Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsü'l-Hikem" isimli eserinde Allah-u Teâlâ'nın Hâtemü'l-evliyâ'yı ezelden ayırdığına ve onun ruhî yapısına temas ederek şöyle buyurmuştur:
"Onun maddesi ruhlar arasındaki bir ruhtan değil, ancak Allah'tan gelir. Belki de onun rûhu, bütün ruhlara madde olur." (Fusûsü'l-Hikem)
Allah-u Teâlâ ezelden o iki nuru yarattı, murad ettiğini yerleştirdi, oradan yerleştirdi.
Allah'tan geldiği için onun ruhunun bütün ruhların mayası olduğunu beyan ediyor.
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ" isimli eserindeki: "Benim ahdimi taşıyacak bir kimse de yoktur." sözünün mânâsı; yani veli olmadığı gibi, Emânât-ı ilâhî'yi ona yüklemiş, ondan başkası bu yükü taşıyamaz demektir. Onun ahdini taşıyan, onun yerine gelecek bir fert yoktur. Ona ihsan ve ikrâm edileni başkasına yüklememiştir, ona verilen başkasına verilmemiştir. Başkasına verilmediği için, bu soy ve bu ahlâktan gelecek kimse olmadığı için ve böyle bir zaman bulunmadığı için onun yerine gelecek kimse de yoktur.
Daha önce muhtelif beyanlarımızda Hâtemü'l-velî'nin vazifesinin Hazret-i Mehdî ve İsâ Aleyhisselâm'ın vazifesi ile bitiştiğine işâret etmiş; Hâtemü'l-velî'nin Resulullah Aleyhisselâm'ın velâyetine, Hazret-i Mehdî'nin nübüvvetine, İsâ Aleyhisselâm'ın ise onun risâletine vâris olarak gönderileceğini haber vermiştik. Biz bu üç vazifenin birbirini tâkip edeceğini ve bitişeceğini izah etmek için "Üç merdiven" tâbirini kullanmışızdır. Yani âhir zamanda İslâm dininin müdâfaası da muzafferiyeti de bu üç zâtın eliyle gerçekleşecek, onlar gittikten sonra fitne ve fesad yeryüzüne tamâmen yayılıp kıyâmetin kopması gerçekleşecektir.
Nitekim bizim şimdi arzettiğimiz bu sırra asırlar önce Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri de işâret etmiş ve beşer içinde asıl fesâdın ikinci bin yılın en fazîletlileri olan bu üç zâtın zuhûrundan sonra gerçekleşeceğini haber vermiştir:
"Onlarla ilgili olan üç asrı değerlendirdikleri esnâda, ne zaman ki onu küçümseyerek kestirip atarlar; değerlendirme üstüne değerlendirmede, atıf üstüne atıfta bulunurlar. Nihâyetinde de: '(O devirde) artık herhangi bir hayır ve emir kalmaz!' diyerek neticeye ererler. Zîrâ onlar, ona eriştikleri an, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in;
'Gelecek her zaman sizin için bir öncekinden daha kötüdür!' Hadis'ine tutunurlar. (Çünkü) onlar; Mehdî, Hâtemü'l-velî ve İsâ peygamber'in -salavâtullâhi aleyh- zamânından ibâret olan, üçüne tâbî olunduktan sonra gelecek dördüncü devri bilmezler. Hâlbuki beşer içinde (asıl) fesad, (bu) üç devir nihâyete erdiği zaman zuhûr eder." ("Ankâ'-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1287, vr. 54b)
Binâenaleyh fitne ve fesadın son haddini bulduğu âhir zamanda, Hâtemü'l-velî'nin başlattığı îmân kurtarma mücâdelesini, onun hemen ardından gelecek olan Mehdî Resul Hazretleri ve İsâ Aleyhisselâm tamamlayacak, böylece üç vazife de tahakkuk edip birbiriyle mütemmim olacaktır.
Allah-u Teâlâ bu dîne hizmeti, bu şan ve şerefi bu necip millete bahşetmişti. Amma Türk milletinden din kaldırıldıktan sonra büyük bir fitne koptu; kopa kopa en fesâd zamanına kadar geldi. O zaman bu zamandır. Fakat Allah-u Teâlâ, gönderdiği o kimselerle bu fesâdı kaldırmayı ve "Nûr"unu tamamlamayı da vaadetmiştir. Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhu Hutbetü'l-Beyân" isimli mecmuadaki risalesinde şöyle buyuruyor:
"Dünya hâlinden âhiret hâline intikâl sofrası, kıyametin kopuşu ve vaad edilen âhir zamandaki Mehdî'nin önündeki set onunla açılır." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 268)
Bu meyanda ortalık çok bozulacak, daha da karışacak. Çok büyük sıkıntılar olacak. Harp sıkıntıları, geçim sıkıntıları, telâşlar başgösterecek. Din kalktıktan sonra fesadçılar yürüdü yürüdü, ifsad son haddini buldu; küfür, isyan, dinden çıkma moda oldu. Öyle bir gündeyiz ki; artık doğana sevinmemeli, îmânla göçene üzülmemeli!..
Hazret-i Muâviye -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Belâ ve fitneden başka dünyanın hiçbir şeyi kalmadı!" buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce: 4035)
Hiç şüphe yok ki önümüzde çok büyük hâdiseler, çok büyük sıkıntılar olsa gerek. Bu otuz sene zarfında Allah'u-âlem öyle hâdiseler olacak ki; öyle şiddetli harpler, öyle büyük felâketler, öyle büyük zelzeleler olacak ki, bunlar tasavvurun hâricinde olacak!
Dünya milletleri harbe hazır durumdalar, savaş ha patladı ha patlayacak. Yalnız emr-i İlâhî'yi bekliyor. Savaşların çıkması İlâhî hükme bakar. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın izni olmadıkça bir yaprak dahî düşmez.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde:
"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." buyuruyor. (En'âm: 59)
Bunlar hep O'nun takdîri ile oluyor. Amma Allah'u-âlem bu otuz sene içinde çok mühim şeyler olacak; dünya düzlenecek, dümdüz olacak! Kişi istese de, istemese de mukadderât ne ise o olacak. Dünya bidâyete dönüyor; yâni dünya o nispette bitecek ve insanlar yeryüzünden silinip gidecek. Bunları size şimdiden hatırlatıyorum; şimdiden Hazret-i Allah ve Resûl'üne yönelmeye ve sığınmaya bakın, bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın!..
Artık kendinize gelin; dünyanın sonundayız, ona göre kendinizi ayarlayın! Bugün dünyaya dalma günü değildir; helâlinden rızık kazanma, tedbirli olma ve Hazret-i Allah'a yönelip gönül verme günüdür. Böyle bir zamanda bir mü'minin ne lâzımsa onu temine çalışması, çok uyanık olması gerek. Gün bugündür, yarın ne olacağını Yaratan bilir. Akıllı insan her an Hazret-i Allah'a yönelik olmalı, sona kalan dona kalır. O zaman gelince herkes bunu görecek, bunlara inanacak amma, artık iş işten geçmiş olacak!..
Bundan sonra çok çetin harpler olacağını, kapıda olduğunu haber veriyoruz. Amma nasıl harpler olacak? Tasavvurun haricinde... Bu harplerde çok az insan kalacak.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadîs-i şerif'lerinde; "Elli kadına bir erkek düşecek kadar erkeklerin azalacağını" haber vermişlerdir. (Buhârî)
Öyle şiddetli harpler olacak ki; bu harplerde çok erkek zâyî olacak, sayı itibari ile elli kadın bir erkeğin himâyesine girecek. Önümüzdeki harpler Allah'u-âlem bunu gösteriyor. Artık bundan sonra harâbiyet günleri başlıyor.
Allah-u Teâlâ İsrâ Sûre-i şerif'inde kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan, ya da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkı bulunmadığını beyan buyurmaktadır:
"Hiçbir memleket hâriç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezâlandırırız! Bu, Kitap'ta (Levh-i mahfûz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)
Binâenaleyh dünya şimdi yıkıma doğru gidiyor, "Hazır olun!" demek istiyoruz. Şu kadar var ki dalâlet ehli, fâsıklar hâlâ eğlencede, hâlâ zevk-ü sefâda, önündeki karanlığı göremiyor. Fakat Hakk'a yakın olanlar, yıkım olsa da, yapım olsa da ibâdet ve taatında... Bize Allah gerek, O'na yönelmemiz gerek; O ister yapar, ister yıkar!
Allah-u Teâlâ'nın açık bir fermân-ı İlâhî'si var; küffâr ne kadar İslâm'ı söndürmeye çalışırsa çalışsın, o bir fırkayı kıyâmete kadar pâyidâr edeceğine ve nihâyetinde muzafferiyeti İslâm'a bahşedeceğine dâir vaad-i Sübhânî'si var. Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyuruyor:
"Kim Allah'ı, onun Peygamber'ini ve müminleri dost edinirse, bilsin ki galip gelecek olanlar Allah'tan yana olanlardır." (Mâide: 56)
"Müminlere yardım etmek üzerimize hak olmuştur." (Rûm: 47)
"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır." (Sâff: 8)