Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - Nefis ve Dereceleri (4) - Ömer Öngüt
Nefis ve Dereceleri (4)
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Temmuz 2012

 

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

Nefis ve Dereceleri (4)

 

5. Nefs-i Râziye:

Allah-u Teâlâ'nın bütün imtihan ve ibtilâlarına sadâkat göstermiş, gelmiş ve gelecek her şeye râzı olmuş, bütün gayret ve arzusu Mevlâ'nın hoşnutluğunu kazanmak olan nefsin haline "Nefs-i râziye" denir.

Bu makamda sâlik denize düşen çöp gibi olmuştur. Deniz onu istediği tarafa çalkaladığı gibi, o da hükm-i ilâhi'ye öylece teslim olmuştur. İrâdesini Hakk'ın irâdesine bağlamış, reyini de O'na vermiştir.

Bu nefsin seyri "Fillâh"tır. Âlemi, lâhut âlemidir. Yeri, sırrın sırrıdır. Hâli, fenâya varmış olmaktır.

Sıfatları: Verâ, ihlâs, muhabbet, Mevlâ ile dostluk, ilâhi huzur, kerâmet, mâsivâyı terk, teslimiyet, rızâ, eziyetlere sabır, halkı irşad, en ince edeptir. Duâsı reddedilmez. Herkes tarafından saygıyla karşılanır.

Râziye ile bundan sonra gelen Mardiyye makamlarında olan nefisler Kur'an-ı kerim'de şu hitâb-ı ilâhî ile taltif edilmişlerdir:

"Dön Rabb'ine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak." (Fecr: 28)

Öyle bir halde dön ki, sen Rabb'inden hoşnut, Rabb'in de senden hoşnut.

 

6. Nefs-i Mardiyye:

Bu makama yükselen nefisten Hazret-i Allah râzı olduğu için "Nefs-i Mardiyye" adını almıştır. Râzı olunmuş nefis demektir.

Bunun seyri "Anillah"tır. Âlemi şu görünen şehâdet âlemidir. Yeri Hafâ'dır. Hâli hayrettir. Yolu şeriattır.

Sıfatları: Allah ve Resul'ünün ahlâkı ile ahlâklanmak, hataları bağışlamak, ayıpları örtmek, güzel zanda bulunmak, herkese lütuf ve şefkat göstermek, insanları karanlıklardan kurtarmak için onlara meyl ve muhabbet...

Ancak bu meyl ve muhabbet sadece Allah için olup, acıma ve şefkatten ibarettir. Görünüşte insanlardan ayrılmaz, fakat bâtında Hakk iledir. Kalbi mâsivâdan kurtulmuştur.

Muhtaç olduğu ilimleri Allah-u Teâlâ'nın izniyle mânâ âleminden madde âlemine taşır ki, insanlar istifade etsin.

İfrat ve tefritten kaçınır, orta yolu takip eder.

"Vâkıflar", nefsin Râziye ve Mardiyye derecelerindedirler. Bu dereceler Fenâfillâh makamında tecelli eder.

Allah-u Teâlâ o nefsi daha dünyada iken cennetle müjdeliyor.

 

7. Nefs-i Sâfiye:

Bu makamda nefis artık sâfileşmiş, süzülmüş, vücudun en kötü yeri iken en iyi yeri olmuş, yani taş iken elmas olmuştur.

Bu makamda sâlik Hakk'ın elindedir. Hakk'ı bilir ve her şeyini de Hakk'tan bilir. Ne kendisini ne de rızkını düşünür. "Neme lâzım, o Sâhibime aittir." der. Çünkü o çok iyi bilir ve görür ki Allah-u Teâlâ evin sâhibi, kendisi ise misafirdir. "Hû komşu!" denir ya, buradaki "Hû!.." bizzat ev sahibine seslenmektir.

O'ndan başkasını tanımaz, her şeyini sadece O'ndan ister. Çıkacak hükm-i ilâhî'ye peşin olarak râzıdır.

"Meşhud tevhid" nefsin sâfiye derecesinde tecelli eder.

Hiç olduğu zaman, perdeler aralandığı zaman, O'nu gördüğü zaman, O'ndan başka bir şey görmediği zaman meşhud tevhid tecelli eder.

Fakat bu göz onun değildir. Bunu kör göz nasıl görebilir?

Onların vasıfları kısaca şöyledir:

1.Onlar Hakk'ın kölesidir. İyi bilirler ki, Mevlâ dilerse tutar, dilerse atar. Dilerse muhafaza eder, dilerse etmez.

2.Bir damla rahmet-i ilâhî'ye muhtaç olduklarını bilirler.

3.Bildirilmedikçe, bildirilmeyen hiçbir şeyin bilinmeyeceğini bilirler.

4.Mevlâ dilerse bunları dâire-i saâdetine alır ve dâire-i saâdetine ancak bunlar alınmışlardır.

Bunlar birer hakikat ölçüsüdür. Hareketler buradan anlaşılır.

Herkes nefsinin derecesine göre bu ilmi anlar.

Âyet-i kerime'de:

"Her ilim sahibinin üstünde daha üstün bir bilen vardır." buyuruluyor. (Yusuf: 76)

 

İlâhî Vaad:

Allah-u Teâlâ nefsi ile cihad yapan kullarına yardımda bulunacağına dair Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz.

Şüphesiz ki Allah ihsan erbabı ile beraberdir." (Ankebût: 69)

Azami gayret mânâsı çıkıyor. Allah-u Teâlâ azmi ve ihlâslı niyeti nisbetinde kulunu destekler, yolunu açar, hidayetini arttırır, imanını kemâlleştirir.

Bu Âyet-i kerime'nin içinde birçok ince sırlar vardır.

Yolunu açtığı zaman önünü görüyorsun, hidayetini artırdığı zaman O'nu görüyorsun. Bu ise o hâle erdirdiği kimselere mahsustur.

O noktaya vardığın zaman sen artık bir robot, bir perde oluyorsun. Doğrudan doğruya: "Ben seninle beraberim." buyuruyor. "Ben seni destekliyorum, yürü!" buyuruyor.

Yolunu açmazsa önünü göremezsin, hidayete erdirmezse bilemezsin, imanını kemâlleştirmezse göremezsin.

Bir Hadis-i kudsî'de şöyle buyuruluyor:

"Bana bir karış yaklaşan kimseye ben bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşan kimseye ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben de koşarak gelirim." (Buhârî - Müslim)


  Önceki Sonraki