Mübarek isimleri "Abdullah"tır, "Ebu Bekir" ismi onun künyesidir. "Sıddîk" ve "Atik" lâkapları ile de tanınır. Babasının adı Osman olup, Ebu Kuhâfe künyesi ile tanınmıştır. Annesi ise Selma Ümmül-hayr'dır.
Resulullah Aleyhisselâm'ın doğumundan iki yıl sonra dünyaya gelmiş, ahirete intikallerinden iki yıl sonra da vefat etmiştir.
Hazret-i Allah'ın Nur'u kendisine; "Ben Allah'ın Resul'üyüm, seni Allah'a kulluğa davet ediyorum." buyurduğu ve sözünü bitirdiği anda müslüman olmuştu. Onun hidayete ermesine fevkalâde sevinen Resulullah Aleyhisselâm:
"Ebu Bekir'den başka, İslâm'a davet ettiğim herkes bir tereddüt geçirdi. Ebu Bekir ise ne durakladı, ne de tereddüt etti." buyurmuştur.
Bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Eğer kendime bir dost edinmiş olsaydım, mutlaka Ebu Bekir'i dost edinirdim. İyi bilin ki, sizin arkadaşınız Allah-u Teâlâ'nın dostudur." (Tirmizî: 3662)
Risaletten önce o Nur'un en sâdık dostu idi. İslâmiyet'ten sonra en aziz arkadaşı, en fedakâr ve vazifeperver yardımcısı, peygamberlik sırlarının en samimi mahremi, kudsî emanet yönünden sırdaşı, cemâlinin ve kemâlinin aynası oldu.
Ebu Bekir Sıddîk -radiyallahu anh-; Resulullah Aleyhisselâm'ın dâvetini ilk kabul eden, vefatına kadar da yanından hiç ayrılmayan, İslâm dini'ne büyük hizmetler yapan, yüksek seciye sahibi bir zât-ı âli idi.
Haiz olduğu bu yüksek rütbe o derece şâyân-ı gıpta idi ki; Resulullah Aleyhisselâm bir şeye gücendikleri veya müteessir oldukları zaman, Ebu Bekir -radiyallahu anh- gelecek olsa, derhal tebessüm eder ve üzüntüleri hemen giderdi.
Hadis-i şerif'lerinde:
"Ebu Bekir benden, ben Ebu Bekir'denim. Ebu Bekir dünya ve ahirette benim kardeşimdir." buyurmuşlardır. (Tirmizî)
Ashâb-ı kiram arasında yeri daima muhafazalı idi. Henüz gelmemişse boş bırakılır, oraya kimse oturmazdı. Resulullah Aleyhisselâm mübarek yüzünü ona çevirir, ona bakarak konuşur, birçok hususlarda onunla istişare ederdi.
Resulullah Aleyhisselam'ın kemâl ve faziletinden en çok feyz alan zât şüphesiz ki odur. Hazarda ve seferde onunla en çok düşen ve kalkan o idi. Hicrette refakat etti. Bedir, Uhud, Hendek, Huneyn savaşlarında, Hudeybiye'de ve Mekke'nin fethinde o Nur'u bir an bile yalnız bırakmadı, hepsinde de canını siper ederek mücadele etti. Kalbinde ve kesesinde nesi varsa onun yolunda harcadı. Kızı Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ-yı nikâhlayarak daha da yakın oldu.
Resulullah Aleyhisselâm onun hakkında:
"Peygamber hariç, Ebu Bekir herkesten hayırlıdır." (C. Sağîr)
Buyurduğu gibi diğer Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyururlar:
"Ebu Bekir'in imanı, âlemlerin imanı karşılığında tartılmış olsa, onlardan ağır gelirdi." (Beyhakî)
"Nebi ve Resul Peygamberler müstesnâ oldukları halde Ebu Bekir ve Ömer cennette bulunan bilcümle kâmillerin seyyididirler." (Tirmizî)
Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra imanda, amelde, ihlâsta, ahlâkta insanların en büyüğüdür. Onun imanı İslâmiyet'in temel taşıdır.
Bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:
"Muhakkak ki Allah-u Teâlâ beni dört yardımcı ile destekledi. Gökte olan ikisi; Cebrâil ve Mikâil'dir, yerde olan ikisi; Ebu Bekir ve Ömer'dir." (Taberâni, C. Sağir)
Başka bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
"Şüphesiz ki Ebu Bekir cennet ehli arasında semada süreyya yıldızı gibi parlaktır." (Tirmizî)