Mekke-i mükerreme döneminde Mâûn Sûre-i şerif'inden sonra nâzil olmuştur.
Altı Âyet-i kerime, yirmi altı kelime ve doksan dört harften müteşekkildir.
İlk Âyet-i kerime kâfirlere hitapla başladığı için "Kâfirûn" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.
Ayrıca; "Şirk ve nifâktan uzaklaştıran" mânâsında "Mukaşkışe" ismi de verilir.
"Münâbeze" adıyla da anıldığı gibi, diğer taraftan "İhlâs" ve "Kâfirûn" Sûre-i şerif'leri "İki ihlâs" mânâsına gelen "İhlâseyn" şeklinde de anılmaktadır.
Bu Sûre-i şerif Resulullah Aleyhisselâm'ın namazlarda sıkça okuduğu Sûre-i şerif'ler arasında yer almaktadır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazının iki rekât sünnetinde 'Kâfirûn' ile 'İhlâs' sûrelerini okudu." (Müslim: 726)
Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh- de Resulullah Aleyhisselâm'ın akşam namazının farzından sonraki iki rekâtta bu iki Sûre-i şerif'i okuduğunu söylemiştir. (İbn-i Mâce: 1166)
Resulullah Aleyhisselâm Ashâb-ı kiram'dan bir zâta da yatağına girerken bu Sûre-i şerif'i okumasını öğütlemiştir. (Tirmizî)
Bu mübârek Sûre-i celîle'de putlara ve putperestlere aslâ iltifat edilmemesi, hiçbir surette tâviz verilmemesi gerektiği ihtar edilmekte; İslâm'ın Tevhid inancı açık olarak beşeriyete duyurulmaktadır.
"Sizin dininiz size benim dinim bana!" buyurularak, "Tevhid" ile "Şirk" arasındaki her türlü yakınlık, araya berzah konularak kestirip atılmış, küfrün tek millet olduğu ortaya konulmuştur.