Efendimiz, imamımız, kudretlimiz; âlemin imamı, incelikleri tahkîk eden kâmil ârif, Şeyh Muhyiddîn Ebû Abdullah Muhammed İbn-i Muhammed bin Ali bin Muhammed İbnü'l-Arâbî et-Tâî el-Hâtemî el-Endülüsî -radiyallahu anh- onu arzedip, Cûd ve Kerem sahibi olan yolun nurlandırıcısına sülûk etmesiyle, onu tahakkuk ettirerek şöyle buyurdu:
İlâhî, en büyük makâm; sana karşı hamd eylerim!
Zîrâ kederde mutluluğu, sevinç ve sürûru gösterdin
Beni rahatlatıp şaşırtacak şeye, nasıl kavuşabilirdim?
Boyun eğdirip kalbe ondaki ululuğu sezdirdin
Onun varlık denizini bana bulup keşfettirdin
Acâip hakîkatlerle kalbimi şaşkına çevirdin
Öyle ki, apaçık bir Nûr artık benim önümde idi
Henüz mevcut olmayan cisimlerin cevheri üzereydi
Beni şaşkına çevirense cismî nur değildi
Kalpteki Nûr'un keyfiyeti beni şaşkın etmişti
Hem bana onun yüzünü keşfettirip gösterdi
Tecellîsinin nûru onu kâim eyledi
Sabredip işin aslını anladım ey yiğit!
Bilenin bildiğini halk hiç farkeder mi?
İlmi erişen bilir ki Zât'ın varlığı yücedir
O'nun katındaki 'Fasl" ve "Fasl-ı kadîm"dir
Rabb'im bana bir haberciyle iletti
Keremli Hatmü'l-evliyâ'nın tayînini
Dedim: "Beyt sırrı, bana onun makâmını vasfet!"
"Hakîm'in onu hakîm olarak seçmesidir!" dedi
[4] "Onun Hatm'ini göster!" dedim, hitâbı sertleşti
Hatm'ini göremeyince devamı da gelmedi
Dedim: "Onun vaktine kalan onu görecek midir?"
"Elbette! Onun hakkındaki emir çok geniştir!"
Hiçbir ârif yoktur ki, Hatm ona sır olmasın
Ona müyesser olunca da onu gizli koymasın
Tirmizî de onun Hatm'ine işâret etmişti
Görmese bile kalben onu tasdîk etmişti
Sıddîk bile kendi devrinde ona erişemedi
Batı semâsının güneşi dahî onu göremedi
Zevkini alır, lâkin müşâhede akıllarladır
Zirâ gizli olan her şey görünürlüğe böyle ulaşır
Süreyyâ'ya kavuşarak sırları aydınlatır
Yıldızların en parlak olanına dayanır
Bazen aylar ve güneşler tavrından ötede olur
Kendilerine elzem bir makam yanında bulunur
Bazen onun görüntüsü onların üzerine yansır
Kalabalık hidâyet yıldızları onlardandır
Zâtı gözden gizli olan kimse ancak Sübhân'dır
O'nun tecellîsinin nûru O'ndan yayılır
Lâkin üslûbu idrâk etmeyen de zemmedilir
Zira tertemiz bir hayatı nasıl kirli görebilir?
[7a] Bizdekilerden beş şahsın beşi de beştir
Varlığı ayakta tutmak onlarla görülen iştir
Nitekim bir kimse der ki; kırklar nihâyettir
Söylenen o doğru söz onlar için geçerlidir
Sekizden ziyâdesiz haberler verilir
Ferd (teklik) yolu, kavmi ona iletir
Onların bilmedikleri arzdaki yedilerdir
Sekizler ise yürüyen yıldızlara eşdeğerdir
Zamanın "Hâ"sının ölümü iki yönden sana özürdür
Şiddetlerin kâim oluşu fâ-i medlûldür
Yedi âlim ve insanlar gaflettedir
Hilmle işlerini tedbîr etmek üzeredir
Andıkları isim yeşil bir bahçededir
Müminlere karşı çok merhametlidir
Ondan başkası olmadığını tedbîrle tahsîs eder
Çiçekler açar o an hoş rüzgârlar eser
Görür ki câhil işini yürütür olmuş
Davâlar çoğalmış, zelîl hileye yol bulmuş
Zâhiren de kalben de ondan yüz çevirir
Ulu emre rehber olur, gayrete gelir
[5] Gününden yarım saat bile kalmayınca
Düğümleri çözer diğer saate varınca
Adâlet dalı durduktan sonra yine sallanır
Yerdeki kurumuş bitkiler yeniden canlanır
Allah adâletini, doğuda ve batıda açığa çıkarır
Zira müminlere imam bir şahıs olarak atanır
Sonra gösteren kişiyle Hakk'a namaz üzere olur
Zarar görmez hâleti yine düzgün olur.
(*) İlk rakam eserin Süleymâniye Kütüphânesi, Şehid Ali Paşa, nr.: 1287'de kayıtlı nüshasının varak numarasını, ikinci rakam ise 1954 Mısır basımındaki sayfa numaralarını göstermektedir.