Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (34) - "Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol!" - Ömer Öngüt
"Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol!"
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (34)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Ağustos 2013

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (34)

"Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol!"

 

"Kabirde sorulacak sualleri önceden ezberlemek lâzım mıdır?" diye soran bir kardeşimize cevaben şöyle buyururlar:

"Hareket ve davranışlarımızda şu hususlara dikkat etmemiz gereklidir:

1-) HİMMET-İ VECHİLLÂH: Yapacağımız bir işe bakacağız. Hazret-i Allah'ın rızâsı var mı? Varsa gir, yoksa girme.

2-) ŞEVK-İ BİLLÂH: Daima kalp yoklanacak. Benim muhabbetim nerede? Masivada ise istiğfar edilecek. Muhabbette ise şükredilecek.

3-) FİRÂR-I İLALLÂH: Hazret-i Allah'a doğru koşmak. Başına gelen her şeyde Allah'a sığınılacak. Kimseye istinad edilmeyecek.

Hazret-i Allah bu durumda olan kullarına bilmediğini öğretir. Bütün gaye Rızâ-i Bari'ye nail olabilmekte.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini ehl-i kuburdan (kabirde imiş gibi) say!" buyuruyorlar. (Tirmizî)

Bu Hadis-i şerif çok incedir.

"Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol!"

Yani o hale bürün. Garip azmaz, taşmaz. Hakaret etmez. Garip insanın hiçbir şeyi olmaz. Malı olmaz, mülkü olmaz, varlığı olmaz.

Mürid hâl ile garip olacak, gariplik hâli takınacak.

Dervişlik işte budur. Bu sayede birçok fırtınalardan kurtulunur. Halk arasında garip hali yaşayacak.

Mürid mürşidlik isteyemez. Mürid "Yolcuyum!" diyecek. Fakat; "Âlem-i seyirden, ebedi âleme gidiyorum" demeyecek. Belki; "İstanbul'dan Ankara'ya gidiyorum, Düzce'de durdum!" diyecek. Hayat o kadar kısadır.

Mürid kendini kabire girmiş gibi görecek. Kabir halini yaşamış ve kabirden gelmiş olarak kendini görecek. Daha dünyada iken kapı eşiği olup kabire yatacak.

Dervişliğin (d)sine sahip olmayan adam, mürşidlik iddiasında bulunuyor. Dünyadan geçmedikçe hakikata giremez (d)si bu, (e)si... Dünyadan geçmedikçe erişemez. Şehveti terketmedikçe hakikatin kokusunu bulamaz. Bu devirde dervişliğin (d)si kalmadı.

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerimiz şöyle buyuruyorlar:

"Şeyhimi özledim. Dağ bayır aşarak, dikenliklerden taşlıklardan geçerek kapısına vardım. Kapıyı çaldım. İçeriye girdim. Evin iç kısmından Şeyhim Emir Külâl -kuddise sırruh- Hazretleri'nin sesini duydum: "Kim o gelen?" diye sordular. "Bahaüddin" denince, "Atın dışarıya!" buyurdular. Dışarıya atıldım ve kapı da yüzüme kapatıldı.

Nefsim bu durumdan üzülerek serkeşlik yapmak istedi. Ben de onun kulağını çektim ve dedim ki 'Ey nefis! Şeyh ne yaparsa haklıdır, ben bu yolu Allah için kabul ettim.' Başımı eşiğe koydum, sabaha kadar kaldırmadım. Ertesi günü Şeyh Hazretleri sabah namazına çıkarlarken ayaklarını uzattılar, boynuma bastılar. 'Kim bu?' dediler. 'Bahaüddin' denince, ellerini uzattılar, beni kaldırdılar, içeriye götürdüler. Su ısıttılar, dikenleri bir bir elleriyle çıkardılar. Sonra üzerlerindeki hil'at-ı şerif'i çıkarıp sırtıma giydirdiler ve: 'Oğlum bu hil'at sana yakışır.' buyurdular.

Şeyhimin o hali ile benim o halim hiç gözümün önünden gitmiyor. Şimdi biz de her sabah evden çıkarken böyle mürid arıyoruz amma, şimdi zaten mürid kalmadı ki, hepsi şeyh halife oldu."

Bu yol Hazret-i Allah'a varır, Hazret-i Allah'ın yoludur. Ne Ahmed'in ne Mehmed'in. İnsan Hakk'ın huzurunda ne yolla varacak bunu düşünsün. Ahmed'in malını benim diyemiyorsun ki, Hazret-i Allah'ın malını benim diyebilesin!

"Rahmetine vesile, sevdiğini sevmektir. Gadabına vesile, sevmediğini sevmektir.

Cenâb-ı Allah'ın, sevdiğinin üzerinde tecelliyatı vardır. Onu Allah için sevmek Allah'ın rızâsına vesile olur.

Çok sevdiğiniz bir insanın kelbini bile seversiniz. Sevmediğiniz kimsenin de hiçbir şeyini sevmezsiniz. Cenâb-ı Allah'ın sevmediğini sevmek, sevgisizliğe sebep olur. Dostunuz bir düşmanınızla gezer-dolaşırsa, o dosta olan muhabbetiniz azalır.

Sevenleri sevmekte cidden büyük esrar vardır. Mesela sevdiğimiz bir insanın yanında hiç görmediğimiz tanımadığımız bir insanı görürsek, onu da seviyoruz. Fakat dostumuzu hiç sevmediğimiz bir düşmanımızın yanında görürsek, ona karşı buğzediyoruz.

Mevlânın dostunu Mevlâ için seversek, belki de hiç beğenilecek tarafımız olmadığı halde, Mevlâ bizi onun yüzü suyu hürmetine sever.

Lakin belki ufak-tefek küçük amellerimiz de olsa, Hazret-i Allah'ın sevmediği bir kimse ile ünsiyet edip muhabbet edersek, muhakkak ki muhabbetini bizden kesiverir.

Bu ölçüyü sıkı tutalım inşallah."

"Yorgunluğumuz, "Ah!" olsa da, O'nun için olsa, nefis araya girmese..."

"Herkesi hoş, herkesi haklı görmek lâzım. Böylece nefsimizi haksız çıkarmış oluruz. Çünkü en büyük haksızlığı yapan nefsimizdir. Ona paye vermemekle rahat etmiş olacağız!"


  Önceki Sonraki