Kimi insanlar vardır değersize değer verirler değerden düşerler, kimi insanlar da vardır değerliye değer verirler ve değer bulurlar. İnsanlar için geçerli olan bu keyfiyet O'nun inşa ettiği cemiyet için de geçerlidir. Kıymeti hesapsız derecede yüksek olan kişiler gibi maddi-mânevi varlıklar da dünya ve içindekilerden daha fazla kıymet ifade ederler.
Kâbe-i Muazzama, Ravzâ-i Mutahhara, Kudüs-ü Şerif bunlardandır. Memleketimizin üzerinde emanet olarak barındırdığı camilerimiz, ata yadigârı eserlerimiz, anamızın başına ince el işlemeleriyle bezeyerek taktığı örtü, dedelerimizden kalan bir mezar taşı, asırlardan bugüne bir şeyler anlatmaya çalışan birkaç satırlık yazı, kitabe ve buna benzer değerlerimiz ne kadar kıymetlidir değil mi?
Kimi insanlar ellerindeki kıymetleri kaybettikten sonra anlıyor, eline geçirmek için neleri varsa feda edecek hale gelmektedir. Ömür, sağlık böyledir.
İslâm ise hayatımızın esası, anlamı, gayesi ve tek hedefidir. İslâm'ın esası Kur'an-ı kerim ve onun özü de Hazret-i Peygamber Efendimiz'dir.
Kur'an-ı kerim, "Büyük Allah'ın büyük sözüdür."
Bununla ilgili çok güzel bir hikâye arz edeceğiz.
Rusya'da komünizmin cemiyeti köleleştirmesinden sonra müslümanlar üzerinde baskılar alabildiğince artmış, değil dini emirleri yaşamak, anlatmak bile imkânsız hale gelmişti. Ama her şeye rağmen müslümanların gönüllerinden "Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v.), İslâm ve Kur'an" lafızları sökülüp alınamamıştı.
Değerli dostumuz, ağabeyimiz, Kerkük Türkleri'nin has evlatlarından olan Dr. Mehmet Bey hikâyeyi bize anlattı, biz de imanlı gönüllere arz ediyoruz:
Mustafa Dede, ne Türkçe okuma-yazma bilir ne Arapça'dan haberi vardır. Dinini bildiği kadarıyla gizli gizli yaşar, camiye gitmek zaten yasaktır.
Bir yolunu bulup, torunları Hasan ile Hüseyin'i, Mısır'a İslâm'ı iyi öğrensinler ve milletimize hizmet etsinler diye göndermiş. Bu gençler dedeleri Mustafa'nın hikâyesini bizim doktor abimize anlatıyorlar.
Gün gelmiş ecel Mustafa Dede'nin kapısını çalmış ve ruhunu teslim etmiş. Mezarı kazılmış, müslümanlar Mustafa Dede'yi son yolculuğuna uğurlamak üzere toplanmışlar. Torunları da orada.
Bir de ne görsünler? Nereden geldikleri bilinmeyen bembeyaz kuşlar mezarın üzerinde dolaşıyorlar ve Mustafa Dede'nin vücudundan da misk gibi kokular saçılıyormuş... Millet şaşkınlık içinde bu kuşları seyretmişler ve bu kokulardan ciğerlerine kadar çekivermişler. Topluluk dağıldıktan sonra nereden geldiği bilinmeyen bu beyaz renkli kuşlar geldikleri meçhul yere uçuvermişler.
Torunlar bu olaya şahit olunca ninelerine "Dedemiz ne yapardı." diye sormuşlar. Nineleri de dedelerinin hikâyesini şöyle anlatmış:
Mustafa Dede'nin köyünde sadece bir Kur'an varmış. Zira komünist Rus zulmü var. Kur'an-ı kerim her gece kura ile bir evde kalıyor. Gizlice evlere götürülüyor, evdekiler bu eşsiz kitabı öpüyorlar, kokluyorlar, bağırlarına basıyorlar, başlarının üstüne koyuyorlar. Okuyabilenler gizliden gizliye okuyorlar, hatim etmeye çalışıyorlar. Kur'an'ın girdiği evlerde tam anlamıyla bir bayram, şenlik oluyormuş. İnsanların en huzurlu olduğu anlar Kur'an'ın onların evlerine girdiği anlarmış.
Mustafa Dede ise kuranın kendisine çıktığı günlerde okuma-yazması olmadığı halde Kur'an-ı kerim'i eline alıyor, Fâtiha Sûresi'nden başlayarak mütebaki sûrelerin âyetlerinin üzerinde işaret parmağını her kelimenin üzerine koyarak sadece; "Büyük Allah'ın büyük sözü" cümlesini söyleyerek sabaha kadar kendince hatim ediyormuş.
Bunu duyan torunları çok mahzuz olmuşlar.
Bu kitaba inanan, onu aziz tutan, emirlerine sarılan herkes kazanıyor, düzeliyor, güzelleşiyor, insanlaşıyor.
•
Bir başka gurbet elde yaşanan Kur'an sevgisinin tezahürünü de anlatmak istiyoruz.
Bugün bağımsız olan Makedonya'nın dağlarında kurulu bir Osmanlı-Türk köyünde Müslümanlar Sırp, Hırvat, Makedon zulmüne maruz kalmışlardı.
Bu köy; aynen Anadolu'daki dindaş-soydaşlarının hayatının bir benzerini yaşamaktadırlar. Giyim-kuşam, tavır, şekil, günlük hayat, kurallar birbirine benziyor.
Koskoca köyde dört adet Kur'an-ı kerim varmış. Bu dört kitap orada da her eve bir bir giriyor, hane hane gezdiriliyor. Girdiği evde hayat değişiyor. Hane halkı Kur'anı kerim evlerine geldi diye bayram ediyolar, büyükler küçükler tarifsiz bir mutluluğu tadıyorlar, Kur'an-ı kerim'in etrafında pervane oluyorlarmış. Dört adet Kur'an-ı kerim bu köyün en kıymetli hazinesi imiş.
•
Bolluk ve rahat zamanlarında değeri ve kıymeti bilinmeyen değerlerimizin, her an değerini bilebilmek ümidiyle...