Mekke-i mükerreme döneminde nâzil olmuştur. Yedi Âyet-i kerime, yirmi beş kelime ve yüz on beş harften müteşekkildir.
Son Âyet-i kerime'deki "Mâûn" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.
Bu mübârek Sûre-i celîle'de ahiret gününü yalanlayan, kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen müşrikler; yaptığı işlerle Allah-u Teâlâ'nın rızâsını gözetmeyen, gösteriş için ibadet yapan iki yüzlü münâfıklar mevzu edilmektedir.
Allah-u Teâlâ dini yalanlayan, ahiret gününü tasdik etmeyen kimselerin imansızlığını da bilmekte, yaptıkları işleri de görmektedir. Büyük bir tehdit olarak bu Sûre-i şerif'te şöyle buyurmaktadır:
"Resul'üm! Dini yalanlayanı gördün mü?" (Mâûn: 1)
Düşünün bu gibi bir kimsenin hâlini ve âkıbetini!
Mal ve mülk edinmeyi tek hedef seçen, dünyada devamlı kalacağını zanneden, ahirette karşılaşacağı hesabı unutan kişi için hiçbir kurtuluş ümidi yoktur. Azgınlığının sonucunu işte ancak o zaman görecektir.
Bu gibi kimselerin içyüzlerini tanımak gerekir ki, kişiler onlardan uzaklaşabilsinler.
Ahireti inkâr ettiği için o öyle bir kimsedir ki;
"Yetimi itip kakan odur." (Mâûn: 2)
Hayatta baba himayesinden ana şefkatinden mahrum kalmış yetimin hakkını yemek için, onu şiddetle iter ve kakar. Zenginse malını vermez, fakirse ona sadaka vermez, yardım için gelirse merhamet etmez, hatta yanından kovar.
Eğer o ahiretteki cezâ ve mükâfata inansaydı böyle yapmazdı.
"Yoksulu doyurmaya teşvik etmez." (Mâûn: 3
Yoksulların ihtiyaçlarını kendisi sağlamadığı gibi, başkalarını da teşvik etmekten uzak durur. Başkalarını bu işe teşvik etmezse, kendisi nasıl yapsın? Çünkü cimrilik hastalığı içine işlemiştir.
Ahireti inkâr eden kimseler başkalarına en küçük bir fedâkarlıkta bulunamayacak kadar bencildirler.