhâlin başında, arzuhâl yazarı kendisinin, isyandan önce orduyu Üsküdar'a nakleden kimse olduğuna işâret ederek şöyle demiştir:
"Devletlü, merhametlü Sultân'um Hazretleri sağ olsun,
Bu kulları biñ yüz kırk üç senesinde mâh-ı Muharremü'l-harâmuñ on sekizinci Yek-şenbe güni Tebrîz'e 'azîmet etmek üzre 'umûmen ordû-yı hümâyûn-ı Üsküdâr'ı çıkarub, 'âdet ve kânûn-ı merhûm ve mağfûrun-leh kânûn sâhibi Sultân Süleymân Hânî üzre kırk gün meks, ba'dehû 'azîmet itmek üzre iken…"(3)
Bundan sonra arzuhâl yazarı, İran seferi öncesinde yaşanan gelişmeleri ve isyanın seyrini yeni bilgiler eşliğinde izâh eder. Bilindiği üzre, sefer sırasında Ordû-yı hümâyûnu pâdişâhın tuğu ile birlikte yola çıkarmak Mîr-i 'alem'in işiydi, ondan sonra sefere çıkan tuğ sâhibi sancak beyleri, sırayla tuğlarını alıp peşpeşe onun ardına dizilirlerdi.(4)Yukarıda belirttiğimiz üzre, isyan patlak verdiği sırada Mîr-i 'alem'lik makâmı Niğde'li 'Alî Ağa'nın elinde bulunuyordu. Dolayısıyla bu arzuhâl metninin yazarı da Niğdeli Ali Ağa'dan başkası olmamalıdır.
Gerçekten de arzuhal metninin içeriği, onu yazanın Niğde'li Ali Ağa olduğunu ortaya koyacak delillerle doludur. Meselâ arzuhâl yazarı, maktul sadrâzam İbrâhîm Paşa'yı bize iki yüzlü, menfaatçi ve halkı ve askeri oyalamaktan başka bir iş yapmayan samimiyetsiz bir karakter olarak sunmakta; ocakların isyânı gerçekleştirme, sadrâzam ve taraftarlarını katletme ve Sultan Ahmed'in yerine Sultan Mahmûd'u cülûs ettirme yönündeki gizli niyet ve cemiyetlerinden haberdar olduğunu açığa vurmakta, Patrona'yı bize alenen bir "şakî zorbabaşı", taraftarlarını ise "eşkıyâ" olarak tanıtmakta, İbrâhîm Paşa'nın "Ermenî"liğine özellikle vurgu yapıp, ardından Sultan I. Mahmud'un tahta çıktığını, dâmâdı Silâhdar Mehmed Paşa'yı sadrâzam yapıp, birkaç devlet adamı ile birlikte makâmına atadığını söyledikten sonra arzuhâl; yazarın, pâdişâhın ömrünün ve saltanatının devâmına yönelik temennîlerini müteâkip: "Eyyâm-ı sa'âdetlerinde siz efendimi dahı tûl-i 'ömr ile mu'ammer eyleye!" duâsıyla son bulmaktadır.(5)
Niğde'li Ali Ağa'nın, vaktiyle kendisini azlettirip sürgüne gönderen İbrâhîm Paşa'ya karşı pek de iyi bir yaklaşım içinde olmayacağı, zorbaların Sultan Ahmed'in yerine Sultan Mahmûd'u pâdişâh yapmak istediklerinin gündeme getirildiği toplantıda bizzat yer alması, henüz iktidârı ellerinde bulundurdukları sırada Patrona ve adamlarından "iki-üç nefer zorba" diye sözedip haklarında gizli plânlar kurması ve yeni Sadrâzam'ın bizzat kethudâsı olması dikkate alındı- ğında; bu arzuhâli yazanın Niğde'li Ali Ağa, arzuhâlde "Efendim" diye hitap ettiği kişinin ise sadrâzam Mehmed Paşa olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Sultan III. Ahmed yeğeni Sultan Mahmud'u hücresinden çıkarıp tahta oturttuğu ve kendisine nasihatte bulunduğu sırada Ağa, ayrıntılı tasvirlerinden açıkça anlaşılacağı üzre kuşkusuz pâdişâhın yanındadır.(6) Arzuhâl Sadrâzam Mehmed Paşa'nın sadâretine kadar gel-diğine göre; Paşa'nın sadârete atandığı 19 Rebî'u'l-evvel 1143/2 Ekim 173o ile, Niğdeli'nin kethudâlıktan azledildiği 12 Rebî'u'l-âhir 1143/25 Ekim 1730 tarihleri arasındaki 23 günlük zaman zarfında yazılmış olmalıdır.
Mehmed Süreyyâ, görevinden azledilip hapse gönderilen Niğde'li Ali Ağa ve oğlu Mehmed Beg'in daha sonra Bursa'ya giderek orada vefât ettiklerini söylerse de,(7) vak'a ile ilgili kısa kroniklerden birine yansıyan bir bilgiden, Patrona ve isyânın diğer elebaşılarının ortadan kaldırılışından sonra onun tekrar saraya döndüğü ve mühim devlet işlerinde görüş belirtecek kadar önemli bir göreve getirildiği anlaşılmaktadır.
17 Ramazan 1143/26 Mart 1731'de İstanbul'daki bâzı Arnavutlar'ın Patrona ve diğer zorbaların kanını dâvâ ederek ayaklanmaları üzerine, yeni sadrâzam İbrâhîm Paşa, yeniçeri ağası Muhsin-zâde 'Abdu'llâh Paşa ve diğer ağaların pâdişâhın huzûrunda gerçekleştirdikleri müşâverede Sancâğ-ı şerîf'in yerinden çıkarılması ve zorbaların üzerine Sancâk-ı şerîf'le birlikte yürünmesi kararı alınmış; bu karar hem pâdişâh, hem de müşavereye katılanların tümü tara- fından onaylanmıştı.(8)
Vak'anın görgü şâhidlerinden Destârî Sâlih'in bildirdiğine göre, bu sırada: "Nigde'li 'Alî Ağa ki, kudemâ-yı erbâb-ı devletden bir merd-i hüner-mend, umûr-şinâs-ı kâr-azmâ ve rûzgâr-dîde kimesne idi, didi ki: 'Sancâğ-ı şerîf'i bizzat götürmek münâsib degüldür, ihtimâldür ki bir hatâ ola!' Sâ'ir erbâb-ı devlet dahı cümlesi bu re'y-i dil-pesendi müstahsen görüb, Sancâğ-ı şerîf'e müşâbih Hazret-i 'Osmân -radıye 'anhu'r-Rahmân- Hazretleri'nüñ sancağını bedel idüp Orta-kapu'da 'asâkir-i müslimîne teslîm ve bi'l-cümle: 'Gazâ niyyetine!' diyerek cumhûr-ı mezbûr tarafına teveccüh" etmişlerdi.(9) Hıfzî bu re'yi öne sürenin Niğde'li Ali Ağa olduğuna temas etmeksizin: "Savb-ı melâ'îne 'azîmet hilâlinde Livâ'-i şerîf'üñ ma'an irsâli münâsib görilmêmekle Hazîne'-i hümâyûn'da mevcûd elviye'-i ashâb-ı kirâmdan biri ihrâc…" demek suretiyle(10) alınan karâra üstü kapalı bir şekilde değinmiştir.
Nitekim isyancılarla saray muhâfızları arasında meydana gelen arbede sırasında yaşa- nanlar Niğde'li Ali Ağa'nın haklı olduğunu göstermiş; kendilerini frenleyemeyip haddini aşan bâzı zorbalar: "Sancâk-ı Resûlu'llâh geliyor!"ilânını işitince hemen sancaktârı hedef alarak, elinde taşıdığı sancağı kurşun yağmuruna tutukları gibi, sancaktarın da sağ elini delik-deşik etmişler, böylece Abdî'nin ifâdesiyle "bî-hayâ kâfirler kâfirliklerüñ âşikâr" etmişlerdi.(11)
Dolayısıyla isyan sırasında çıkan kargaşada, zorbaların en azından Peygamber Efendi- miz'e ait olan asıl Sancâk-ı şerîf'e kurşun atmaları, gün görmüş tecrübe sâhibi bir devlet adamı olan Niğdeli Ali Ağa'nın keskin zekâsı ve ferâseti sâyesinde önlenmiş, böylece büyük bir felâket ve manevî saygısızlık peşînen bertaraf edilmişti.
(1) Ankara Millî Kütüphâne, nr.: Yz. A 1902/3 vr. 308b-311a.
(2) Krş. H. Yılmaz, "Patrona Halîl Vak'ası Hakkında Yeni Bir Kaynak", HAİD, XVI/189 (Haziran, 2009), s. 44-46.
(3) Arzuhâl, göst. yer, vr. 308b.
(4) Bu konuda ayrıntılı bilgi için, bk. İ. H. Uzunçarşılı, "Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilâtı", s. 241, TTK yayını, Ankara, 1988.
(5) Krş. Arzuhâl, vr. 311a.
(6) Krş. Arzuhâl, vr. 310b-311a.
(7) Krş. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., c. III, s. 535.
(8) Krş. Göynükî, a.g.e., Berlin Staatsbibliothek, MS Or. Quart, nr.: 1209, vr. 325b-326a; Hıfzî Mehmed Ağa, a.g.e., vr. 56b-57b; Destârî Sâlih, "Destârî Sâlih Târîhi", s. 36-39, haz.: B. Sıtkı Baykal, AÜ DTCF Yay., Ankara, 1962.
(9) Destârî Sâlih, a.g.e., s. 39.
(10) Krş. Hıfzî, a.g.e., vr. 57a-57b.
(11) Abdî, "Abdi Tarihi", s. 63, TTK, Ankara, 1943