Bir defasında da Kureyş'in ileri gelenleri heyet olarak bizzat Resulullah Aleyhisselâm'a gelerek kendisiyle bir uzlaşma ve anlaşma yollarını aradılar, daha önceki tekliflerini tekrarladılar.
Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
"Ben sizin dediğiniz gibi hasta falan değilim, sizden mal-mülk de istemiyorum, mevki ve makama kavuşmak için başkanlık da istemiyorum.
Gerçek şu ki; beni Rabb'im peygamber olarak göndermiştir, bana bir kitap indirmiştir. O'nun emirlerini size tebliğ ediyorum. Getirdiğim şeyi kabul ederseniz, dünyada da ahirette de mutlu olacaksınız. Yok eğer reddederseniz Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim."
Gelenler birçok tehditler savurdular:
"Biz senin bunları yapmana daha fazla müsaade etmeyeceğiz. Ya sen bizim işimizi bitirirsin ya biz senin işini!" dediler.
Resulullah Aleyhisselâm'ın dâvetine Kureyş müşrikleri şiddetle muhalefet etmekle beraber, uzlaşma çareleri aramaktan da geri kalmıyorlardı.
Yine bir defasında ileri gelenlerinden bazıları gelerek:
"İster misin bir yıl biz sana uyalım, sen de bir yıl süreyle bizim dinimize tâbi ol. Böylece aramızdaki ihtilâf ortadan kalmış olur." dediler.
Son derece cehâletle yapılan bu teklife Resulullah Aleyhisselâm:
"Başkasını Allah'a ortak koşmaktan yine Allah'a sığınırım." cevabını verdi.
Bunun üzerine müşriklerin bu heveslerini ve ümitlerini kesmek, iki hasım zümre, yani müminlerle putperestlerin arasındaki çekişmeyi gidermek, bu sapık fikrin ne o zaman ne de gelecekte uygulanmasının mümkün olmayacağını beşeriyete duyurmak için Allah-u Teâlâ Kâfirûn Sûre-i şerif'ini indirdi. Onların dinlerinden bütünüyle uzak durmasını emir buyurdu.
Resulullah Aleyhisselâm sabahleyin Mescid-i haram'a gitti. Kureyş'in ileri gelenlerinden bir heyet vardı. Başlarına dikilerek bu Sûre-i şerif'i okudu, onlar da ümitlerini kestiler.