PKK terörünün bitirilmesi gayesiyle başlatılan süreç devam ediyor. Bu arada yaşanan olumlu-olumsuz gelişmeler etrafındaki tartışmalar da büyüyor. Terör ve fitne çıkartanların geldiği konum sebebiyle ortaya çıkan manzara birçoklarını üzse ve endişelendirse de, sürecin sonunun memleket menfaatine neticelenmesi için, memleketin selamati için dua ediyorlar.
Bu arada bulanık suda balık avlamaya çalışanlar da eksik olmuyor.
Ertuğrul Özkök 23 ve 24 Nisan tarihli yazıları ile bu tanımlamayı hakedenlerden.
Aslında Özkök eski konumunu ve itibarını çoktan kaybetmiş bir yazar artık. Ancak temsil ettiği zihniyet ve kendi bireysel gazetecilik tarihinde intisab ettiği ve çıkarlarını savunduğu gruplar dikkate alındığında onun şahsında dile gelen görüşlere cevap vermek de bir zaruret oluyor.
Ertuğrul Özkök 23 Nisan tarihli yazısında -muhtemel tepkileri azaltmak için olsa gerek- bölücü yahut Kürtçü sayılabilecek fikirlerini Türkçülük vurgusu ile pazarlıyor. "Milliyetçilik" gibi bir altyapısı olmadığını bildiğimiz Özkök bu vurgunun ardından engin (!) fikirlerini kamuoyuna ifşa ediyor:
"- KÜRTLERİN AYRILIK SÜRECİ başlamıştır.
"Türklerle birlikte büyüme" tezi fena halde duvara toslamış, tam aksine "Kürtlersiz büyüme" tezi toplumun daha geniş bir kesiminde taraftar bulmaya başlamıştır.
- BİRLİKTE YAŞAMA AZMİ Toplumun birlikte yaşama psikolojisi hızla tersine dönmektedir.
"Bölünme paranoyası" birçok Türk'ün kafasından çıkmıştır. "Barışçı bir ayrılık" fikri toplumda hızla yayılmaktadır. .....
- GÜNEYDOĞU GERÇEĞİ İstediğiniz kadar aksini kabul ettirmeye çalışın, Nevruz günü Abdullah Öcalan'ın verdiği mesajla birlikte, Güneydoğu Anadolu artık bir "Kürt federasyonudur".
İdari açıdan böyle bir ismin konulup konulmaması hiçbir şeyi değiştirmez.
Hem oradaki Kürtler, hem de Türkiye'nin geri kalan kısmındaki Türklerin kafasında "manevi federasyon" duygusu oluşmuştur.
- BU DUYGU DEĞİŞMEZSE Bu psikoloji geri çevrilemediği takdirde, Türkiye'nin geri kalanını manen toksike etmeye devam edecektir. ....
O nedenle ayrılık dahil, en gerçekçi ve kalıcı barış yöntemini tam da şu günlerde bütün açıklığı ile konuşmakta yarar var.
Ailelerde olduğu gibi, toplumlarda da "dostça ayrılık" bazen iki tarafa da en büyük yararı sağlayan çözüm olabilir....." (Ertuğrul Özkök, 23 Nisan 2013)
Ertuğrul Özkök Türkçülükten dem vurarak Federasyon fikrine zemin hazırlıyor. Hatta daha da ileri gidiyor, federasyon fikrinden dem vururak "Ayrılık" fikrini dile getiriyor. Hem de bu fikri "Türklük" peşinde olanlara malediyor. Etkili bir taktik.
Küresel sermaye tabir edilen cemaatin Türkiye'deki uzantıları öteden beri ayrılık fikrine teşne vaziyette. Bu cemaatin müntesiplerinden olan Özkök'ün bahsettiği Türkler de bunlar olsa gerek. Çünkü onlar için para her şeyden önemlidir. Zaten bunların bizim tarihten gelen devlet geleneğimiz ve felsefemizle pek alâkaları da yoktur. Zira bu geleneği ve felsefeyi özümsemiş bu milletin hiçbir ferdi Özkök'le aynı fikirde değildir, olması da mümkün değildir.
Özkök "Sosyolog" kimliği sebebiyle bu konularda ahkâm kesmeye kendisini ehil görebilir. Veyahut bu kimliği ile yaptığı gözlemleri rahatsız edici bir üslupla da olsa kendince göstermek istediğini iddia edebilir.
Fakat üzülerek belirtmek gerekir ki, "Batı" dediğimiz blok geliştirdiği bilimleri -özellikle de toplumsal bilimleri- insanlığın menfaati için kullanmak yerine kendi menfaati için kullanmayı yeğlemiştir. "Sosyoloji" bu uğurda en acımasız şekilde kullanılan bir bilim dalı olmuştur. İç karışıklıklar, hükümet darbeleri, bölgesel gerilimler bu ilim dalları kullanılarak dizayn edilmiş, kendilerine rakip gördükleri milletlerin toplumsal ahlâkı ve meziyetleri bu ilim dalları kullanılarak imal edilen gayr-i insanî psikolojik bombalarla imha edilmek istenmiştir.
Ancak kendisini ve fikriyatını "Batı" cephesinde konumlandırmış kimseler "Batı"nın bu acımasız yüzünü görememişlerdir. Çok defa farkında bile olmadan "Batı"lıların güdümünde fikir ve icraat yürütmüşlerdir. ("Batı" kavramını bizzat batılıların söylediği gibi "Hıristiyan ve Yahudi kökenli bir medeniyet" olarak kullandığımızı belirtmek isteriz. Meselâ Almanya Başbakanı Merkel böyle bir açıklamayı AB'nin kuruluşunun 50. yıldönümü münasebetiyle yayımlanan Berlin Bildirgesi'yle ilgili törende yaptığı konuşmada söylemiştir.)
Özkök 24 Nisan tarihli yazısında da tartışmaya devam ediyor. Eski bakanlardan Işın Çelebi'nin Fırat ve Dicle'nin önemini vurgulayan ve Türkiye'nin bütünlüğüne dönük bu tartışmaya atıfla "TÜRKİYE BÖYLE BİR FİKRİ TARTIŞMAYA BİLE AÇAMAZ." diyen yazısını alıntıladıktan sonra şöyle söylüyor:
"Işın Çelebi "Tartışılamaz bile" diyor ama ben kendi içimde tartışmaya başladım bile.
Evet, açık açık "dostça ayrılıktan" söz ettim. ......
- ALTI: O nedenle, ya dostça ayrılık, ya da federatif bir model üzerinde düşünmek daha gerçekçidir...." (Ertuğrul Özkök, 24 Nisan 2013)
Özkök farkında mı bilmiyoruz, ama sanki ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışır bir üslup kullanıyor. Ayrılığı gösterip federasyona razı olalım diyor. Önceki yazısında da "Anadolu artık federasyondur" diyor. "Oldu-bitti" demeye getiriyor.
Dikkat ederseniz bir federasyon tartışmasıdır gidiyor. Amerikan düşünce kuruluşlarının ve küresel sermaye cemaatinin desteklediği bu fikri, tesirinde kalıp makbul görmeye başlayanlara şunları da hatırlatmak isteriz:
Bir defa eski çağlarda imparatorlukların eyalet sistemi ile yönetilmesi bir zorunluluktu. Buharlı ve zırhlı gemilerin 19. asırda, telgraf ve demiryolunun 19. asrın ikinci yarısında hayatımıza girdiği gerçeğini düşündüğümüzde bu zamana kadar hemen tüm tarih boyunca iletişim ve ulaşım eski çağ yöntemleriyle yapılıyordu. İstanbul'dan kalkan ordu sefere çıktığı zaman aylarca yollarda yürüyordu. Hac kafileleri 6 aya kadar süren uzun yolculuklar yapıyor veyahut İstanbul'a gelip gemi ile bir iki ay süren bir yolculuğa katlanmak zorunda kalıyordu. Böyle bir çağda bugün herbirisi koca birer ülke olan o kadar geniş bir coğrafyayı idare etmenin başka bir yolu olmadığını görürsünüz.
Aslına bakılırsa o günkü eyalet sistemi ile bugünkü vilayet sistemi arasında çok da fazla bir fark yoktu. O sistemde de valiler merkezden atanırdı. Merkezî yönetim bugünkü Türkiye'nin merkezî yönetimi kadar eyaletler üzerinde söz sahibi idi. Ancak yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve ulaşımdaki teknolojik yetersizlik eyaletlerin daha özerk hareket etmesini zorunlu kılıyordu.
Osmanlı gibi imparatorluklarda eyaletlerin, fethedilen ülkelerin merkeze bağlılıklarını sağlayan en büyük amil; kuvvetli bir ordunun varlığı idi. Zira başkaldırmaya cesaret eden herhangi bir vali veyahut prens bu hareketinin mutlaka cezalandırılacağını bilirdi. Ordunun gelmesi üç-beş ay sürse de mutlaka gelir ve gerekli cezayı verirdi. Ordusu bu kudrete sahip olmayan bir devletin imparatorluk olması tahayyül bile edilemezdi. Nitekim Osmanlı, yeniçerileri ortadan kaldırıp yeni bir ordu kurmak gibi bir yola girdiği dönemde yaşanan tehlikeli zafiyet devrinde Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın ordusu Kütahya'ya kadar gelmiş, Osmanlı ancak dış destekle ve Mısır'da Kavalalı Hanedanı'nı kabul etmek gibi büyük bir tavizle bu tehlikeden kurtulabilmişti.
Amerika'yı örnek verenlere de Amerikan iç savaşını hatırlatmak isteriz. 1865 yılına kadar 5 yıl devam eden bu kanlı savaşın sebebi köleliğin kaldırılması olarak gösterilir. Görünür sebep bu olsa da esas sebep iyice ayrışan ekonomik farklılıklardı. 1860'da 11 Güney Eyaleti bağımsızlığını ilan edince başlayan ve beş yıl devam eden savaşta o günün 30 milyonluk Amerika'sında her iki taraftan toplam 600.000 asker öldü.
Amerika'da birlikten ayrılma fikri hâlâ ölmüş değil. Güney eyaletlerinde eski konfederasyon bayrağına ilgi gösteren bir kitle var. Hatta bazen resmi kurumlarda bile bu bayrağın kullanılması Amerikan iç kamuoyunda yankı buluyor. Yine Obama'nın ikinci sefer başkan seçilmesinden sonra 15 eyalette birlikten ayrılmak için başlatılan imza kampanyalarına binlerce insan destek verdi. Kaldı ki Amerika'da eyaletler bir araya gelerek birlik kurdular. Avrupa'da da öyledir. Hiçbirisi bizim gibi tersten gitmeye çalışmadı.
Örnekler çoğaltılabilir.
Binaenaleyh hiçbir Türk bütünlükten taviz vermeyi düşünmüyor. Tarihten gelen devlet geleneği ve felsefesi kültür genlerine işlemiş bu milletin böyle bir şey düşüneceğini zannedenler hesap hatası yapıyor.
Ancak bazıları bu propagandaların etkisiyle federasyon fikrine sıcak bakıyor. Bu fikri bütünlükten taviz olarak görmüyor. Oysa bu fikrin daha önce de muhtemel vesilelerle belirttiğimiz önemli sakıncaları vardır. (Burada maksadımız; isme takılmak değil, bu isim altında yeşeren hatalı fikirleri ortaya çıkarmaktır.) Özetle;
1. Uygulanmış ve muhtemel zararları tecrübe edilmiş bir sisteme dönmeyi düşünmek büyük bir risktir.
2. Yerel polis, belediye zabıtası vs. gibi hangi isim altında olursa olsun devletin güvenlik güçlerinden, ordusundan ve polisinden hariç alternatif yerel bir silahlı gücün oluşturulmasına kesinlikle izin verilmemelidir. Hele ki PKK gibi bir tecrübe varken böyle bir şeye izin vermek tarihin affetmeyeceği bir hata olur.
3. Özkökün de bildiği gibi "Psikoloji" bazen realitenin önüne geçer. Ayrılık tartışmalarının bu kadar aşikâr yapılabildiği bir ortamda bugünkü üniter yapı muhafaza edilerek dahi "Federasyon" isminin kullanılması, kafalara "Ayrılık mümkündür, yolu açılmıştır." fikrini sokacaktır.
4. Valilerin merkezden atanması yetkisinden feragat edilmesi akla dahi getirilmemesi gereken bir konudur. Osmanlı sultanları son devirlerde büyük badireler altında mecbur kaldıkları için benzer tavizler verdiler. Bu durum Osmanlı'nın sonunu değiştirmedi. Biz bu iyi durumumuzda niye böyle bir taviz verelim?
5. PKK'yı hak aramak için silahlı terörü seçmiş bir oluşum gibi görmek büyük hatadır. PKK Hariciler gibi, Sabbahiler gibi bölücü zihniyetli, ideolojik bir örgüttür. Bu örgütün parti vs. bir isim altında, siyaset vb. maskeler altında yaşamasına, yeşermesine izin verilmesi mutlaka ilerde başa bela olmasına sebep olur.
6. Osmanlı gibi genişlemeyi düşünüyorsak, bunun yolları var. AB örneği var. Mutlaka bir isim ve sistem kurmamız lâzım diye kendimizi kasmamıza, gereksiz tavizler vermemize hiç gerek yok.
Binaenaleyh; daha önceki dönemlerde yaşadığımız örneklerde (sağ-sol; laik-antilaik) olduğu gibi; toplum mühendislerinin bugünümüzü de yönlendirmesine izin vermeyelim.