14 Temmuz'da teröre 13 kurban verdik. Yüreğimiz bir kez daha yandı. Terör örgütünün gerçek yüzü bir kez daha meydana çıktı.
Aslında terör örgütü mütemadiyen terör icraatını yapıyordu. Asker-polis öldürüyor, adam kaçırıyor, kundaklama, propaganda her türlü eylemden geri kalmıyordu. Ancak 13 can birden toprağa düşünce medyanın ilgisi daha çok oldu. "Bunlar barış yolu arıyor!" ilizyonu yerle bir oldu..
Kimisi PKK'nın kendi liderini hiçe sayarak kan dökmekten zevk almasını eleştirdi, kimisi askerin sevk ve idaresindeki hataları ön plana çıkartarak orduyu eleştirdi. Kimileri de "Askerleri bile bile ölüme gönderdiler" şeklindeki propagandasına devam etti.
Sevk ve idarede hatasız olmak en büyük arzudur. Ancak yıllardır süren bir savaş içerisinde, dağda eli silahlı kan içiciler bulunduğu sürece "Hiç can kaybı olmasın!" demek de ham hayalden başka bir şey değildir. Kaldı ki dağları teröriste bırakmamak için yıllardır dağ-tepe, gece-gündüz dolaşan; ölümü göze alan kahramanları sayesinde teröriste göz açtırmayan; yıllardır sabırla mücadelesine devam eden; bütün dünyanın gıpta ile haset ile baktığı bir ordumuz, mehmetçiğimiz var. Ne var ki, bataklık orada duruyor ve sivrisinekler yok etmekle tükenmiyor.
Peki bu belâ biter mi? Veyahut bitirmek için ne yapılmalıdır?
Bu belânın bitmesi için malum dağdaki teröristin silahını bırakması lâzımdır. Bunun birinci yolu zorla bu silahı bıraktırmak, cezâsını vermek; ikinci yolu gönüllü bıraktırmaktır. Gönüllü bırakma ehven olandır. Ancak bunun mümkün olmadığı görüldü. Tabii bunları dağdan gönüllü indirmenin bir yolu var. Bu teröristlere "Gelin burayı size bıraktık, elindeki silahınla gel, buranın polisi askeri, valisi, kaymakamı sen ol." derseniz dağdan iner... İsmi federasyon olmuş, konfederasyon olmuş, eyalet olmuş, üniter sistem olmuş... Hiç farketmez.
Biz isimle-sistemle uğraştıkça adamlar her fırsatta kendi manevra alanlarını genişletiyor, devlet binasını tırtıklıyor.
Daha önce de söylediğimiz gibi; en mühim nokta karşınızda muhatap aldığınız kişidir, "İnsan" unsurudur. Kendi halkını baskı ile, silah ile, katliam ile hizaya getirmeye çalışan bir terör zihniyetini muhatap aldığınız takdirde en mükemmel sistemi, en ideal özgürlükleri getirmiş olsanız bile sonuç hüsrandır. Gideceği nokta da Hınçak, Taşnak zihniyetin esir aldığı Ermenistan gibi bir ucubedir.
Binaenaleyh devlet gücünü göstermedikçe, dağda-Kuzey Irak'ta hakimiyet sağlamadıkça bu böyle devam eder gider. Teröristbaşı yakalandığı zaman Türkiye büyük bir fırsatı kaçırdı. Dağda, Kuzey Irak'ta eli silahlı binlerle ifade edilen terör militanı yokmuş gibi, iş bitmiş gibi hareket edildi. Kuzey Irak'ta israil'in, Amerika'nın, Avrupa'nın, Rusya'nın bilimum küffarın istihbaratı, terörist hayranı akıl hocaları cirit attı. Para, silah, eğitim her şey kontrolümüz dışında devam etti. Sonuç ortada. Üstelik kin ve nefretin tabana yayılma tehlikesi çok büyüdü.
Dolayısı ile terör yuvaları kontrol altına alınmadıkça alınan sonuçlar daima geçici olacaktır. Daha açık bir ifadesi ile Kıbrıs'ta nasıl bir sınır çizdik ise Kuzey Irak sınırını da yeniden çizmedikçe, terörün yuvalandığı bölge kalıcı olarak işgal edilmedikçe bu böyle devam eder gider. Yani girip çıkmak da kesin çözüm değildir. Tabii bu bazılarına uç bir teklif gibi gelebilir. Ancak eninde sonunda Türkiye'nin istese de istemese de geleceği nokta bu olacaktır.
Ve bir haber:
"İran Irak'ta 3 PEJAK kampını ele geçirdiğini açıkladı. .... ABD Türkiye'nin Kandil'e kara harekatı yapmasına izin vermiyor. Oysa can düşmanı sayılan İran canının istediği zaman Irak'a girip operasyon yapıyor.
İran Devrim Muhafızlarından Albay Dilaver Ranbarzade Irak içlerine yaptıkları operasyonda İran PKK'sına büyük darbe vurduğunu açıkladı. ... Irak topraklarındaki 3 kampın ellerine geçtiğini açıkladı.
İran Dışişleri sözcüsü Mehmanparast da "İran, sınırındaki terörist yapılanmaya izin vermeyecek anında yanıt verecektir" dedi." (19/07/2011, gazeteci.tv-İrna)
Teröristle, "Benim kahramanım da dağdaki teröristtir." diyen kıravatlı terör destekçileriyle varılacak yer, her geçen gün büyüyen bir bataklıktır.