Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TARİHTEN SAYFALAR - Kayıp Bir "Fetih-nâme" Metnine Göre; İstanbul'un Muhasarası ve Fethi (1) - Ömer Öngüt
Kayıp Bir "Fetih-nâme" Metnine Göre; İstanbul'un Muhasarası ve Fethi (1)
TARİHTEN SAYFALAR
Hakan Yılmaz
1 Haziran 2012

 

Kayıp Bir "Fetih-nâme" Metnine Göre;
İstanbul'un Muhâsarası ve Fethi-1

 

29 Mayıs 1453 Salı günü gerçekleşen İstanbul'un fethi, yalnız Türk ve İslâm târihini değil, tüm dünyâ târihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri olarak târihe geçmiş olmasına rağmen, çağ açıp çağ kapayan bu büyük kuşatma onu tâkip eden büyük fetihle ilgili muâsır kaynakların sayısı oldukça azdır.

Fethin yerli ve yabancı kaynakları üzerinde şimdiye kadar farklı araştırmalar ve neşir çalışmaları yapılmakla birlikte, özellikle Osmanlı tarihçilerinin yazdıkları, sayıları birkaç taneyi geçmeyen az sayıdaki eser üzerinde yapılan çalışmalar ve hazırlanan yayınlar son derece yetersiz kalmıştır. Buna paralel olarak, birçoğu fethin muâsırı olan ilk Osmanlı kroniklerinin fetihle ilgili kaynaklarını çözümleme ve tespit etme yönünde de maalesef en küçük bir adım atılmamıştır.

Bu nedenle biz, fethin bilinmeyen Türkçe kaynakları arasında yer alan; muhâsaranın ve fethin bilinmeyen pek çok noktasını aydınlatacak, geç dönem Osmanlı kroniklerindeki çoğu rivâyetin aslî kaynağını ortaya çıkaracak anonim bir kronikteki muhtasar bir "Fetih-nâme" metnini neşrederek, bu yöndeki kaynak çalışmalarına bir nebze olsun katkıda bulunmak istedik.

Bu "Fetih-nâme"nin târihî önemini ve transkripsiyon metnini sunmadan önce, fethin Türkçe yazılmış muâsır kaynaklarına kısaca bir göz atalım.

 

Fetihle İlgili Muâsır Kaynaklar:

İstanbul'un fethiyle ilgili sınırlı sayıdaki arşiv belgesinden sonra, muhâsara ve fethi safha safha aydınlatabilecek en önemli kaynaklar; hiç şüphesiz fethin görgü şâhidleri tarafından yazılan ya da aktarılan ilk ağızdan derlenmiş çağdaş kaynaklardır. Fakat ne yazık ki, tek bir kaynak dışında yalnız İstanbul'un fethini konu alan çağdaş bir kronik yazılmamıştır. Fâtih'in fetihlerini konu alan diğer iki çağdaş kaynak ise, birazdan tanıta- cağımız üzre, müstakil olarak tek başına İstanbul'un fethini değil, kronolojik bir sıra çerçevesinde onun tüm seferlerini konu almaktadır.

İstanbul'un fethiyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren çağdaş Osmanlı "Fetih-nâme"leri şunlardan ibârettir:

1. Tâcî-zâde Ca'fer Çelebi'nin "Mahrûse'-i İstanbûl Feth-nâmesi": Müstakil anlamda İstanbul'un fethini konu alan muâsır sayılabilecek yegâne eserdir. On beşinci yüzyıl Osmanlı fetih-nâme türünün edebî bir üslûpla kaleme alınmış en güzîde örneklerinden birini teşkil eden bu "Feth-nâme", Fâtih devri ümerâsından Tâcî Beg'in oğlu olan ve Yavuz Sultan Selim döneminde nişâncılık ve kazaskerlik görevlerinde bulunan Tâcî-zâde Ca'fer Çelebi tarafından bilinmeyen bir târihte kaleme alnmıştır. Günümüze ancak iki nüshası ulaşan, Celâl-zâde Mustafa Çelebi'nin "Selîm-nâme"sine tam olarak aktardığı bu "Feth-nâme"de, kısa bir eser olmasına rağmen fetihle ilgili, başka kaynaklarda rastlan- mayan çok önemli bilgiler yer alır.(1)

2. Tursun Beg'in "Târîh-i Ebû'l-Feth"i: Fâtih devrinde divan kâtipliği yapmış olan Tursun Beg tarafından kaleme alınan ve Fâtih'in tahta geçişinden II. Bâyezîd'in saltanatının ilk yıllarına kadar yapılan fetihleri ve meydana gelen vak'aları anlatan bu eser, fetihle ilgili en mufassal çağdaş kaynaktır. Süslü bir dille, edebî bir tarzda kaleme alınan bu eser de, Fâtih'in hemen hemen tüm seferlerine katılan müellifin: "Müşâhede itdüm ve beyne'n-nâs tevâtür ile sâbitdür."(2) demesinden de anlaşılacağı üzre, bir görgü tanığının ifâdelerini yansıttığı için büyük önem taşır.(3)

3. Kıvâmî'nin "Feth-nâme"si: Fethi anlatan çağdaş kaynaklar arasında yer alan bu "Fetih-nâme"nin, Berlin Staatsbibliothek'te yer alan yegâne nüshasının önce 1955'te Babinger tarafından tıpkı basımı neşredilmiş ve bunu Ceyhun Vedat Uygur'un 2007'de yayınlanan transkripsiyonlu ve sâdeleştirilmiş neşri tâkip etmiştir.(4) Kıvâmî de tıpkı Tursun Beg gibi Fatih'in savaşlarına bizzat katılmış ve doğrudan kendi izlenimlerini aktarmış olduğu için, yazmış olduğu eser târihî açıdan çok değerlidir. Her ne kadar Fatih'in bir kaç seferini ve bu arada önemli bâzı vak'aları atlamış olsa da, fetihle ilgili diğer iki kaynakta yer almayan önemli ayrıntılar içeren eser, Kıvâmî'nin kurguladığı manzum ve mensur metinlerden meydana gelmekte ve II. Bâyezîd'in Akkirman Seferi ile sona ermektedir.

Kroniklere gelince; II. Murâd, Fâtih ve II. Bâyezîd devirlerini görmüş olan Âşık Paşa-zâde'nin fetih hakkında verdiği bilgiler kendi müşâhedelerine dayanmakla berâber, vak'aları özetleme çabası nedeniyle ayrıntıdan uzaktır. Neşrî bu bilgileri yeni rivâyetler ekleyerek genişletmeye çalışmış; diğer Osmanlı kronikleri de az-çok farklarla aynı bilgileri tekrarlamışlardır. Hamzavî-Oruç Beg grubu ise, fetihle ilgili önemli ayrıntılar içerdiği hâlde şimdiye kadar tespit edilemeyen bağımsız bir kaynağın özetini aktarmıştır. Fakat bu eserler, birer kronik olmaları ve ayrıntıdan kaçınmaları nedeniyle muhâsara hakkında yine de tafsilâtlı bir bilgi vermezler.

Bunların dışında; Fatih devrinde yazılmış iki çağdaş târih kaynağı olmasına rağmen, Karamânî Mehmed Paşa'nın "Tevârîhu's-Selâtîni'l-'Osmâniyye"si ve Enverî'nin manzum "Düstûr-nâme"si de fetihle ilgili önemli bir ayrıntı içermezler.

 

Oruç Beg ve Hamzavî'ye Kaynak Olan
Anonim Bir "Fetih-nâme":

Daha önce çeşitli vesîlelerle târihî önem ve değerini göstermeye çalıştığımız, "Oruç Beg Târîhi"nin en önemli kaynağı olan Yapı Kredi Sermet Çifter Kütüphanesi'nde kayıtlı anonim bir "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" nüshasında,(5) İstanbul'un fethi ile ilgili diğer kroniklerde görülmedik ayrıntılı bilgiler içeren önemli bir metin yer alır. Fethi oldukça sâde ve yalın bir dille tasvir eden bu metnin, o dönemde yazılmış kısa anonim bir fetih-nâmeden aktarıldığı son derece açıktır.

Fetihle ilgili rivâyetlerin genel yapısı ve eser içindeki geçiş/bağlantı noktaları analitik bir yaklaşımla incelendiğinde; asıl eserde Sultan Mehmed'in tahta çıkışı ve Rumelihisarı'nın inşâsıyla başlamış olması gereken metin, Çandarlı Halîl Paşa'nın kule burgazına hapsedilip sonra idâm edilişi bahsiyle sona erer.(6) Bundan sonra anonim nüsha, tıpkı Hamzavî'nin kroniğinde ve Oruç'ta olduğu gibi; Sultan Mehmed'in İstanbul'daki hıristiyanların önde gelenlerine şehrin tarihçesini sorması, onların da kitaplar getirip Sultân'a bildiklerini sunması ile ilgili kısa bir girişten sonra, aslında müstakil bir eser olduğunu bildiğimiz ve çeşitli nüshaları bulunan, nüshada oldukça uzun bir yer tutan "Kostantîniyye'nin Târihçesi" ile devâm eder.

Âşık Paşa'nın küçük târihçesi üzerine inşâ edilen ve bu yüzden Rûhî ve Âlî gibi müverrihlerin "Âşık Paşa Târîhi" adıyla andıkları bu anonim nüshaya "Fetih-nâme" metni küçük değişikliklerle tam olarak aktarılmış; Hamzavî'nin kroniğinin üçüncü tertip nüsha- larında epeyce kısaltılmış; Oruç Beg ise sözkonusu anonimden özetlemek sûretiyle, bu metinden daha geniş bir biçimde yararlanmıştır.

Sonraki müverrihlerden Rûhî Çelebi, Âlî, Müneccim-başı ve Şem'dânî-zâde gibi müverrihlerin de, fethi anlatırken bu nüshadan yararlandıkları kısa bir metin tenkidi sonucunda ortaya çıkmaktadır.

 

Anonim "Fetih-nâme"nin,
Fethin Bilinmeyen Yönlerini Aydınlatmadaki Rolü:

Yapı Kredi Kütüphânesi'ndeki anonim nüshaya yerleştirilen, içerdiği farklı bilgilerle hemen dikkati çeken bir "eklenti metin" (interpolation) formatında günümüze ulaşan "Kostantîniyye Fetih-nâmesi", kısa olmasına rağmen içindeki mühim tafsilât ve farklı bilgiler nedeniyle, fethin bilinmeyen meselelerini aydınlatacak önemli târihî bilgiler içerir. Bu muhtasar fetih-nâmede yer alıp, diğer Osmanlı kaynaklarında yer almayan farklı bilgilerin birçoğunun doğruluğu, dönemin Bizans ve Latin kaynaklarından tespit ve kontrol edilebilmektedir.

"Fetih-nâme"de göze çarpan ilk önemli kayıt, Rumeli hisarının temeli kazılırken, 20 kulaç (yaklaşık 38 m.) derinlikte bir hamam kubbesinin ortaya çıktığı yönündeki bilgidir. Oruç Beg'in eserden aynen aktardığı, başka kaynaklarda rastlanmayan bu önemli bilgi, hisarın eski Bizans harabeleri üzerine inşâ edilip edilmediği yönündeki tartışmaları aydınlatacak ve târihî bir zemine oturtacak değerdedir. Ayrıca "Fetih-nâme", Tursun Beg'in "az müddetde" yapıldığı söylediği hisarın, "dört ayuñ içinde" yapıldığını söyleyerek bu konuda ondan daha fazla tafsilât vermiştir. Kronikte yer alan diğer önemli bir bilgi, İstanbul'un fethinde Türk ordusunun sayısının: "Anatolı'dan on biñ 'azeb, Rûm-ili'nden on biñ 'azeb devşürdiler" denilmek "ve dahı yeñiçeriden sekiz biñ" kişi daha eklenmek sûtretiyle, toplam 28 bin kişi olduğunun açıkça belirtilmesidir. Kısa metnin yazarı, devâmındaki cümlelerde Akşemseddîn ve Akbıyık Hazretleri ile diğer Şeyh ve dervişlerin fetihteki rolüne işâret etmeyi de ihmâl etmemiştir.

Elimizdeki "fetih-nâme" metnini kullanan geç dönem Osmanlı müverrihlerinin, surları yıkmak için döktürülen toplarla ilgili bilgileri ondan aktardıkları hâlde bâzı önemli bilgileri atladıkları anlaşılmaktadır. Meselâ, bu "Fetih-nâme"yi ya da onun yerleşik bulunduğu anonim nüshayı kullanan Müneccimbaşı, "Sahâ'ifü'l-Ahbâr"da topçu Saruca'nın döktüğü topla ilgili bilgiyi eserden aynen aktararak: "Bu fennde mahâreti olan 'Saruca' nâm üç yüz kantar bakırdan bir top dökdi ki, ol vakta gelince bu makûle top dökülmiş degül idi." der, ancak başka bir isim zikretmez.(7) Halbuki biz, Macar asıllı topçu Urban'ın da Fâtih'e gelerek toplardan bir veyâ ikisinin döküm işini üstlendiğini asrın Bizans kaynaklarından biliyoruz.(8) İşte çağdaş bir kaynak olan "Fetih-nâme"nin elimizdeki metninde, başka hiçbir Osmanlı kaynağında yer almadığı hâlde, Sultan Mehmed'in Saruca ile birlikte Urban'a da top döküm emri verdiği: "Saruca dökdügi top üç yüz kantar, 'Rûbân kâfir' dirler, bir topcı dahı iki pâreden üç yüz kantar topları âdemler üşürüb…" ifâdeleriyle açıkça zikredilmiştir.(9) Bu kayıt, adına ancak Bizans kaynaklarında ve eski İstanbul tahrir defterlerinde rastladığımız topçu Urban hakkında, muâsır bir Türk kaynağında yer alan yegâne ve en eski kayıttır. Yine "Fetih-nâme"de râhip ve keşişlerin, çağdaş Bizans kaynaklarından bildiğimiz "İstanbul'un fethedilemeyeceği" yönündeki sahte kehânet ve mûcizelerine işâret edilmiş olması da dikkate değerdir. Anonim yazar ayrıca gemilerin karadan yürütülmesi, son hücumdan bir önceki gece yeniçerilerin meşâleler yakması, metrisler kurulması ve muhâsarada tüfekler kullanılması gibi kuşatmanın önemli safhalarını da açıkça zikretmiştir. O, İstanbul'un "sulh"le değil, "cebren ve kahran" fethedildiğini belirtir ve şehrin ele geçiriliş târihini "21 Rebî'u'l-evvel 857/1 Nisan 1453" olarak verir.

Kroniğin meçhul müellifi, muhâsara sırasında İslâm Peygamberi'ne ve onun mânevî şahsiyetine hakârete kalkışanları tespit ettirip, çeşitli şekillerde cezâlandırarak ortadan kaldırttığını açıkça zikretmiştir. Diğer kaynaklarda yer almayan bu önemli kayda göre; patrik Athanasios'a ve benzerlerine bir "ahid-nâme" veren Sultan, surlara çıkıp taşkınlık yapanlara aynı muâmeleyi göstermeyip bunların birer birer haklarından gelmişti: "Ayasôfiyâ içinde olan keşîşleri ulularını tutub Sultân Muhammed'e getürdiler; ba'zısını katl itdi, ba'zısını kodı. Ol âhiryânlar kim, Sultân Muhammed'e ve Hazret-i Risâlet'e dil uzatmışdı; Sultân Muhammed anları bulub getürdüb, kimisiniñ dilini kesüb, kiminüñ ağzı içinde güherçile toldurub, her birisini bir dürlü 'azâbla öldürdi."(10) Bu kayda dayanarak, Athanasios ve Gennadios'un ikinci grup ruhbanlara dâhil olduğunu söyleyebiliriz. "Kostantîniyye Fetih-nâmesi"ne dayanan bu metnin, yegâne tam versiyonunu temsil eden Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Kütüphânesi nüshasının transkripsiyonunu gelecek ay yayınlayacağız inşallah...

 

(1) Tâcî-zâde Ca'fer Çelebi, "Mahrûse'-i İstanbûl Feth-nâmesi", İ. Ü. Ktp. TY, nr.: 2634/1; Österreichische Nationalbibliothek, nr.: Cod. H.O. 159. Eserin bu iki ana nüshasının, üç farklı "Selîm-nâme" nüshasındaki ara-metinlerle tenkidine dayanan edition ciritique metni tarafımızdan yayına hazır hâle getirilmiştir. Eser, daha önce Hâlis Bey tarafından Osmanlıca harflerle (TOEM ilâvesi, 1331) ve Şeref Kayaboğazı tarafından sadeleştirilerek neşredilmişti (İstanbul, 1953).

(2) Tursun Beg, "Târîh-i Ebû'l-Feth", s. 9, nşr. Mertol Tulum.

(3) "Târîh-i Ebû'l-Feth"in Osmanlıca metni Mehmed Ârif (TOEM ilâvesi, 1330); transkripsiyon metni Mertol Tulum tarafından (İstanbul, 1977) neşredilmiştir.

(4) Kıvâmî, "Feth-nâme", Berlin Staatsbibliothek, MS, Or., nr.: 40 1975.

(5) "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp. nr.: 773.

(6) Krş. "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Yapı Kredi Ktp. nsh., vr. 84a-88b.

(7) Müneccimbaşı Ahmed Dede, "Sahâ'ifü'l-Ahbâr", III, s. 367, bas.: Matba'a'-i Âmire, 1285.

(8) Krş. Phrantzes, "Şehir Düştü", Bizans'lı Tarihçi Francis'ten İstanbul'un Fethi, s. 52, trc.: Dr. Kriton Dinçmen, İstanbul, 1992; G. Schlumberger, "İstanbul'un Muhasarası ve Zaptı", s. 90.

(9) Krş. "Kostantîniyye Fetih-nâmesi", "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp. nr.: 773, vr. 85b.

(10) Krş. "Kostantîniyye Fetih-nâmesi", "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" içinde, vr. 86b-87a.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR