Allah-u Teâlâ iman edenlerden sonra "Amel-i sâlih işleyenler"in de hüsrandan kurtulduğunu haber veriyor.
Sâlih ameller; iyi, doğru, faydalı ve sevap kazanmaya vesile olan işlerdir. Amel-i sâlih'in sahası çok geniştir. Bunların başında farz ibadetler gelir. Namaz, oruç, zekât, temizlik, cihad, duâ, zikrullah, Allah-u Teâlâ'nın rızâsını kazanmak için yapılan her davranış Amel-i sâlih'in bölümlerini teşkil etmektedir. Yol üstünde duran bir taşı kaldırmak bile Amel-i sâlih'tir, mümine sevap kazandırır.
İslâm'da bir iyiliğin ve sâlih amelin geçerli olması ve sevap kazandırması için, bu ameli işleyenlerin imanlı olması şarttır.
Kur'an-ı kerim'de birçok Âyet-i kerime'lerde iman ile Amel-i sâlih birlikte zikredilerek Amel-i sâlih'in faydası ve lüzumu üzerinde ısrarla durulmuştur.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"İman edip sâlih ameller işleyen ve Rabb'lerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet halkıdırlar, onlar orada ebedî kalacaklardır." (Hûd: 23)
Hüsrandan kurtulan o müminler ki, samimiyetle iman etmişler, Allah-u Teâlâ'nın hoşnud kalacağı sâlih ameller işlemişler, imanlarını tezyin etmişler, Hakk'a boyun bükerek huzur bulmuşlar, huşû içinde kendilerini ibadete vermişler, o iman ile de ahirete intikal etmişler, emsalsiz lütuflara ermişlerdir.
Zira onlar içinde ebedi kalmak üzere girdikleri cennet halkıdırlar. Dünyada iken iman nuru ile münevver olmanın, doğru yoldan ayrılmamanın mükâfatını yaşamaktadırlar.
Mal ve mülk, servet ve evlât, gayesine uygun olarak kullanılırsa cennetin, kullanılmazsa cehennemin kapısını açar. Bunlar dünya hayatına âit birer ziynettir, süstür. Allah katında asıl hayırlı olan şey ise sâlih amellerdir.
İman açıkta yanan bir muma benzer, bir rüzgâr gelir onu söndürebilir. O muma bir fanus geçirilirse söndürülemez. O şişe takvâdır, sâlih amellerdir. Takvâca hareket eden kimse imanını kurtarmış olur.