Hâtemü'l-evliyâ'ya hem ilim verilmiş, hem de hikmet verilmiştir. Doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın verdiği bir ilimdir ve O'nun hikmetidir bu işler… O dallarda hem ilim var, hem de hikmet var. İlim de kendisinin, hikmet de kendisinin, O destekliyor onu!..
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu'r-Riyâze" isimli eserinde; bu İlâhî muhâfazayı ve Rabbânî tecellîleri şöyle ifşâ etmiştir:
"Onda Ulü'l-elbâb'ı meydana getirerek; sebepler, İlâhî himmet ve idrak hususunda da kendisine istimdâd eder. O da konuşurken hikmetle konuşup, tefekkürle açıklar. Bakarken ibretle bakar. Yürürken heybetle yürür. Tutarken kuvvetle tutar. O onun kalbini lüzumsuz düşüncelerden meneder, İlâhî tedbir ile ilgili işlerde de ondan selbeder. İşte bunların hepsi, hakikatıyla Kitap'ta ve haberde mevcuttur." ("Kitâbu'r-Riyâze ve Edebü'n-Nefs", Süleymâniye Ktp. Es'ad Efendi, nr.: 1312, vr. 11a)
İşte bütün öz bunun içinde. Maske maskedir, fakat o maskenin içine O girerse dilediğini yapar. O'nun varlığı, O'nun tecelliyâtı bütün işleri görür.
Hazret-i Allah ile işleri gördüğü için; konuşurken hikmetle konuşur, her ne yaparsa Hazret-i Allah'ın izniyle, Hazret-i Allah ile yapar ve bilir, Hazret-i Allah ile iş görür. Bu "Hikmetü'l-Ulyâ"dır. Bu hususta Hazret, Kitap ve Haber'i delil göstermiştir.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Nevâdirü'l-Usûl"ün "İki Yüz Altmış İkinci Asıl"ında Hazret-i Allah'ın, Hâtemü'l-velî'yi, Hızır Aleyhisselâm'ı kullandığı gibi kendi himâyesinde kullandığını beyan buyurmuştur:
"Allah, tıpkı gemiyi sökme ve küçük çocuğu öldürme hususunda Hızır'ı kullandığı gibi, onu da kendi himâyesinde kullanır. Bu Allah'ın zâhirde, halkın yanında gizli olan hududu idi. Bu nedenle Musâ Aleyhisselâm dahi ona karşı gelmişti." ("Nevâdirü'l-Usûl", c. 2, s. 482)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Biz ona nezdimizden bir rahmet verdik, tarafımızdan has bir ilim öğrettik." (Kehf: 65)
Hızır Aleyhisselâm'ın vazîfesi zâhirî idi, açıktı; bizimkisi bâtınîdir, kapalıdır. O izin verdiği kadar gidiyordu, bizi dilediği gibi yürütüyor. Onun ilminde kerâmet de vardı, istediğini yapabiliyordu. Bizden bunları almış, O istediği gibi yürütüyor.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu'r-Riyâze" isimli eserinde yine:
"Allah'ın kendisinde gizlendiği bu kul; O'nun idâre ettiği, koruduğu, gözettiği ve kendi adına hareket ettirdiği bir velîdir." buyuruyor. ("Kitâbu'r-Riyâze ve Edebü'n-Nefs", vr. 10b-11a)
O bir kimseyi idâre ederse idârenin en güzeli olmuş olur. Çünkü onda beşer yok, O idâre ediyor.
Nitekim İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
"Onun irâdesi kendi elinde değildir." ("Mektûbât", 260. Mektup)
Onu idâre eden Allah-u Teâlâ'dır, o bir robot mesâbesindedir. O kendisini idâre etmiyor, kendisinde hiçbir irâde yoktur. Hüküm O'nundur, irâde de O'nundur.
Daha açığını arz edeyim:
Birisine makam vermiş, o makamın içinde çalış diyor; diğerini bizzat kendisi yürütüyor. Hiçbir salâhiyet vermemiş! O bir robot gibidir, bütün işleri O görüyor. Amma onu seçmiş, onu ona vermiş, başkasına vermemiş. Başkasına umumî velâyeti vermiş, fakat bu husûsî velâyeti vermemiş. Bu işin içine girmek doğru değildir, hafsala almaz. Çünkü Hakk'a âittir, halka âit değildir. Bu o kişiye âit de değildir, o kişi de anlamaz bunu. Ötekini anlamak mümkündür, bu noktayı kavramak mümkün değildir. Beşere âit olmadığı gibi, beşerin anlayacağı bir iş de değildir.
"O her an yeni bir iştedir." (Rahmân: 209)
Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere Allah-u Teâlâ her an yeni bir tecelliyâttadır.
Cemâleddîn Mahmûd el-Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri "Câm-ı Dil-nüvâz" adlı eserinde bu hususta şöyle buyuruyorlar:
"O'nun tasarrufu Hakk'ladır, kendisinden değildir." ("Câm-ı Dil-nüvâz", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr. 1253, vr. 79a-79b)
Sa'deddîn el-Hamevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye" adlı eserinin bir noktasında Hızır Aleyhisselâm gibi Hâtemü'l-evliyâ'nın da ölümsüz kılındığına işâret ederek şöyle buyurmuştur:
"Kazâ mekânının içine girdiği için, Hızır Aleyhisselâm gibi ölümsüz olmak da onun alâmetlerindendir." ("Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye", Süleymâniye Ktp, Ayasofya, nr.: 2058, vr. 206a-206b)
Bu beyânın altında çok gizli hikmetler var. Allah-u Teâlâ onu kullanacak; hayat, vefât fark etmez!..
Tasarrufu devam edecektir, rûhâniyet iş görecektir. Çünkü Hazret-i Allah ona o vazîfeyi vermiş.
Daha evvel: "Kınından çıkmış kılıç gibi olacak" denilmişti.
Sultân Veled -kuddise sırruh- Hazretleri de "Ma'ârif" adlı eserinde Hâtemü'l-velî'den ve onun hikmetli işlerinden bahsetmiştir:
"Bu zât:
'Allah dilediğini yapar.' (İbrâhîm: 27)
Sırrına mazhar olmuştur.
Meselâ Allah adâlete uygun olan veya olmayan birçok işler yapar. Aslında Allah-u Teâlâ'nın adâlete uymayan işleri yoktur, fakat bizim aklımız bunları adâlete aykırı işler olarak görür." ("Ma'ârif", s. 257)
Meselâ Hızır Aleyhisselâm'ın bir çocuğu öldürmesi gibi. Bu durum zâhirde ahkâma ters düşüyor, fakat o Hakk'tan ilim ve emir alıyordu, yaptığı bu hareket Allah-u Teâlâ tarafından doğrulandı.
"Bilâkis bütün tasarrufu Allah iledir. Bütün fiillerinde, tasarruflarında, hareketlerinde ve makamlarında Allah'ı görür, bütün fiillerinde O'nun vâsıtasıyla tasarruf eder; Allah vâsıtasıyla tasarrufta bulunan odur." ("Behcetü't-Tâife Billâhi'l-Ârife", Berlin, -Ahlwardt-, nr.: 2842, vr. 16b-17a)
İşi gören Hazret-i Allah'tır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu Şifâ'u'l-Alîl" isimli eserinde şöyle buyuruyorlar:
"İlim, "İlm-i billâh: Allah'ı bilme" ve "İlm-i bi-emrillâh: Allah'ın işini bilme" olmak üzere iki olduğu gibi; hikmet de ikidir.
Her ilmin bir hikmeti vardır. İlim zuhûr eden şey, hikmet ise onun bâtını olan şeydir. Dolayısıyla ilim iki olduğu gibi, bunun için hikmet de ikidir: O'nu bilmenin hikmeti -ki bu 'Hikmetü'l-ulyâ'dır-; O'nun işini, tedbirini ve sanatını bilmenin hikmeti.
Peygamberlerin yolu üzere seçilerek O'na çekilen 'Büyükler', O'nun 'Hikmetü'l-ulyâ'sına kadar ulaşırlar. Velîlerin yolu üzere O'na seyredenler ise; dünya, nefislerin ayıpları ve gerek O'nunla ilgili işler, gerekse ilâhî vergiler husûsunda sıdkı bilme hikmetine ulaşırlar." ("Kitâbu Şifâ'u'l-Alîl", Beyazıt Devlet Ktp. Veliyyüddin, nr.: 770, vr. 6b-7a)
Hâtemü'l-evliyâ'ya hem ilim verilmiş, hem de hikmet verilmiştir. Doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın verdiği bir ilimdir ve O'nun hikmetidir bu işler… O dallarda hem ilim var, hem de hikmet var. İlim de kendisinin, hikmet de kendisinin, O destekliyor onu!..
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu'r-Riyâze" isimli eserinde; bu İlâhî muhâfazayı ve Rabbânî tecellîleri şöyle ifşâ etmiştir:
"Onda Ulü'l-elbâb'ı meydana getirerek; sebepler, İlâhî himmet ve idrak hususunda da kendisine istimdâd eder. O da konuşurken hikmetle konuşup, tefekkürle açıklar. Bakarken ibretle bakar. Yürürken heybetle yürür. Tutarken kuvvetle tutar. O onun kalbini lüzumsuz düşüncelerden meneder, İlâhî tedbir ile ilgili işlerde de ondan selbeder. İşte bunların hepsi, hakikatıyla Kitap'ta ve haberde mevcuttur." ("Kitâbu'r-Riyâze ve Edebü'n-Nefs", Süleymâniye Ktp. Es'ad Efendi, nr.: 1312, vr. 11a)
İşte bütün öz bunun içinde. Maske maskedir, fakat o maskenin içine O girerse dilediğini yapar. O'nun varlığı, O'nun tecelliyâtı bütün işleri görür.
Hazret-i Allah ile işleri gördüğü için; konuşurken hikmetle konuşur, her ne yaparsa Hazret-i Allah'ın izniyle, Hazret-i Allah ile yapar ve bilir, Hazret-i Allah ile iş görür. Bu "Hikmetü'l-Ulyâ"dır. Bu hususta Hazret, Kitap ve Haber'i delil göstermiştir.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Nevâdirü'l-Usûl"ün "İki Yüz Altmış İkinci Asıl"ında Hazret-i Allah'ın, Hâtemü'l-velî'yi, Hızır Aleyhisselâm'ı kullandığı gibi kendi himâyesinde kullandığını beyan buyurmuştur:
"Allah, tıpkı gemiyi sökme ve küçük çocuğu öldürme hususunda Hızır'ı kullandığı gibi, onu da kendi himâyesinde kullanır. Bu Allah'ın zâhirde, halkın yanında gizli olan hududu idi. Bu nedenle Musâ Aleyhisselâm dahi ona karşı gelmişti." ("Nevâdirü'l-Usûl", c. 2, s. 482)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Biz ona nezdimizden bir rahmet verdik, tarafımızdan has bir ilim öğrettik." (Kehf: 65)
Hızır Aleyhisselâm'ın vazîfesi zâhirî idi, açıktı; bizimkisi bâtınîdir, kapalıdır. O izin verdiği kadar gidiyordu, bizi dilediği gibi yürütüyor. Onun ilminde kerâmet de vardı, istediğini yapabiliyordu. Bizden bunları almış, O istediği gibi yürütüyor.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu'r-Riyâze" isimli eserinde yine:
"Allah'ın kendisinde gizlendiği bu kul; O'nun idâre ettiği, koruduğu, gözettiği ve kendi adına hareket ettirdiği bir velîdir." buyuruyor. ("Kitâbu'r-Riyâze ve Edebü'n-Nefs", vr. 10b-11a)
O bir kimseyi idâre ederse idârenin en güzeli olmuş olur. Çünkü onda beşer yok, O idâre ediyor.
Nitekim İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
"Onun irâdesi kendi elinde değildir." ("Mektûbât", 260. Mektup)
Onu idâre eden Allah-u Teâlâ'dır, o bir robot mesâbesindedir. O kendisini idâre etmiyor, kendisinde hiçbir irâde yoktur. Hüküm O'nundur, irâde de O'nundur.
Daha açığını arz edeyim:
Birisine makam vermiş, o makamın içinde çalış diyor; diğerini bizzat kendisi yürütüyor. Hiçbir salâhiyet vermemiş! O bir robot gibidir, bütün işleri O görüyor. Amma onu seçmiş, onu ona vermiş, başkasına vermemiş. Başkasına umumî velâyeti vermiş, fakat bu husûsî velâyeti vermemiş. Bu işin içine girmek doğru değildir, hafsala almaz. Çünkü Hakk'a âittir, halka âit değildir. Bu o kişiye âit de değildir, o kişi de anlamaz bunu. Ötekini anlamak mümkündür, bu noktayı kavramak mümkün değildir. Beşere âit olmadığı gibi, beşerin anlayacağı bir iş de değildir.
"O her an yeni bir iştedir." (Rahmân: 209)
Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere Allah-u Teâlâ her an yeni bir tecelliyâttadır.
Cemâleddîn Mahmûd el-Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri "Câm-ı Dil-nüvâz" adlı eserinde bu hususta şöyle buyuruyorlar:
"O'nun tasarrufu Hakk'ladır, kendisinden değildir." ("Câm-ı Dil-nüvâz", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr. 1253, vr. 79a-79b)
Sa'deddîn el-Hamevî -kuddise sırruh- Hazretleri "Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye" adlı eserinin bir noktasında Hızır Aleyhisselâm gibi Hâtemü'l-evliyâ'nın da ölümsüz kılındığına işâret ederek şöyle buyurmuştur:
"Kazâ mekânının içine girdiği için, Hızır Aleyhisselâm gibi ölümsüz olmak da onun alâmetlerindendir." ("Risâle fî Zuhûr-ı Hâtemü'l-Velâye", Süleymâniye Ktp, Ayasofya, nr.: 2058, vr. 206a-206b)
Bu beyânın altında çok gizli hikmetler var. Allah-u Teâlâ onu kullanacak; hayat, vefât fark etmez!..
Tasarrufu devam edecektir, rûhâniyet iş görecektir. Çünkü Hazret-i Allah ona o vazîfeyi vermiş.
Daha evvel: "Kınından çıkmış kılıç gibi olacak" denilmişti.
Sultân Veled -kuddise sırruh- Hazretleri de "Ma'ârif" adlı eserinde Hâtemü'l-velî'den ve onun hikmetli işlerinden bahsetmiştir:
"Bu zât:
'Allah dilediğini yapar.' (İbrâhîm: 27)
Sırrına mazhar olmuştur.
Meselâ Allah adâlete uygun olan veya olmayan birçok işler yapar. Aslında Allah-u Teâlâ'nın adâlete uymayan işleri yoktur, fakat bizim aklımız bunları adâlete aykırı işler olarak görür." ("Ma'ârif", s. 257)
Meselâ Hızır Aleyhisselâm'ın bir çocuğu öldürmesi gibi. Bu durum zâhirde ahkâma ters düşüyor, fakat o Hakk'tan ilim ve emir alıyordu, yaptığı bu hareket Allah-u Teâlâ tarafından doğrulandı.
"Bilâkis bütün tasarrufu Allah iledir. Bütün fiillerinde, tasarruflarında, hareketlerinde ve makamlarında Allah'ı görür, bütün fiillerinde O'nun vâsıtasıyla tasarruf eder; Allah vâsıtasıyla tasarrufta bulunan odur." ("Behcetü't-Tâife Billâhi'l-Ârife", Berlin, -Ahlwardt-, nr.: 2842, vr. 16b-17a)
İşi gören Hazret-i Allah'tır.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kitâbu Şifâ'u'l-Alîl" isimli eserinde şöyle buyuruyorlar:
"İlim, "İlm-i billâh: Allah'ı bilme" ve "İlm-i bi-emrillâh: Allah'ın işini bilme" olmak üzere iki olduğu gibi; hikmet de ikidir.
Her ilmin bir hikmeti vardır. İlim zuhûr eden şey, hikmet ise onun bâtını olan şeydir. Dolayısıyla ilim iki olduğu gibi, bunun için hikmet de ikidir: O'nu bilmenin hikmeti -ki bu 'Hikmetü'l-ulyâ'dır-; O'nun işini, tedbirini ve sanatını bilmenin hikmeti.
Peygamberlerin yolu üzere seçilerek O'na çekilen 'Büyükler', O'nun 'Hikmetü'l-ulyâ'sına kadar ulaşırlar. Velîlerin yolu üzere O'na seyredenler ise; dünya, nefislerin ayıpları ve gerek O'nunla ilgili işler, gerekse ilâhî vergiler husûsunda sıdkı bilme hikmetine ulaşırlar." ("Kitâbu Şifâ'u'l-Alîl", Beyazıt Devlet Ktp. Veliyyüddin, nr.: 770, vr. 6b-7a)