Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Su Uyur, Düşman Uyumaz! - Ömer Öngüt
Su Uyur, Düşman Uyumaz!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Aralık 2011

 

Su Uyur, Düşman Uyumaz!

Farz-ı muhal "Yunanistan'la sadece 3 saatlik bir savaş yapmış olsak bile sonuçları, hususiyetle İstanbul'un durumu ne olur?" diye hiç düşündünüz mü? Birkaç hafta elektriksiz, gazsız, ulaşımsız kalmanın ne kadar büyük sıkıntılar doğuracağını hesap edebiliyor musunuz? Uzun bir savaşın veyahut büyük bir savaşın sonuçlarını artık siz düşünün.

 

Küresel ekonomik kriz bu günlerde Avrupa ülkelerinin tepesinde dolaşıyor. Öyle ki Amerika'nın yaşadığı krizi bile unutturdu.

Ülkeler birer birer devriliyor. Ancak silahlanma yarışı hız kesmeden devam ediyor.

Herkesin bir planı ve bir hazırlığı var. Meselâ Yunanistan battı, parası yok, ancak Avrupası, İsrail'i bütün ağababaları milyarlarca dolarlık silah vermeye devam ediyor, üstelik parası yok diye bu sefer bedava veriyorlar.

Niçin?.. Kime karşı?..

Avrupa'nın şımarık çocuğu Yunanistan iflas edince Avrupa Birliği 2010 Mayıs'ında 110 milyar Euro'luk dünyanın en büyük kurtarma paketi ile Yunanistan'a destek vermişti. Ancak bu bile Yunanistan'ı kurtarmaya yetmedi. Bu sefer Yunanistan'ın borçlarının yarısını silip 130 milyar Euro yeni kredi verme kararı aldılar. Yunan başbakanı Papandreu referandum yapmaya kalktı, bütün Avrupa tepesine bindi. İstifa etmek zorunda kaldı.

Yunanistan'ın batığı çok büyük, tescilli batık. Ancak hiç kimseye yapılmayan iltimas onlara yapılıyor.

Avrupa'nın durumu da pek parlak değil. Yunanistan'ın ardından İtalya da pes etti. Hiçbir skandalın iktidarını sallayamadığı Berlusconi istifa etti.

İspanya bıçak sırtında. Portekiz, İrlanda, Macaristan.... ona keza.

Yunanistan'a, İtalya'ya büyük borçlar veren Fransa ecel terleri döküyor.

Şimdi bir tarafta batık Yunanistan, bir tarafta Almanya'nın ağzına bakan Fransa.

Ve bir haber:

"Fransızların devlet tersanelerinde ürettiği La Fayette sınıfı Stealth Fırkateynleri Yunanistan'a 5 yıllığına bedava vermeyi önermesi, aynı bütçeden beslenen Almanya ve Fransa'yı birbirine düşürdü.

... Haftalık Spiegel dergisi, Fransız hükümetinin, iflas ederek, AB üyesi ülkelerden yardıma muhtaç hale gelen Yunanistan'a, 'Hayalet firkateyn' gemilerden parasını sonra ödeme koşulu ile vermek için hazırlık yaptığını ortaya çıkardı.

... Teklifte, Fransız devlet tersanesi DCNS yapımı gemilerin 5 yıl sonunda her gemi için ayrıca 100 milyon Euro indirimle ödenmesini veya Fransız deniz kuvvetlerine geri verilmesi önerisi de yer aldı.

Haber başkent Berlin'de yankı yaparken, Alman politikacıların yorumlarıyla 'danışıklı dövüş' yapıldığını gözler önüne serdi. Alman siyasiler ilk açıklamalarında, Fransa'nın davranışının, 'Alman Savunma Sanayinin yarışta geri kalmasına sebep olacağı' değerlendirmesinde de bulundular. ... Siyasiler, Alman Tersanelerinin yıllardır, böylesi bir talep için mücadele ettiğini dile getirerek, 'Tersanelerimiz zaten sipariş zorluğu yaşıyor.' ifadesini kullandılar.

Öte yandan, derginin haberinde Thyssen Krupp tersanelerinin, Alman başbakanlığına, mektup göndererek, Fransa'nın tutumunu kınadıkları yer aldı. Mektupta, 'Fransa'nın vereceği gemilerin Alman vergileriyle karşılanacağı' ifadesi kullanıldı.

Bilindiği üzere, Yunanistan'ın iflas etmesinden dolayı, büyük bölümü Almanya tarafından karşılanacak bir AB yardımı onaylandı. Bu yardımlar da Alman vergilerinden oluşuyor. ...

Türkiye korkusu

Öte yandan, aç olmasına rağmen, Deniz kuvvetlerini hayalet gemiler ile güçlendirmek isteyen Yunanistan'ın, acilen tedarik yoluna başvurmasına, Türk Deniz Kuvvetlerinin, envanterine kattığı Heybeliada korvetinin yol açtığı değerlendirmesi de yapıldı. ..." (17 Ekim 2011, Tuncer Bahçıvan, Gazeteci.tv)

Dikkat edilirse buradaki kavga "Niye veriyor?" kavgası değil. "Bizim tersanelerimiz boş, niye pastayı Fransız tersaneleri yiyor?" kavgası.

Yunanistan silah ithal eden ülkeler listesinin hep en üst sıralarında yer alıyor. Avrupa ülkeleri kimseye vermediği silahları, füzeleri Yunanistan'a satıyor. Yıllardır bu böyle devam ediyor.

İsrail de Yunanistan'a F-16 savaş uçakları için geliştirilen "silah sistemleri" veriyor. Yunan F-16'larını modernize ediyor ve insansız hava araçları tedarik ediyor. Tabii krizdeki Yunanistan'a indirim ve ödeme kolaylıkları sağlıyor. Yunan-Rum ikilisi ile İsrail arasındaki diğer stratejik ve askeri işbirlikleri de konuyu takip edenlerin malumu.

Bu zavallı Yunanlı da İsrail'in Avrupa'nın piyonu, sopası olmaya gönüllü oluyor. (Aynı şey Ermenistan için, PKK için de geçerli)

Bunlar bunu niye yapıyor, kime karşı yapıyor? Bu ülkeler bizim dostumuz mu, düşmanımız mı?

Binaenaleyh bu silahlar boşuna verilmiyor. Bu dünya boşuna silahlanmıyor. Bu silahlar bir gün patlayacak.

İnsanoğlu rahat ve istirahata meyilli olduğu için olumsuz bir gelecek tasavvuru duymak istemiyor. Halbuki yarınımızın ne olacağını bilmiyoruz. Vanlı bir depremzedenin dediği gibi; "Üç günlük dünya derdik, ancak bir saniyelikmiş."

Binaenaleyh Hadis-i şerif'lerde haber verilen, büyük harpler ve büyük afatların yaşanacağı ahir zaman devrinde yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız buhranları bunalım zannediyoruz. Oysa; henüz bunalım yaşanmış değil.

"Bu bunalım nasıl sona erer?" diye soran bir kimseye Muhterem, merhum Ömer Öngüt -k.s.- Hazretleri'nin verdikleri cevap ile: "Bunalıma yeni gireceğiz. Büyük hadiseler beklenir, çok büyük."

Bunu bilelim ve buna göre tedbirimizi, hazırlığımızı, tedarikimizi yapalım.

Farz-ı muhal "Yunanistan'la sadece 3 saatlik bir savaş yapmış olsak bile sonuçları, hususiyetle İstanbul'un durumu ne olur?" diye hiç düşündünüz mü? Doğalgaz boru hatlarının, elektrik santrallerinin, petrol rafinerilerinin, boğaz köprülerinin Batılı müttefiklerimiz(!) tarafından on yıllardır hesapsızca Yunan'a verilen gelişmiş füzelerle vurulduğunu farzedelim. Birkaç hafta elektriksiz, gazsız, ulaşımsız kalmanın ne kadar büyük sıkıntılar doğuracağını hesap edebiliyor musunuz? Uzun bir savaşın veyahut büyük bir savaşın sonuçlarını artık siz düşünün.

Dikkat ederseniz, İran hazırlanıyor, İsrail hazırlanıyor, Amerika hazırlanıyor, Avrupa hazırlanıyor, Kore hazırlanıyor, Hindistan hazırlanıyor, Pakistan hazırlanıyor, Çin hazırlanıyor, Rusya hazırlanıyor....... Herkes hazırlanıyor. Amerika İran körfezine 2 uçak gemisi daha gönderdi. Rusya ordusunu modernize etmeye çalışıyor. Rus savaş gemileri Suriye karasularına gitti. Yine Rus S300 füzeleri Suriye'de.

Önümüzdeki sene Rusya'da Putin tekrar başa geçme hazırlıkları yapıyor. Amerika'da da seçim var ve W. Bush gibi harpçi bir adamın başa gelmesi bekleniyor. Yani; harpçi, milliyetçi iktidarlar ufukta görünüyor. İsrail'in başında zaten uzun zamandır tam bir faşist iktidar var. Kuzey Kore ona keza, Amerika'yı bombalamak için fırsat bekliyor. Avrupa "ihtiyar" sıfatını fazlasıyla haketse de Libya örneğinde olduğu üzere aslını icra etmekten çekinmiyor.

Bu tehlikeli ahval içerisinde bize düşen ise büyük bir gayretle tahkimat ve hazırlık yapmaktır. Zira bu küffar milletleri hiçbir zaman bizim iyiliğimizi istememiştir. Kendi dertlerine düştükleri için şu günlerde önümüze çıkamıyorlar. Ancak rahata ermiş olsalar ilk işleri bizim önümüze çıkmak olacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Nitekim; Türkiye kendi savaş gemisini yapmaya başladı. İlk gemimiz Heybeliada deniz kuvvetlerinde görevine başladı. İkincisi yolda. Peki ekonomik krizdeki Avrupa ne yaptı? Yukarıda bahsettiğimiz gibi, hemen Yunan'a bedavadan gemi verme kararı aldı.

Binaenaleyh küffarın durumu budur. Türkiye'nin yükselmesini kesinlikle istemezler.

Vaziyet bu. Biz ise ne yapıyoruz? Hâlâ yerlerde sürünen "Avrupa Birliği"ne girmek için niyet beyan ediyoruz. Avrupa'yı, Yunanistan'ı kurtarmaya gönüllü olduğumuzu söylüyoruz. Adamlar da "Yav biz batıyoruz, bu Türkiye niye hâlâ gelmek istiyor?" diye kendi kendilerine sorup sebebini merak ediyorlar. BBC muhabiri Kevin Connolly "Kamp muhafızı Türkiye" başlıklı analizini şu satırlarla bitiriyor:

"AB arzusunun nedeni

... Türklerin bu isteğini neyin beslediğinden emin olmak zor.

Fransa ve Almanya'nın eşiti olarak tanınma arzusu, büyüyen refah ve çağdaşlığının küresel düzeyde tanınmasına duyulan açlık olabilir.

Avrupa tarihindeki bu sıkıntılı dönemde bütün bunları anlamak biraz daha zorlaşıyor. Ama şarkının yazarının yıllar önce de söylediği gibi 'Bu, Türklerden başka kimseyi ilgilendirmez.'" (bbcturkce.com)

Binaenaleyh büyük bir zaaf var. Bu zaaf hatalı kararlara ve zaman kaybına sebep oluyor.

Bunun en büyük sebebi ise "Küfrü ve küffarı hoş görme fitnesi"nin her tarafı sarmış olmasıdır. Bu fitne gönüllere sirayet ettiği için bugün doğru yapılan bir işin ardından bakıyorsunuz ertesi gün yanlış bir iş yapılıyor. Küffarın libasını giymek maharet zannediliyor. Tehlikeli vaziyetler ortaya çıkıyor.

Halbuki küffara karşı sert ve kararlı olmak lâzımdır.

Bu zaaf PKK meselesinde olsun bir çok meselede karşımıza çıkıyor. Terör örgütüne merhametle, lüzumsuz ve zararlı bir iyi niyetle yaklaşılıyor. Bu da azgınlıklarını artırıyor.

Ortadoğu'da yaşanan çalkantılarda da bu zihniyet yanlışı sebebiyle kaçırdığımız önemli bir husus var: Küffar İslâm'a ve İslâm dünyasına düşmanca bir niyet besliyor. Bu niyetini gizlese de bizim bunu unutmamamız lâzım. Kendimizi -en azından iç dünyamızda- bu hakikate göre konumlandırmamız, safımızı almamız lâzım. Aksi halde hem iman zaafiyeti ortaya çıkar, hem de bu zaafiyet stratejik zaafiyetin ortaya çıkmasına sebep olur.

Binaenaleyh yaşanan gelişmeleri İsrail nokta-i nazarından hesaba-kitaba vurmadan değerlendirmek hata olur. Zira İsrail Türkiye'ye düşmanlığını artık gizlemiyor. Rumları, Yunan'ı kışkırtıyor. Bununla kalmıyor, Türkiye'ye karşı deniz gücünü artırma kararı alıyor. Zaten uzun zamandır etrafımızı çevirmeye çalışıyor. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Ermenistan bütün komşularımızla işbirliği yapmaya, bize karşı bir kalkan kurmaya çalışıyor.

İsrail bir taraftan buna çalışırken, diğer taraftan kendi etrafındaki düşmanlarını da yıkmaya çalışıyor.

Dikkat edilirse İsrail'in düşmanlığının ilk halkasında İran, Lübnan Hizbullah'ı ve Hamas var. İkinci sırada bunlara destek veren Suriye var. Üçüncü sırada Türkiye var, Rusya var, kendisine zararlı gördüğü diğer ülkeler var.

Lübnan Hizbullah'ı ve Hamas İsrail'in hemen burnunun dibinde olan, devlet statüsü olmadığı halde İsrail'i çok tedirgin eden iki düşmanıdır. İsrail birkaç yıl evvel büyük bir harbe hazırlanıyordu. Hem Lübnan'ı hem de Gazze'yi temizleyerek işe başlamak istedi. Ancak daha ilk cephede madara oldu. Lübnan'ın güneyindeki şii nüfusun lideri Nasrallah liderliğindeki Hizbullah İsrail'e ağır kayıplar verdirdi. İsrail, tanklarını, bir gemisini ve birçok askerini kaybetti, geri çekilmek zorunda kaldı. İran İsrail'e karşı daha ilk cephede üstünlük sağlamış oldu. Nitekim İsrail tehditlerinin ayyuka çıktığı şu ortamda İran'dan gelen şu açıklama bu gerçeği yalın bir şekilde ortaya koyuyor:

"İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in, İran'a saldırı için zamanın geldiği yönündeki açıklamaları ve bu ülkenin askeri tatbikatlarını artırmasının yankıları gündemdeki yerini koruyor.

... dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in askeri danışmanı ve eski Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Yahya Rahim Safevi'den kapsamlı bir açıklama geldi.

İran'ın bölgede barış ve huzur istediğini, savaşı başlatan taraf olmayacağını ancak savaşı başlatanları da pişman etmeye hazır olduğunu söyleyen Safevi'nin açıklamaları ülke basınında yer aldı.

... Safevi, İran'ın olası bir İsrail saldırısına cevabıyla ilgili olarak da şunları söyledi: 'İran'ın güçlü balistik füzeleriyle siyonist rejimi hedef almasına gerek yok. Bu rejimin milyarlarca dolara kurduğu yerleşim birimleri, Lübnan'daki dostlarımızın, Hizbullah'ın, Katyuşa füzelerinin menzili dahilinde.' Tümgeneral Safevi, 'Siyonistler, savaşı başlatmaları halinde hem Hizbullah, hem Hamas hem de İran tarafından hedef alınacaklarını çok iyi biliyorlar' ifadesini kullandı. ...

Tümgeneral Safevi, bölgedeki füze kalkanlarıyla ilgili olarak da şunları kaydetti: 'Siyonist rejimdekiler dahil Türkiye, Irak, Kuveyt, Katar, Bahreyn, BAE'de bulunan füze kalkanları, tüm füzelerimizi vuracak güçte değil.'" (ntvmsnbc.com, 23 Kasım 2011)

Şüphesiz Suriye desteği olmazsa İran'ın Lübnan Hizbullah'ına lojistik destek vermesi bu kadar kolay olmazdı.

Binaenaleyh Suriye'deki değişimi bir de bu gözle düşünmek lâzımdır. Farkına varmadan İsrail'in ekmeğine yağ sürmemek için çok dikkatli olmak lâzımdır. Teorik siyaset üretirken pratik zararlar doğuyor. Çünkü küffar hiçbir zaman bu bölgede halkları düşünmemiştir, kendi çıkarlarını düşünmüştür. Üstelik Suriye bir Mısır, Tunus veya bir Libya gibi değildi. Yönetim bize çok yakındı, kendisini bizim altımızda görüyordu, ortak askerî tatbikatlar, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyorduk. Sınırlar kalkmıştı. Suriye ister istemez bir değişim yaşıyordu. Oysa şimdi, hem ilişkimiz, hem ticaretimiz her şeyimiz bozuldu. Suriye'deki mezhepçi bağnazlık hortladı. Komşumuzla neredeyse askerî çatışma durumuna geldik. "Değişim" kelimesinin cazibesine kapıldık.

Arap baharı denilen süreçte de biraz duygusal kaldık. Oysa görüyorsunuz duruldu denilen Mısır'da yine olaylar oldu. Zira küffar çok ciddi çalışıyor. Her ülkenin, her halkın sosyolojik yapısını, kültürel yapısını her şeyini araştırıyor tesbit ediyor. "Nasıl karıştırabilirim?"in analizini yaptıktan sonra da zamanını kolluyor. (Meselâ Türkiye'de her Kürt aileden bir terörist cenazesi çıkartmaya çalışıyor. Ki Türklerle Kürtler arasına bir "Kan davası" duvarı örebilsin. Bunu bu bölgenin sosyolojik yapısından elde ettiği verilere göre planlıyor. Tabi her plan onların istediği gibi olmuyor.)

Binaenaleyh çok dikkat etmek lâzımdır.

"İsrail'e karşı Amerika ile beraberiz" ilizyonundan da kurtulmak lâzım. Yarın başkan değiştiğinde sap gibi ortada kalmamak lâzım.

Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinden vazgeçmeyi ve hatta NATO'dan çıkmayı tartışması, gündemine alması gerekirken, Irak'tan, Afganistan'dan çekilmeye çalışan Amerika'ya yardım ediyoruz. İncirlik üssüne ne inip kalkıyor haberimiz olmuyor. Füze kalkanı adı altında Amerika'ya, İsrail'e kalkan oluyoruz.

Bu füze kalkanı meselesi basit bir mesele değil.

Şöyle ki:

Türkiye'nin son yıllardaki tarafsız politikası şöyle bir durum ortaya çıkarmıştı: Türkiye her ne kadar bir NATO ülkesi olsa da Rusya, İran gibi ülkelerle onların karşısındaki Amerika, İsrail, Batı ülkelerinin ortasında bir pozisyon sergiliyordu. Tarafsızlık görüntüsü ağır basıyordu. Ancak bu "Füze kalkanı" kararı bu görüntüyü kökünden bozdu, yıktı. Biz askerî bloklar arasında bir tercih yapmış duruma düştük. Artık Rusya, İran gibi ülkeler ister istemez bizi Amerikan safında değerlendirmeye başladı.

İşte bir haber:

"Rusya'dan flaş açıklama: Moskova'dan az önce güçlü bir 'soğuk savaş' mesajı geldi. ABD yönetiminin Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA) çerçevesinde Rusya ile işbirliğini sona erdirdiklerini açıklamasının hemen ardından Başkan Medvedev beklenmeyen bir açıklama yaptı. Medvedev, 'Eğer füze kalkanı projesi konusunda bir anlaşmaya varılamazsa Rusya ABD füze sistemlerini hedef alabilir' dedi ve orduya 'hemen hazırlıklara başlanması' talimatını verdi. Kaliningrad'a uzun menzilli İskender füzeleri yerleştirilmesi, batıya ve güneye füzeler sevki de gündemde. Medvedev, NATO tehdidi unsurlarını sıralarken Türkiye'ye de değindi.

... Medvedev'in açıklamalarından bazı başlıklar:

'Rusya, kendi sınırlarına ve denizlerine füze sistemlerinin yerleştirilmesi karşısında kaygılıdır.

... Biz, kısa süre sonra, -diyelim ki beş, altı ya da sekiz yıl sonra- savunma potansiyelimizi zayıflatacak bir programı kabul edemeyiz. Avrupa Füze Kalkanı projesi uygulanmaya başlandı. Ve maalesef uygulaması hızla sürüyor. Şu an Polonya'da, Türkiye'de, Romanya'da, İspanya'da var.

Orduya, tehdit yaratacak potansiyel füze sistemlerine karşı gerekli önlemlerin alınması, eğer gerekirse tahrip ve kontrol edilmeleri için önlemler geliştirilmesi talimatını verdim.

... Rusya, eğer bu önlemler yetersiz kalırsa, batıya ve güneye modern silah sistemleri yerleştirerek, gerektiğinde Avrupa'nın füze kalkanı sistemini imha edecek önlemleri alacak.'" (Türkrus.com, 23.11.2011)

Türkiye'nin safı küresel denge açısından büyük önem arzediyor. Bu sebeple Amerika uzun zamandır bizi askerî bloklar arasında kendisinden yana bir tercihe zorluyordu. Bu amacına ulaşmış görünüyor.

Binaenaleyh ülke olarak hususiyetle askerî alandaki hazırlığımız, gayretimiz, politikamız çok dikkatli icra edilmelidir.

Kendi savaş gemimizi yaptık (ki bu durum gerek Avrupa, gerek İsrail, küffarı çok rahatsız etti.), tankımızı, helikopterimizi yapıyoruz. Uçağımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Bu uğurda şehitler veriyoruz. (Mekânları cennet olsun, Allah onlardan razı olsun.)

Bunlar güzel gelişmeler ancak daha iyisini daha hızlı yapabiliriz. Yapmamız da lâzım.

Savaş tehlikelerinin baş gösterdiği, askerî rekabetin iyice kızıştığı, terör belasının hâlâ dibimizde durduğu bir ortamda silahlı hazırlık kadar psikolojik ve moral hazırlık da ona göre olmalıdır. Ancak burada da bir eksiklik var.

Tehlike büyük ve yakın. Gittikçe de yaklaşıyor. Küresel konjenktürü, bölgesel konjenktürü bu gözle çok yakından ve büyük bir teyakkuzla takip etmemiz lâzım.

Oysa herkesin rahatı istirahatı yerinde, bu rahat ve istirahatın da devam edeceğini zannediyor.


  Önceki Sonraki