Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Gönülden Gelen Fedakârlık - Ömer Öngüt
Gönülden Gelen Fedakârlık
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Nisan 2012

 

Gönülden Gelen Fedakârlık

 

Sabah kalkan Hülya Hanım her zamanki gibi uyanması için oğluna seslendi, radyoyu açtı ve kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçti.

Haberler bittikten sonra başlayan radyo programı, dinleyicilerin telefonla bağlanıp günün konusu ile ilgili hatıralarını ve yorumlarını paylaştığı bir programdı.

Bu arada Hülya hanımın oğlu Hüseyin de görevlerini yapmış, üstünü giyinmiş ve annesine yardım etmek için yanına gelmişti. Ana oğul bir yandan kahvaltı hazırlıyor bir taraftan da konusu "Yardımlaşma" olan radyo programını dinliyorlardı. Programa bağlanan bir bayan bir hatırasını şöyle anlattı;

"Geçmişte bir gün uzaktan tanıdığım bir akrabamız benden bir miktar para yardımı istedi. Miktarın sayısal olarak değerini bugün hatırlamıyorum sadece hatırladığım şey; bende olan paranın yarısı olması ve bu kadar miktar vermemin, beni belli bir müddet sıkıntıya sokması ihtimali idi. Buna rağmen yardım etmek istedim ve paramın yarısını akrabamıza verdim. Öyle bir içten ‘Allah razı olsun. Allah daha çok versin. Bir koy üç bul inşallah!' dedi ki; sanki yer-gök canlı-cansız her şey ‘Âmin!' demiş gibi içimi bir huzur kapladı.

O zamanlar çalışıyordum. Ertesi gün işe gittiğimde işverenim, büyük patron Hüsamettin Bey'in geleceğini belirtti. O gün patron geldi ve gitti. İşverenim beni, patron gittikten sonra odasına çağırdı ve bana: ‘Lütfen yanlış anlama ama bu zarfı Hüsamettin Bey senin için bıraktı.' dedi. Ben de: ‘Ama neden? Ben buradan maaşımı alıyorum zaten.' dedim. ‘Evet biliyorum. Fakat senin güler yüzlü, tertipli düzenli ve son zamanda akıllıca hallettiğin işler için, bu zarfı bir ödül mahiyetinde verdiğini belirti.' dedi. Masama oturup zarfı açtığımda, gözyaşlarıma hâkim olamadım. Zarfın içinde dün verdiğim paranın tam üç katı vardı. Bu olay benim hayatımın dönüm noktası oldu ve o günden sonra yardımlaşmayı etrafımdaki herkese aşılamaya çalıştım."

Anlatılan hatıra üzerine Hülya Hanım: "Allah'ım ne kadar güzel bir hikâye, sen de benim çocuklarımın kalbine bu güzel duyguyu sevdir." diyerek içinden sessizce dua etti.

Bu arada Hüseyin ile annesi sofrayı hazırlamışlardı. Sofraya ekmek koymak isteyen Hülya hanım ekmek kutusunda ekmeğin olmadığını görünce:

"Aaa, ekmeğimiz kalmamış." dedi. "Son paramı da ağabeyine vermiştim. Babandan da para istemeyi unuttum." diye üzüntüsünü ifade etti.

Bunun üzerine Hüseyin hemen atıldı: "Üzülme anne. Ben sana yardım ederim." dedi. Ve hiç kimseye elletmediği kedili kumbarasının altındaki kapağı açtı, kumbarasının içindeki bütün bozuk paraları boşaltı. Daha sonra "Anne, kaç ekmek alayım?" diye sordu. Hülya Hanım çok şaşırmış ve bir o kadar da mutlu olmuş bir ses tonu ile: "Bir tane" dedi. Kabanını giyen Hüseyin kapıdan çıkarken, Hülya Hanım, Hüseyin'in arkasından seslenerek "Allah'ım seni dünyada da, Ahiret'te de zengin etsin yavrum!" diye dua etti.

Bakkal köşede ve iki dakika mesafedeydi. Fakat beş dakika geçmesine rağmen Hüseyin'in gelmemesi annesini huzursuz etti. 10 dakika daha geçti. Hülya Hanım, meraktan evde mekik dokuyor, kendi kendine: "Gelir birazdan." diyordu.

Hüseyin ise köşedeki bakkalın kapalı olduğunu görünce, eve boş dönmek istemediği için biraz ötedeki bakkala gitmişti. Fakat orası da kapalıydı. "Ama pes etmek olmaz ki şimdi, biraz ötedeki market mutlaka açıktır" diye düşünürek yürümeye devam etti. Tam o sırada arkasından "Merhaba, Hüseyin!" diye bir ses duydu. Arkasını dönen Hüseyin karşısında uzun zamandır görmediği Şaban Amcasını görünce çok sevindi. "Nasılsın?" diye soran Şaban Amcasına "İyiyim Şaban Amca, siz nasılsınız?" diye cevap verdi. Amcası "Sağ olasın, ben de iyiyim. Al bakalım şu harçlığı" deyip Hüseyin'e bir kâğıt para uzattı. Hüseyin "Teşekkür ederim gerek yoktu." demesine rağmen Şaban Amcası parayı çoktan eline sıkıştırıp yoluna devam etmişti bile.

Hüseyin yukarıdaki markete yürümeye devam edip nihayet ekmeği almış olarak eve geldiğinde artık Hülya Hanım giyinmiş ve oğlunu aramak için dışarıya çıkmak üzereydi. Oğlunu görünce "Nerede kaldın oğlum?" diye endişesini dile getirdi. Hüseyin "Ekmeğimizi aldım geldim işte." dedi, ellerini yıkayıp sofraya oturdu. Ve yaşadıklarını anlatarak kahvaltısını yaptı. Kahvaltıdan sonra ilk kâğıt parasını kumbarasına atarak: "Anne biliyor musun, yardımlaşmak çok güzel bir şey!" dedi.

Hülya Hanım ise, oğlunun gönülden gelen fedakârlığını mükâfatlandırarak terbiye eden Rabb'ine, bir kez daha hayran kaldı ve "Rabbim ihsanını evimizden eksik etme!" diye dua etti.


  Önceki Sonraki