Cisim arzı fevkinden bana bir nidâ erişti
Teftîş ederek ondaki nûrla ziynetlendirdi
Cisimlerdeki her iliştirilme doğuştandır
Diğerleri hakkında malûm ve mevzûn olandır
[13] Kalp ancak müşâhede kalıbında lezzet bulur
Zanların ziynetinden her vech üzere bulunur
Cisim hudutsuz kerem denizinin feleğidir
Batıdan sırlarla dolu hoş bir koku gelir
Feleğe bindirilen seyrinde dâimîliktir
Mahfûz ve meymûn Şerîat'ın hoş esintisidir
Reîs önce Tevhîd'e erişmeyi ilkâ eder
Melei'l-ulyâ'yı dahi orada temîn eder
Onu görürse şevkin hadsiz kokusunu alır
Akıp gittikçe ondan hem tahrîk hem teskîn olur
İnsanın içine ilk tevdî edilenler şudur:
Nûr ve ateş ile, balçık ve içindeki sudur
Benimle arada kesben vuslatı tevdî etmiş
Farzla sünnetler arasında götürüp getirmiş
Allah ile sırlaşmayı perde ardından buldum
Gerçekleştirince O'na vâsıl ve memnun oldum
Denildi ki: "Hakk kalbin içindedir, ibret alın!
"Yâ-Sîn" de bir kalp olup Allah'ın Kitab'ındadır"
[12b] O'nun ilk üflediği bana sonra gelmişti
Yaratılışımın ânı onun asrı gibiydi
Masûm varlığa sebep olan şeyi bilemedim
Gözlerle değil, apaçık ben ağlamaklı idim
Kuru balçıkla örtününce mülk sâhibi oldum
İlmimi ise çamurun özünde gizli tuttum
Benim varlığım ve sıfatım bana perde oldu
Gözüm kapandı benim, gayb içinde mahzun oldu
Bana göre onda kâim olan övünç duymaktı
Yumuşak meyillerle hevesimizi salmaktı
Kalp yücelere doğru seyr edince mümkün oldu
Vatan tutmak ve keskin gözlerle ona tutundu
Göz kapakları kapandı, ona dizgin tutmadı
Ana-baba farzında, hevâdan geçiş ânıydı
Bana göre bî'atı Arş'ın fevkindedir onun
Hem Levh'in ve kalemin, hem bilenlerin ve Nûn'un
O'nu görse nitekim o hakîkatini gizler
Hakk'ın istivâsı onu yüceltip temkîn eder
Tecellî hikmeti ile O'na erişmiş olur
Varlıkların özlerinde Zât zuhûru O'nundur
Onun ilkâ ettiklerinde karmaşa dâimdir
Denir ki: Kâ'inât varlıkların ötesindedir
Her kalp O'nun hikmetinin sırrını sezebilir
Her varlıkta da işte bu kalp şaşkın bir hâldedir
[14] Bil ki sana O'ndan başka duyuracak da yoktur
Nasıl ki Yermük'ten ve Sıffîn'dan öncesi yoktur
Anladım ki mülk aslında ölmeden de fânîdir
Taklît üzere bana tamamlatan esâretindir
Aydınlık bir meşhedde ben tecellîye eriştim
Sana alçak ve yüksek olan ulemâyı geçtim
Bana gizli olan her şeyde tâat izhâr ettim
Kabahatli ve güzel tüm teklîfleri yüklendim
Anla ki senin dinin Allah'ın sana sırrıdır
İzhâr edilmemiştir o sisten gizli kalmıştır
[13a] Onu hangi şeye sunarsan onu aydınlatır
Kalbi içten içe yakansa ölümün sırrıdır
Kalplerin nihâyeti işitildiği ve gaypların şerefi üzerinde durulduğu vakit, Rabbânî sıfatlardan ve rûhânî sırlardan yana bu insani mülkiyetten çıkan şey görünür hâle geldi; taşınması gereken şeylerden korktum ve zulmetten (karanlıktan) sıyrılıp çıktım ve dedi ki:
"Ben sırrımı saklı tuttum, iş görünür hâle gelirse benim anlayışlarım son bulur.
Zira şeytan ancak İlâhî inâyetle tard olunur;
'Benim hâlis kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olamaz!' diye hayırla vasf edilmiş olunur. (Hicr: 42)
Ben teslim ettim ve bildim, şüphe duymaksızın da sana bildirdim."
Ben de dedim ki:
"Süregelen bu meşhed ve âlî makam, mânevî gıdâlar ve ferahlıklar zevâle ermesin; akşamda ve sabahta işin temkîni senin katına erişsin, İlâhî huzurda 'Nûn'la ilgili mânevî keşifler senden husule gelsin! Ben seni bu hasletler ve Hakk'ın öne geçirmiş olduğu yaratılışla tavsif ettiğim ve ayrıntıları sızdırdığım zaman, bil ki Allah-u Teâlâ şehâdet âlemine dönmemi murâd etti, hâlimin kaldığı şart üzere ve ziyadesiyle bana mukâbele etti.
Ne zaman ki varlığın nihâyetine kati bir delil bulunmaz, gâyenin herhangi bir kimse için gerçekleşmesi de mümkün olmaz, o anda Sübhân olan Allah'ın:
"Orada kendileri için diledikleri her şey bulunur. Katımızda daha fazlası da vardır." sözlerini tenzîh edip secde eder. (Kaf: 35)
O'nun mülkündeki irâdesini nüfûz ettiren bu makamla vasfedilir olma hâli husule gelince, O'nun duyurmasıyla himmetin tavsif edemediği şey de ziyâdeleşir, O'nun şu buyruğundaki irâdesine sığınır:
"Umulur ki Allah bir fetih getirir." (Mâide: 52)
O'nun ahdine bağlılık şart olduğu için de, Âyet'in diğer kısmında Sübhân olan Allah şöyle buyurmuştur:
"Veya kendi katından bir emir getirir." (Mâide: 52)
Refîkini ayırıp gayrıdan yüz çevirtmek suretiyle buluşma ve ilişme âlemine ulaştırmış, [13b] böylece kâinâtın hadiselerini bir yolda toplamıştır.