Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'dan kendisine bahşedilen hayırlar, tükenmeyen nimetler karşılığında, şükür nişânesi olarak namaz ve kurban ibadetlerini yerine getirmesini istemekte ve şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse Rabb'in için namaz kıl, kurban kes!" (Kevser: 2)
Sana Kevser'i bahşeden kerim Rabb'ine o nispette şükretmek üzere ihlâslı olarak kullukla meşgul ol, sadece O'na yönel! Müşriklerin sözlerine aldırış etme! Namaz kılmakla beraber Rabb'inin adına kurban da kes!
Sana kin bağlayanların sonunun ne olacağını biz daha iyi biliriz.
Müşrikler ıslık çalıp el çırparak ibadet ediyorlar ve putlara kurban kesiyorlardı.
Bunun için Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a sırf Zât-ı akdes'i için namaz kılmasını ve kurban kesmesini emir buyurdu.
Her ikisinin de şöhret için değil, Allah için halis niyetle yapılması gerekmektedir.
Allah için kılınmayan namaz, namaz olmayacağı gibi; Allah için kesilmeyen kurban da kurban olmaz.
Namaz şükrün bütün kısımlarını içine alan bir ibadettir, dinin direğidir.
Kurban ise, Allah-u Teâlâ'nın teşrî buyurduğu dinin nişanelerinden, yani belirgin işaretlerindendir.
Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini teselli etmek üzere beşeriyete şöyle ferman buyurmaktadır:
"Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan dil uzatan kimsedir." (Kevser: 3)
Habib'im! Hakkında söyledikleri aşağılayıcı sözler için üzülme, söylediklerine lâyık olanlar kendileridir, sen değil!
O iğrenç sözleri söyleyenlerin, ona karşı çıkarak yolunu kestiklerini zannedenlerin, onu sevmeyenlerin gerçekten de zürriyetleri kesilmiş, defterleri dürülmüştür. Şimdi kim anıyor onları? Bugün dünyanın hiçbir yerinde isim olarak Ebu Cehil, Ebu Leheb kullanılmaz. Tarihen sabittir ki asıl ebter İslâm düşmanları olmuştur. Soyu kesik olan, köksüz olan küfür ve şirktir.
Fakat Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in nam ve şânı, eşsiz hatırası bâki kalmıştır. Allah-u Teâlâ onu müminlerin babası yapmıştır. Nesl-i pâki, sülâle-i tâhiresi ise kerimesi Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz ile devam ettiği gibi, mânevî evlâdı mesabesinde olan ümmet-i muhteremesi Asr-ı saâdet'ten bugüne kadar asırlar boyu fevkalâde büyük sayılara ulaşmıştır. Kıyamete kadar da sürüp gidecek, getirdiği din ebediyen pâyidâr olacaktır. Yolunda ve izinde olanlar ahirette anlatılmayacak kadar büyük bir mükâfâtlara ereceklerdir.
Bu hitap bütün Ümmet-i Muhammed'e şâmildir. Allah'a dâvet edenin aslâ soyu kesik olmaz. Allah-u Teâlâ dilediğini saâdete erdirir, dilediğini dalâlette bırakır.