"Rûhu'l-Beyân" tefsirinin müellifi olan Hazret, 1652 yılında Edirne civârındaki Aydos kasabasında dünyaya geldi. Kendi hâl tercemesini de ihtivâ eden "Kitâbu's-Silsile-nâme-i Celvetiyye" adlı eserinde soyu Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e dayandırılmaktadır.
Şeyhi Atpazarlı Osman Fazlî Efendi'nin tavsiyesi üzerine çok genç yaşta meşhur âlimlerden Abdülbâkî Efendi'den ders aldı. Tahsilini bitirdiği zaman henüz yirmi yaşında bulunuyordu. Şeyh'inin dâveti üzerine İstanbul'a gelerek muhtelif camilerde bir süre vâizlik yaptı. Daha sonra vâizlik görevini sürdürmek için 1675 yılında Üsküp'e gitti, orada altı yıl kadar irşad faaliyeti ile meşgul oldu.
Osmanlı âlim, müfessir ve şeyhleri içinde eserlerinin çokluğuyla tanınan İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri, 1685'te Osman Fazlı Efendi'nin tâyin etmesiyle Bursa'ya giderek Celvetiyye tekkesine şeyh oldu. Celvetî tarikatına mensup olduğundan dolayı, aynı zamanda "Celvetî" lâkabıyla da tanınır. Bursa'da verdiği tefsir dersleriyle büyük şöhret kazandı. Hayatının yirmi üç yılını adadığı "Rûhu'l-Beyân" isimli dört ciltlik tefsîrinin de büyük bir kısmını burada yazdı.
1700 ve 1711 yıllarında iki defâ Hacc'a giden Hazret, gördüğü bazı rüyâların işâretiyle 1717'de Şam'a gitti. Orada üç yıllık süre içerisinde on kadar eser telif ettikten sonra İstanbul'a geldi. 1720-1722 yılları arasında Üsküdar'da ikâmet ederek Ahmediye camiinde vâizlik yaptı. Bu arada tasavvuf ve ahlâk üzerine pek çok eser yazdı. Sultan Mustafa devrinde iki sefer savaşa katıldı, bir süre de Mısır'da kalarak oradaki âlimlerden istifâde etti.
Son olarak İstanbul'dan Bursa'ya döndü, bütün kitaplarını vakfederek bir kütüphâne kurdu. Son günlerini yine kitap yazmakla geçiren Hazret, 1725 yılında âhirete intikâl eyledi, vasiyeti üzerine Tuzpazarı civârındaki tekkesine defnedildi.
Tasavvuf alanında çok sayıda kitap ve risâleler yazmış olan Hazret, dört ciltlik meşhur "Rûhu'l-Beyân" tefsîrini kaleme alarak bu sahadaki kudretini de açıkça göstermiş; bunun yanında Hadîs, Kelâm ve Ahlâk gibi sahalarda da muhtelif eserler telif etmiştir.
"Ben gizli bir hazîne idim." Kudsî Hadis-i şerif'i ile ilgili "Kenz-i Mahfî" adında bir eser yazmış olan Hazret, "Tamâmu'l-Feyz fî Bâbi'r-Rîcâl" adlı eserinde mühim tasavvufî sır ve inceliklere değinmiş ve "Kitâbu'n-Netîce" isimli eseriyle bu pek parlak ilmî hayatını sona erdirmiştir.
Tasavvuf ehli arasında en çok eser veren zâtlardan biri olarak tanınan İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kenz-i Mahfî", "Tamâmu'l-Feyz fî Bâbu'r-Ricâl", "Silsile-nâme'-i Celvetiyye" ve "Kitâbu'n-Netîce" adlı eserlerinde Hâtemü'l-Evliyâ'nın mânevî yüceliği, makâmı, vazîfesi ve eserleriyle ilgili son derece mühim ifşaatlarda bulunmuştur.
İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kenz-i Mahfî" adlı eserinin "10. Bahis"inde Hâtem-i velî'nin ilmi hususunda mühim ifşaatlarda bulunmuş; bu zâtın diğer velîlerden üstün oluşuna delil olarak neşredeceği kitapları göstermiştir.
Müellif, eserinin 123. sayfasında, kendisinden iki yüz sene sonra dünyaya gelecek olan zâttan ve eserlerinden şöyle bahsetmiştir:
"Vâris-i nebî olanlar arasında, kendilerine ilim nasib edilen, bir de bu ilim üzerine eser yazabilen, elbette ki yazamayandan daha kuvvetlidir."
"Hâtemü'l-velî ise -kuddise sırruh-, bütün velîlerden üstündür. Çünkü, en kâmil vâris odur. Buna delil ise, tasnif ettiği eserlerinin pek çok olacağıdır. Nasıl ki bu, ehline gizli değildir." ("Kenz-i Mahfî", "10. Bahis")
İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kenz-i Mahfî" adlı eserinin "10. Bahis"inin bir başka noktasında ise her asırda mevcut bulunan İnsân-ı kâmil'in, Hâtem-i velâyet'ten üflenen nefesle kâim olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuşlardır:
"Her asırda mevcud olan İnsân-ı kâmil, Peygamber makâmına oturmuştur ve Hâtem-i velâyet'in üflediği nefesidir. Halk onu ister kabul etsin, ister etmesin. Zîrâ Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-e tam teslimiyyet olmayınca, velîye nice olur?" ("Kenz-i Mahfî", "10. Bahis", s. 162)
İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Tamâmu'l-Feyz fî Bâbi'r-Ricâl" isimli eserinde: "Velâyet zinciri ebediyyen kesilmeyeceğine göre, onun Hatm'i ne demektir?" sorusuna şu cevâbı vermiştir:
"Velâyet, Allah-u Teâlâ'nın 'el-Veliyy" İsm-i şerîf'inin tecellîsi olarak devamlılık arz etmektedir. Onun 'Hatm'i tamamen kesilmek mânâsında olmayıp, bütünüyle ve kemâliyle temsil edilme mânâsındadır." ("Tamâmü'l-Feyz fî Bâbi'r-Ricâl", s. 127, trc. R. Muslu)
İsmail Hakkı -kuddise sırruh- Hazretleri "Tuhfe-i Aliyye" isimli eserinin "Beklenen Mehdi Hakkında" adlı bölümünde, Mehdî Hazretleri'nin Hazret-i Ali -kerremallahu vechehû- ve Hâtem-i velî'nin rûhâniyeti ile icraat yapacağını beyan buyurmaktadır:
"Her asırda istihlâf olunan (birisi kendi yerine geçirilen) halîfe elbette aklı başında bir vezîre muhtaçtır, zîrâ Ganiyy-i Mutlak Allah-u Teâlâ'dır.
'Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız." (Fâtır: 15)
Mûcibince insanlar O'na muhtaçtır ve ol bir Sultanlar Sultânı'dır ki nazîrden münezzeh ve vezîrden müberrâdır.
Pes (şu hâlde) her sultân tahkîk-i ubûdiyyet (kulluğu gerçekleştirmek) için vezîre muhtaç olunca, beklenen Muhammed Mehdî dahi muhtaçtır ve onun yeryüzünde kalma süresi vezirlerinin sayısı kadardır. Velâkin vüzerâsında ihtilâf ettiler. Üstün olan görüşe göre vezirleri dokuz olup, yedisi cismânî ve ikisi rûhânî olmaktır.
Cismânîden murâd Ashâb-ı Kehf ve rûhanîden kastedilen ise rûhâniyyet-i (Aliyyü'l-)Murtazâ -kerremallâhu vecheh-dir ve rûhâniyyet-i Hatm-i Evliyâ'dır." ("Tuhfe-i 'Âliyye", s. 229)
İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ben gizli bir hazîne idim." Kudsî Hadis-i şerif'i hakkında yazmış olduğu "Kenz-i Mahfî" isimli eserinde; Hazret-i Ali -radiyallâhu anh-den sonra, İlâhî isimlerinden en büyük payı alacak olan kişinin Hâtemü'l-evliyâ olduğunu beyân ederek şöyle buyurmuşlardır:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in isim ve müsemmâsı bütün isimleri içine almaktadır. Çünkü en kâmil insan ve en mükemmel mazhar odur. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-e ne kadar vâris varsa, onlar da istidatları nisbetinde İlâhî isimlerle ortaya çıkmışlardır."
"Hazret-i Ali -radiyallâhu anh-den sonra, mazharların en ekmeli Hâtemü'l-evliyâ'dır." ("Kenz-i Mahfî", s. 139-140)
Kabr-i Şerifi