Bilindiği üzere devletler arasında bazen aleni, bazen gizli bir savaş yaşanır.
Gizli savaşlar istihbari, ekonomik, teknolojik çok çeşitli enstrümanlarla yürütülür. Literatürde "Psikolojik savaş", "Asimetrik savaş" gibi isimlerle anılan çeşitleri vardır.
Türkiye, Osmanlı devrinden beri yaklaşık 300-350 yıldır bu gizli savaş tekniklerine muhataptır. Hatta diyebiliriz ki bu savaş teknikleri Osmanlı'yı, Türk Milleti'ni yıkmak için icat olunmuştur.
Batılı ülkeler dünya ganimetlerini ele geçirme hırs ve ihtirası ile her türlü alçakça yöntemi uygulayarak dünya siyasetinde egemen olmanın yolunu bulduğu tarihten beri küresel bunalımlar eksik olmuyor. Huzur yok. Güven yok. Emniyet yok. Ahlâk yok. Fazilet yok.
Gayelerine ulaşmak için kültür ve ahlâk soykırımı yapmaktan, herhangi bir milleti, milyonlarca insanı terörize etmekten çekinmezler, çekinmiyorlar.
Bu nasıl yapılıyor?
Meselâ terörü ele alalım; Daha önce de dile getirdiğimiz üzere bir terör örgütü oluşturmak için, mensuplarını kin ve nefret duygusu ile esir alıp robotlaştırmak icap eder. Hedef almak istedikleri millet ya da devlet "düşman put" haline getirilir. Zira kalp bu düşmanlık duygusu ile doldurulduğu için artık o onun putudur. Bu büyük fitne kalbe yerleştikten sonra bu robotları yönlendirmek artık çok daha kolaydır. Bir halk hareketi ile terör faaliyeti arasındaki en büyük ayrım noktası budur. Meşru bir hareket bir hukuka dayanır, oysa terör hareketi hiçbir hukuk dinlemez, tek gayesi put haline getirdiği düşmanına zarar vermektir. Böylece ateşe sürülen bir maşa haline getirilmiştir ancak farkında değildir. Üstelik hizmet ettiklerini sandıkları gayenin tam tersi sonuçlar doğuracak eylemler yapmaktan çekinmezler. Sol olsun, sağ olsun, din kisvesi altında olsun fark etmez. Bütün terör örgütlerinin temelinde bu gerçek vardır. İşte bu yüzden cihad yaptığını zannederek masum Müslümanları öldüren, haksız yere can alan bir kimse en büyük zararı Müslümanlara ve İslâm'a verdiğinin farkında bile değildir. Yine Kürt halkının hakkını müdafa ettiğini zanneden bir PKK'lı en büyük zararı Kürt halkına verdiğinin farkında bile değildir.
100 yıl önce Ermeni terörü Osmanlı'ya büyük zarar verdi. Ancak en büyük zararı da Ermeniler gördü. Ne oldu? Emperyalist Batı oturup seyretti. Türk, Kürt, Ermeni milyonlarca insan ölmüş, umurlarında mı sanıyorsunuz? Bugün de Türkiye'ye zarar verme niyeti olmasa geçmiş defterleri açacaklarını, güya masum Ermenilerin hakkını aramak istediklerini mi zannediyorsunuz?
Binaenaleyh PKK terörü sadece silahla yürütülen bir asimetrik savaş değildir. O kadar, kaç milyonluk Kürt halkı üzerinde her türlü gayr-i ahlâki psikolojik taktiğin uygulandığı çok çirkin bir savaştır. Yıllardır bütün bir halk terörize edilmeye çalışılmaktadır. Epey de yol alınmıştır. 100 yıl önce Ermeni halkına yaptıkları kötülüğün bir benzeri, daha da kötüsü Kürt halkı üzerinde uygulanmaktadır. Türkiye'ye zarar vermek için koca bir halkın zihni ve gönlü tarumar edilmektedir.
Aynı ameliyat yıllardır Türk halkı üzerinde de uygulanmaya çalışılmaktadır. Sağ-sol, laik-antilaik, Türk-Kürt düşmanlığı-terörü icat etmek için çok uğraşılmıştır. Tam istedikleri neticeyi alamasalar da Türkiye'nin yıllarını esir aldılar, almaya devam ediyorlar.
Peki bunu nasıl başarıyorlar?
Sosyoloji, psikoloji, kimya, tıp her türlü bilim dalını kullanarak insanları ve toplumları kontrol etmenin, yönlendirmenin yollarını araştırıyorlar. Bazı bilim-kurgu filimlerinde seyrettiklerimiz sadece filim değil. Hiç şüphe olmasın, icat edilen bu yöntemler, küresel hegemonya ihtirası güden Batı mahfillerinde keyifle icra ediliyor.
Daha önce bazı vesilelerle izah ettiğimiz üzere emperyal sömürgeci güçlerin küresel hegemonya için kullandığı enstrümanların en başında "Eğitim silahı" gelmektedir. Daha doğru bir ifade ile "Yerel Eğitim Araçlarını Kontrol Silahı".
Bir milleti, bir ülkeyi kontrol altında tutmanın en kolay yolu toplumun zihnini kontrol altında tutmaktır. Topla-tüfekle aynı başarıyı sağlamak çoğu zaman mümkün değildir.
Bunu bilen Batı ülkeleri genelde İslâm dünyasını, özelde Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma faaliyetleri çerçevesinde bulduğu yöntemleri, sömürgeleştirdiği ülkelerde uyguladığı taktiklerle birleştirerek bugünkü bu modern sömürge silahını geliştirmiştir.
Bu ülkelerin sömürgesi olan Afrika ve Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen boyunduruktan tam manası ile kurtulamamış olmalarının en büyük sebebi budur.
Bu silahın iki unsuru vardır. Birincisi; Medya, ikincisi; Eğitim müfredatları ve sistemi.
Sinsi sinsi bu silahları kullanarak devşirdikleri yerel işbirlikçiler, onların yetmediği yerde ahlâk ve fazilet soykırımı sayesinde satın alınmaya elverişli hâle gelmiş dünyaperestler sayesinde ülkeleri esir almaya çalışırlar.
Küresel hegemonya düzenini ayakta tutmanın en etkili yöntemi bu silahı kullanmaktır. Güdümlü füze icat edilmeden çok önce "Güdümlü milletler" icat edilmiştir.
Maalesef Türkiye de birçok noktada Batılı emperyalistlerin güdümü altında kalmıştır. Çok zaman bunun farkında bile değiliz.
Bu emperyalist soykırımcılar hedef aldıkları bir millet üzerinde her türlü ameliyatı yapmaktan, kültürüne, dinine, ahlâkına, faziletine saldırmaktan çekinmezler. Gerek gördükleri zaman da suikastlerle netice almaya çalışırlar. Türkiye'de gündemi sarsan suikastlerin çoğunda dikkat edersiniz suikaste uğrayan şahsiyetlerin bir şekilde Avrupa olsun Amerika olsun bu ülkeleri ve çıkarlarını rahatsız eden bir yönü olduğunu görürsünüz. Sağcıdır, solcudur, ermenidir, yahudidir. Ancak hepsinin ortak noktası budur. Bir şekilde bu hegemonyacıların işine gelmeyen bir şeyler yapmışlardır. Özal, Bitlis, Okkan, Sabancı, İpekçi, Mumcu, Dink, Garih, Hablemitoğlu vs. hemen hepsi böyledir.
Bazen de medyadaki uzantılarını kullanarak birisini veyahut bir politikayı hedef gösterirler. Bazı akıllılar da çıkar milliyetçilik adına bu hedefi ortadan kaldırırlar. Ancak küffarın ekmeğine yağ sürdüğünü bilmezler. Avrupa, Amerika hem bir baş belasından kurtulmanın keyfini sürer, hem de sıkılmadan hesabını bizden sorar.
Analiz etme, düşünme gibi melekelerden ve olayları kendi milletinin menfaatine yönlendirme yeteneğinden yoksun bırakılmış bir millet olursak nasıl küresel bir güç olabiliriz, nasıl bu yamyam sürüleriyle mücadele edebiliriz?
Medyası, düşünen adam tabakası bu analizi yapamazsa, neyi ön plana çıkartacağını, neyi gündemden düşüreceğini bilmezse, hatta gündemi dışarıdan gelen sinyale göre tayin ederse yapacak çok bir şeyiniz kalmıyor. Türkiye üzerindeki ameliyatlar maalesef Türkiye içinden yapılıyor, Türk medyası kullanılarak yapılıyor. Ve birçoğu da bilmeden bu ameliyatlara alet oluyor. Kürt meselesi olsun Ermeni meselesi olsun; bu iki konuda özellikle böyledir.
Avrupa Birliği meselesi de böyledir. Avrupa'da, Fransa'da, Almanya'da her türlü Türkiye aleyhtarlığı, Türk düşmanlığı, faşistlik mertebesinde serbesttir ama Türkiye'de Avrupa aleyhine yayın yapmak yasaktır. Bu öyle bir yasaktır ki yıllardır bizim hiçbir siyasi partimiz bile programına Avrupa aleyhine bir cümle koyamamıştır. Sağdan soldan hepsi "Avrupa hedefimiz" diye yola çıkmıştır.
Bilimde ilerleyemeyişimizin de en büyük sebebi budur. Analiz yeteneğinden, düşünme yeteneğinden yoksun yetişen bir nesilden hangi bilimi bekleyebilirsiniz? (Hasbelkader sivrilenleri de engellemek için her şeyi yapıyorlar.)
Binaenaleyh halkı eğitme ve yönlendirme konumundaki eğitim sistemi olsun, görsel ve yazılı medya olsun çok önemli mücadele sahalarıdır.
Ocak ayındaki Ermeni iddialarının arka planını irdelediğimiz yazımızda şunları söylemiştik:
"Sömürgeci, faşist Batı ülkeleri sömürdükleri ülkelerde silahtan daha çok ‘Eğitim sistemi'ni işgal etmek suretiyle netice almışlardır. Bu ülkelerde tarihine yabancı, dilini unutmuş, Batı hayranı bir elit tabaka oluşturmuşlardır.
‘Eğitim' onlar için ‘Silah' kadar önemli bir siyaset enstrümanıdır.
Bunları bu sebeple eğitimle, yeni nesli buna göre yetiştirmekle tehdit etmek, hatta bu eğitime hemen başlamak lâzımdır.
Hemen Türk Tarih Kurumu nezdinde veyahut birkaç üniversitede ‘Tarih boyunca yaşanmış soykırım ve insanlık suçlarını araştırma' merkezleri kuracağımızı, öncelikli olarak parlamentolarında aleyhimize iftira kararları alan ülkelerin insanlık suçlarını araştıracağımızı, ortaya çıkan hakikatleri ilköğretim ve ortaöğretim müfredatına alarak yeni nesillere öğreteceğimizi, hatta bu hakikatleri bu insanlık suçlarına muhatap olmuş, fakat araştırma ve gelecek nesillere aktarma imkânı olmayan mazlum milletlerin kendilerine de aktaracağımızı, dünyada yeni katliamlar yaşanmaması için bu insanlık suçlarını işleyen milletleri dünya milletleri nezdinde teşhir edeceğimizi deklare edelim.
Elde edilen tarihi gerçekleri dış politikamızın önemli bir enstrümanı yapacağımızı ve mazlum milletlerin haklarını alması için gayret edeceğimizi söyleyelim. Ve icraata hemen başlayalım.
Emin olun bu kaçak güreşen sinsi düşmanların etekleri anında tutuşacaktır." (Hakikat Dergisi, Ocak 2012, s. 42)
Binaenaleyh eğitim önemli... Silah kadar önemli...
Söylediğimiz gibi eğitim sadece okulla sınırlı değildir. Televizyon bir eğitim kanalıdır. İnternet de öyledir. Filim, dizi, haber üçlüsü temel sac ayağıdır.
Eğitimi bu kanallarla beraber bir bütün olarak düşünmek lâzımdır.
Küffar bütün bu kanalları kullanıyor, Kürt halkını terörize ediyor, Türk düşmanı yapıyor. Küffar bütün bu kanalları kullanıyor, Ermeni halkını terörize ediyor, Türk düşmanı yapıyor. Küffar bütün bu kanalları kullanıyor Yunan halkını terörize ediyor, Türk düşmanı yapıyor. Etrafımızda çember oluşturuyor. İçeride de bütün bu kanalları kullanıyor koca bir milleti birbirine düşürüyor; ahlaksızlık, iffetsizlik, dinsizlik pompalıyor, bu milletin faziletini yok etmeye çalışıyor. Bütün bu kanalları kullanıyor bu ülkede bütün düşmanlarını dost zanneden, mücadele azmini kaybetmiş "Mankurt" sürüsü oluşturmaya çalışıyor.
Biz bu prangalardan kurtulamadığımız müddetçe, bize harp açmış küffar güruhunu dost bildiğimiz sürece başımıza daha çok şey gelmesinden korkulur.
Hazret-i Allah bizi muhafaza etsin. Amin.