"Ruhta bereket; ruhun tekâmüliyetine vesile olur.
Vücuttaki bereket; Cenâb-ı Hakk dilediği kimsenin kalbine vüs'at, vücuduna âfiyet vermek suretiyle ömrünü bile uzatır, hayatını huzurla geçirir.
Malında bereket; ihsân-ı ilâhiye, ikrâm-ı ilâhiye, hazine-i ilâhiye... O mal harcanır harcanır, fakat bitmez. Allah'ımız her şeyimizde lütuf bereketini ihsan ve ikram eylesin."
•
"Yolumuz hiçbir şeyle mukayyed değildir. Fakat gönül sevdiğini görmek istiyor. Bu ise herşeyin fevkindedir.
Bunun sebebi, fakir der ki:
Kendimizi aldatmayalım. Eğer Hazret-i Kur'an'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın yolu üzerinde isek hâlimize şükredelim, Allah'ımızın hıfz-u himâyesini dileyelim, tasarrufunu bekleyelim. Şayet Hazret-i Kur'an'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın yolundan zerre kadar ayrılırsak o yol yol değildir. Yoldur amma boşluk yoludur. Bizi Allah'ımız onlardan etmesin.
Allah için birleşmekten büyük menfaat mı olur? Öz kardeşliğin O'nun yanında çok büyük kıymeti vardır."
•
"Siz duâ edin, benim bir gün tahsilim yok. Nasıl geldiyse öyle aktığı için O'nun kitabı olmuştur. Eğer tahsilim olsaydı, kendi bilgim karışabilirdi. Zannediliyor ki benim kitabım. Hayır! Allah'ımın bir ikramı, bir ihsanı... Onun için bir noktada "Lütfullah" diyorlar."
•
"Mükemmel ehlinde hiçbir bencillik yoktur. O Hazret-i Allah'ın lütuf nazarı ile bakıyor, bütün müslümanları kardeş olarak görüyor. Ne bir kimseyi kendisine çekmek ister, ne de dar kalıplara sığar.
Bütün yollar taslarını uzatsalar, o hiçbir kaba sığmaz. Fakat onun da tası yok.
Allah namına hareket eder, iş ve icraatını Allah için yapar. Hâlik ile meşguldur, halk ile değil."
•
"Allah-u Teâlâ'nın bir sevgilisini ziyaret edeceğimiz zaman, evvelâ Cenâb-ı Hakk'a sığınırız.
'Allah'ım! Bu zât-ı muhtereme karşı edebe mugayir olmayacak bir hâl bahşet. O hâl ile huzuruna gideyim.' diye niyaz ederiz, ondan sonra ziyaretimizi yaparız."
•
"Çorabınızdan başınızdaki takkeye kadar giyiminize çok dikkat edeceksiniz. Elbise, gömlek, kazak, çorap... Ya renkleri birbirine mutabık olacak veya zıt olacak. Giyeceği elbisenin rengi, deseni mevsime uygun olacak.
İhvan her hâl ve hareketi ile numune olacak. Attığı her adımda, yediği yemekte, giydiği elbisede, her hususta..."
"Bu takke tertemiz değil mi? Fakat hayır diyorum, biraz kirlenmiş diyorum, bunu değiştirirsem daha iyi olur diyorum.
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde:
"(Resul'üm)! Elbiseni temiz tut!" buyuruyor. (Müddessir: 4)
Çok ince bir husus. Elbisesini temiz tutmakla emrolunmasında; içi temizlemekten, dışı temizlemeye geçiş vardır. Çünkü içini temizleyen kişi, pisliklerden kaçınır. Din temizlik üzerine kurulmuştur.
•
"Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Efendilerimiz imametten, emanetten ve fetvâ vermekten çok kaçınmışlardır. Bir fetvâ veriliyor, binlerce, belki milyonlarca kimsenin mesuliyeti fetvâ verene yüklenir."
•
"Yol var insana muhtaç, yol var insan o yola muhtaç.
Kardeşler yolu anlayamıyor, bilmiyor. Kardeşler çalışıyor, cihad ediyor, fakat iç cihad yapmıyor. Dış cihad Allah'ın rızâsını kazandırır, iç cihad Hazret-i Allah'a yaklaştırır. İnsan kendi evinin ihtiyacı varken komşusuna yardım eder mi?
Böyle bir devir bir Resulullah Aleyhisselâm'ın zamanında geldi, bir de şimdi geldi."
•
"Bir kimse iman ile insaf ile bu kitabı okursa, vicdanına danışıp kararını verirse, bâtıl dinden dönüp Hakk dinine muhakkka ki girer. Bu sözü mühim bir yere koyun."
•
Her şeyin Hazret-i Allah'ın takdiri ile meydana geldiğine inanarak hakiki manada tevekkül eden bir mümin; O'na itimat edip, her işini O'na havale etmekle her türlü gam, keder ve sıkıntıdan uzak olur. Hakk'tan gelen her şeye severek boyun büker. O'nun her işinde hikmet olduğunu bilir. Sebeplere değil, sebepleri Yaratan'a bağlanır. Hiçbir arzu da beslemez. Her haliyle O'na sığınır ve her şeyi ancak O'ndan bekler. O'ndan başkasına asla iltifat etmez, meyletmez. Her halinin Allah-u Teâlâ tarafından görülüp, bilinmesini kâfi görür.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyruluyor:
"Allah kuluna kâfi değil mi?" (Zümer: 36)
Elbette kâfidir!
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, sıkıntıdan kurtarır." (Talâk: 2)
Allah-u Teâlâ bir diğer Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Allah size herhangi bir zorluk vermeyi istemez. Fakat O, temizlenmenizi ve üzerine olan nimetini tamamlamak ister." (Mâide: 6)
Allah-u Teâlâ'nın emirlerine riayet bir zorluk değil, bir nimet ve bir temizlenme vesilesidir. Bunu böyle bilmek lâzımdır. Nefsimize ağır gelmesi ise nefsimizin kötüye ve küfre meyâl olmasındandır. Nefis ve şeytan insana; kötüyü, pisi temiz göstermeye çalışır.
•
İslâmiyet bir lokma ve bir hırka ile yetinmeyi emreden bir din değildir. Meskenet ve tembelliği, dilenciliği, başkasına yük olmayı şiddetle yasaklamıştır. Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere bütün Efendilerimiz, büyüklerimiz çalışmayı ihmal etmemişlerdir.
Adem Aleyhisselâm buğday eker, onu hasat eder, harmanda döver, öğütür, un ve ekmek yapardı. İdris Aleyhisselâm terzi, Nuh Aleyhisselâm ve Zekeriya Aleyhisselâm marangoz, Davud Aleyhisselâm demirci, Peygamberimiz Resulullah Aleyhisselâm Efendimiz ise tüccar idiler.
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anh- Hazeratı'nın her birisi bir işle meşgul oldular. Çünkü kişinin yediğinin en temiz olanı, kendi kazancından olanıdır.
Hangi asırda yaşarsa yaşasın, kim olursa olsun, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in davetine uymayan, hafife alan kimseler apaçık dalâlet içindedir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Allah'a çağıran Muhammed'e uymayan kimse bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakamaz. Kendisinin O'ndan başka dostları da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler." (Ahkâf: 32)
Bu durumda olanların sapıklık içinde oldukları kimseye gizli değildir.
•
İslâm'ın nezafetine dahil olmak, karanlıklardan kurtulmak sâlih amel işlemekle mümkündür. Kur'an-ı kerim'de doksana yakın Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ; "İman edip, sâlih amel işleyenler" şeklinde buyurarak "İman" ile "Sâlih amel işlemeyi" bir arada zikretmiş, sâlih amel işleyenlere mükâfatlarını sonsuzca ihsan ve ikram ettiğini beyan etmiştir.
"İman edip, sâlih amel işleyenlere gelince; Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecektir." (Âl-i imrân: 57)
•
Herkesin imanı, amel ve ibadeti nispetindedir. Amel bu kadar önemli olup imanın alâmetidir.
Kimisi "İman ettim" der, hiçbir ameli yoktur. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, taharet bilmez; ismi müslümandır. İslâm'ın nezafetinden, aydınlığından, medeniyetinden de nasibi yoktur.
Bir de münafıklar vardır ki;
"En iyi müslüman benim!" der, dış görünüşlerine bakınca aldanırsın. Ancak münafıktırlar, kâfirden daha beterdirler.