Allah-u Teâlâ'nın varlığına, birliğine, O'nun yüce peygamberi Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'a inanmayan ve dinden olduğu kesin olan bir hükmü inkâr eden kimseye "Kâfir" denir. Aynı mânâda "Münkir" kelimesi de kullanılır.
Küfür; "Gizlemek, örtmek" mânâsına gelir. Nimet sahibinin verdiği nimeti tanımamak suretiyle örtmek veya nimet verene muhalefet olsun diye inkâr etmektir.
Kur'an-ı kerim'de müstakil olarak kâfirler için "Kâfirûn" Sûre-i celîlesi olduğu gibi, ayrıca birçok Âyet-i kerime'lerde kâfirlerin durumu geniş ve açık olarak belirtilmiştir.
"Resul'üm! De ki: Ey kâfirler!" (Kâfirûn: 1)
Bu emri veren Allah-u Teâlâ'dır. Bu ilâhî emrin ilk olarak muhatabı Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz olmasına rağmen, aslında muhatap bütün müminlerdir. Çünkü müminlerin kâfirlere bu şekilde tavır almaları gerekmektedir. Kıyamete kadar bu düstur geçerlidir.
"Ey kâfirler!" hitabı sadece Kureyşliler veya Arabistan'daki kâfir ve müşrik Araplar değil; Muhammed Aleyhisselâm'ın risaletini reddeden bütün yahudiler, hıristiyanlar ve diğer kâfirlerdir.
"Ey kâfirler!" diye hitap etmek, bu gibi kimselere: "Ey düşmanlar!", "Ey İslâm'a muhalefet edenler!" diye hitap etmek gibidir. Onun için, bu şekilde hitap edildiğinde kişilerin vasıf ve sıfatları hedef alınmakta, "Kâfir" sıfatını taşıdıkları müddetçe bu Âyet-i kerime'nin şümulünde bulunmaktadırlar. Ölünceye kadar küfür karanlığında kalanlar hep bu sıfattadırlar. Düşmanlığı bırakarak iman edenler ise, artık bu:
"Ey kâfirler!" hitabının muhatabı olmaktan kurtulurlar, "Ey müminler!" hitabının şerefiyle müşerref olurlar.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost gibi oluvermiştir." (Fussilet: 34)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz azılı bir kâfir iken, iman nuru ile münevver olduktan sonra İslâm'ın en ön safında yerini aldı. Onun gibi daha niceleri de aynı şerefe, saâdet ve selâmete erdiler.
Ebu Cehil ve onun gibi olanlar ise küfürlerinde direterek, inkârlarını artırdıkça artırarak: "Ey kâfirler!" hitabının muhatabı olmaktan kurtulamadılar. Kıyamete kadar kâfir olarak anılacakları gibi, ahirette de kâfirlerle bir ve beraber olacaklar, hak ettikleri cehennemde ebedi olarak kalmaktan kurtulamayacaklardır.
Onlara kendi memleketlerinde, ruhsat ve fırsat ellerinde olduğu halde böyle küçültücü, tahkir edici bir hitapla seslenilmesi gösteriyor ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlardan korunmuştur.