Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (37) - "Bu Yolun Hakikati" - Ömer Öngüt
"Bu Yolun Hakikati"
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (37)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Kasım 2013

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (37)

Bu Yolun Hakikati!

 

"Eûzu Besmele ile beraber, Allahümme Sâlli ve Allahümme Bârik duâlarına devam ettiğimiz halde, mütemadiyen okumamızı emrediyorlar.

Okuyoruz okuyoruz yine emrediyorlar.

Umumi belâya karşı olduğunu buradan anlıyoruz."

"Yatmadan önce dört Fatihâ-ı Şerif, bir Âyetü'l-Kürsi, Amenerresulu, üç İhlâs-ı Şerif, Felâk ve Nâs Sûrelerini okuduktan sonra istediğinizi okursunuz.

Yatarak katiyyen okunmaz, oturarak okumak lâzımdır. Edebe mugayirdir, saygısızlıktır."

"Eğer sizinle konuşurken, konuşmam başka, gayem başka olursa, o benim Allah'ımla arama perde olur.

Açık konuşayım. Çünkü sizinle konuşurken gaye ve maksadımı saklamış olabilirim, amma onu Allah'ım biliyor ya. Sizinle değil, o zaman Allah-u Teâlâ ile arama perde olur.

Bu yolun hakikati bu. Allah'ım bizi bize bir an bırakmasın."

"Muhalif ve muarız gruplardan birisi fakirin iç durumunu öğrenmek maksadıyla istihare yapmış ve fakiri Lafza-i celâl ile işlemeli bir kaftan giymiş olarak görmüş. Herkes hayranlıkla bakıyormuş.

Bu rüyâsını bir kardeşimize anlatmış ve "Ben onun iç yüzünü öğrenmek istedim, Cenâb-ı Hakk'da böyle gösterdi. Bunun sadece sana anlatıyorum, başka kimseye de anlatmadım" demiş.

Anlatmak işlerine gelmiyor, çünkü birisi duyarsa belki uyanır.

Hazret-i Allah bunu ona kasten göstermiş. O rüyâ ile onu mesul edecek. "Sen benden hakikati öğrenmek istedin değil mi? Ben de sana gösterdim, niye çevreni uyarmadın?" diye mesuliyetleri çok büyük olacak.

Biz "O" diyoruz, başka bir şey demiyoruz. Bunun sırrı burada toplanıyor. O tecelli ediyor da kabuğu gösteriyor. Çünkü başkası onu göremez kabuğu görür."

"Yunus Emre -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Bırakalım davayı

Aşıka mana gerek.

Başını top etmeyen,

Yolda meydan bulamaz" buyuruyorlar.

Burada öyle sırlar varki...

Dava perdedir, onun Mevlâ'ya ulaşmasına manidir. Davayı bırakmak demek, nefsini herkesten en edna duruma getirmek demektir. Boynunu uzatmış, acizliğini itiraf etmiş, benliğinden sıyrılmış. Bu hali onu top gibi yere koymuş. Her gelen onu iter-kakar. Gerek ibtilâlar, gerek düşmanların hasedi, söz, hâl ve hareketleri ile hakir görmeleri onu hep ileriye götürür. Meselâ; bir kumandan büyük bir yararlılık gösterdiği zaman, sınıf sınıf değil de otomatikman terfi eder, rütbesi yükselir. Onun da ibtilâsı nispetinde rütbesi yükselir. Derece tutulmuyor, o otomatikman ilerliyor."

"Gençliğimizde Düzce'de bir hadise geçti. Bir delikanlı var, kendisini çok iyi biliyorum, emsalimizdi. Aynı sokakta bir kıza aşık oluyor. Onu da biliyorum, Meliha idi ismi. Bunlar birbirini çok seviyorlar. Aralarında öyle bir sevgi husule gelmişki, o sevgi son zirvesine ulaşıyor, çocuk tahammül edemiyor ve ahirete intikal ediyor. Onun peşine bir hafta sonra da kız gitti.

Düşünün şimdi. Beşeri bir sevgi böyle olursa, ya bir kulun Mevlâ'sını ne kadar sevmesi lâzım?

Bir de Hazret-i Allah'ın kendisi için halkettiği, kendisine karşı muhabbet aşkı bahşettiği kullar var ki, cennet ona cehennem gibi gelir. Çünkü o cennet için, köşk için huri için yaratılmamış. Naim cennetine girecek olan kullar işte bunlardır."

"Dikkat ediyoruz ne zaman ibtilâ büyük olacaksa, hemen boğazımızı kesiyorlar. Gelecek ibtilânın büyüklüğünü oradan öğreniyoruz.

İbtilâ acı gibi görünür. Fakat aslında ne kadar tatlıdır, ne kadar güzeldir.

Bazı dostlarımız yalnız diye bize acır, düşmanlarımız sevinir. Bize acıyan dostlarımız ne olur kendilerine acısalar! Çünkü beni benden fazla seven Allah'ım varken, benim için takdir ve hüküm yürütmüşken, dostum beni ne kadar sevebilir?

Gerçekten görüyorum ki, Allah'ım beni benden fazla seviyor. Çok defa uçurumun kenarına geliyorum, eğer beni bana bıraksa mahvolacağım. Beni tutuyor ve kurtarıyor.

Beni benden fazla seven Allah'ım bana kötülük yapar mı?

Hep bal verecek değil ya, bazen da zehir verir. İnsan sabrederse o zehir de bal olur."

"Bazı kimselerde bir lira, bazılarında bin, bazılarında milyarlar bulunur. Maneviyat da böyledir. Kimisi bir fincan suyu bulamaz, kimisinde havuz vardır, kimisi de derya kadar suya sahiptir."

"Efendim birbirinizi bırakmayın.

Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

"Bir mümin diğer mümin kardeşi için birbirine kenetlenen tuğlalar gibidir. Birbirinden kuvvet alır." buyuruyorlar. (Münâvî)

Ayrılanı şeytan kapar.

Halil Fevzi -kuddise sırruh- Hazretleri: "Kurda kuzuyu kaptıralım mı?" buyurmuşlar.

Yani birisi ayrılıyor diye peşini bırakalım mı? Kurttan murad şeytandır. Kuzu ise ihlâslı bir ihvana işarettir. Bu kuzuya sahip çıkalım, kurda kaptırmayalım mânâsınadır. Onun peşine gitmek ve bırakmamak lâzım.

Onun için insanın samimi olarak yolda bulunmak isteyen kimseyle beraber olması ve beraber ölmesi lâzım ki ahiret de beraber çıkabilelim."

"Halin güzel olacak, kalin olacak, fiilin güzel olacak, giyinişin güzel olacak, bilhassa istikametin güzel olacak. Hiçbir söz söylemesen bile, karşıdaki baktığı zaman ibret alacak, yolunu düzeltecek.

Sonra helâl lokma ile hikmet husule gelir, hikmetle konuşursun ve bu konuşma karşıdakine tesir eder. Yapmadığın bir işi söylemek yersizdir. Çünkü sen yapmıyorsun ki karşındaki yapsın. Bir insan yaşayacak, yaşadığını tebliğ edecek. Allah-u Teâlâ murad ederse ona hidayet lütfedecek, aşı tutacak. Aşı tuttuğu zaman nasibini alır.

Sonra mülayim, tatlı, güzel sözlerle söz söylemek lâzım. Ne söyleyecek? Yâ Âyet-i kerime'den, Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; yâ Hadis-i şerif'ten, Resulullah Aleyhisselâm böyle buyuruyor diyecek. Yahut ki filân zât şöyle buyuruyor. Oradan konuşacak, kendinden konuşmayacak ki nasihat yerine gelsin. O kelâmı işitsin, işitsin ki Cenâb-ı Hakk iman tohumunu kalbe ekerse yavaş yavaş kök salar, neşv-ü nema bulur, imanlı bir ağaç olur. Bu sefer meyve de verirse, beşeriyet istifade eder. Kuru sözle olmaz."


  Önceki Sonraki