Nihayet Hicret'in ikinci yılı 17 Ramazan Cuma sabahı iki ordu Bedir'de karşı karşıya geldi.
Araplar öteden beri kabilecilik gayretiyle savaş yapıyorlardı. Şimdi ise din uğruna Allah yolunda savaş yapılıyordu. Baba oğulla, amca yeğenle, kardeş kardeşle karşı karşıya idi.
İslâm'ın sancaktarı Mus'ab bin Umeyr -radiyallahu anh-ın kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr, Kureyş'in birinci bayraktarıydı.
Ebu Bekir -radiyallahu anh-in bir oğlu Abdullah kendi yanında, diğer oğlu Abdurrahman müşriklerin safındaydı.
Resulullah Aleyhisselâm'ın bir amcası Hamza -radiyallahu anh- müslümanlar tarafında, diğer amcası Abbas düşman tarafında idi.
Yine Resulullah Aleyhisselâm'ın amcası Hâris'in oğullarından Ubeyde -radiyallahu anh- müslümanların arasında, Ebu Süfyan ile Nevfel ise müşriklerin arasındaydı.
Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in kardeşi Nevfel bin Huveylid İslâm'ın en büyük düşmanlarındandı.
En garip olanı da, en çok sevdiği amcası Ebu Tâlib'in oğlu Hazret-i Ali -radiyallahu anh- kendi yanında, diğer oğlu Âkil karşı taraftaydı.
Muhtereme kızı Zeynep -radiyallahu anhâ-nın kocası Ebül-Âs da hasımların içindeydi.
Hak ile bâtıl, tevhid ile şirk karşı karşıya gelmişti.
Allah-u Teâlâ müminlerden üç kat fazla olan müşrikleri, müminlerin gözlerine az göstermek suretiyle cesaretlerini artırıyor, kendilerine emniyet bahşediyordu.
Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyuruyor:
"Allah uykuda onları sana az gösteriyordu." (Enfâl: 43)
Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem'ine rüyâsında düşmanı az ve kuvvetsiz göstermişti. Bu rüyâ işin başlangıcı ile sonucu arasında bir bağlantı olduğunu ve hadisenin tesadüfe bağlı bulunmadığını belgelemektedir. O da bunu mücâhidlere böylece bildirmiş, onların da düşmanlarına karşı cesaretleri artmış, kalpleri kuvvetlenmişti. Korkusuzca ilerlediler.
"Eğer onları sana çok gösterseydi, çekinir ve bu hususta çekişirdiniz." (Enfâl: 43)
Savaşı göze alıp almamak hususunda görüş ayrılığına düşerler, kimi sebat eder, kimi de istemeye istemeye savaşa gider, düşmana karşı koymaktan çekinirdi.
Rüyâyı Resulullah Aleyhisselâm gördüğü halde, Allah-u Teâlâ "Çekinme"yi ona isnad etmedi, bu çekinmeyi ve çekişmeyi müslümanlara atfetti.
Şüphesiz ki böyle bir ihtilâf, düşmanla karşılaşan bir ordunun karşılaştığı belâların en büyüğüdür.
"Fakat Allah sizi kurtardı. Çünkü O, sinelerin özünü bilir." (Enfâl: 43)
Onların dış görünüşleri ile kalabalıklarını değil, hakikatteki zayıflıklarını, değersizliklerini gösterdi. Onları yılgınlığa düşürmedi ve aralarında çıkacak muhtemel bir anlaşmazlığa meydan vermedi. Allah-u Teâlâ gönüllerde ne olduğunu, ne olacağını; cesareti, korkaklığı, sabrı ve tahammülsüzlüğü tamamiyle bilir.
•
İki ordu yüz yüze karşılaştığı zaman da Resulullah Aleyhisselâm'ın bu sâdık rüyâsı aynıyla tecelli ettiği gibi, bu durumu her iki taraf bizzat müşâhede ettiler.
"Allah olacak olan emri yerine getirmek için (düşmanla) karşılaştığınızda onları sizin gözünüzde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde az gösteriyordu." (Enfâl: 44)
Allah-u Teâlâ intikam almayı dilediği kimselerden intikam almak, üzerlerine nimetlerini tamamlamak istediği kimselere de nimet ihsan etmek için iki tarafı birbiriyle savaştırdı.
Her iki tarafın kalpleri üzerinde durmadan değişip duran bu duygular, aslında normal göz yanılmalarının çok üstünde ve ötesinde bizzat Allah-u Teâlâ'nın kudretini gösteren başlı başına bir mucizeydi.
"Bütün işler ancak Allah'a döndürülür." (Enfâl: 44)
Dilediği gibi o işlerde tasarrufta bulunur, dilediği şekilde hükmeder. Hiçbir şey O'nun hükmünün dışına çıkamaz.
Müminlerin müşriklere az gösterilmesi, düşmanın tedbir almasını, hazırlığını arttırmasını önlüyordu.
Allah-u Teâlâ iki topluluğu birbirine karşı tahrik buyurmuş, hırsları artsın diye birini diğerinin gözünde az göstermiştir. Resul'üne yardımı değişik tezahürlerle sürdürüyordu. Savaş kızışıp Allah-u Teâlâ müminleri peşpeşe gelen meleklerle destekleyince, inananlar grubu kâfirler gürûhuna çok görünmeye başladı.
•
Bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime'de Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Karşı karşıya gelen bu iki topluluğun durumlarında sizin için mühim bir ibret vardır." (Âl-i imrân: 13)
Allah-u Teâlâ'nın dinini yerleştireceğini, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine yardım edeceğini, düşmanlarının da zelil olacağını gösteren deliller apaçık görülmektedir.
"Biri Allah yolunda savaşıyor, diğeri küfür içinde bulunuyordu." (Âl-i imrân: 13)
Biri Allah-u Teâlâ'nın dinini yüceltmek için savaşan mümin topluluk, diğeri ise tâğut uğrunda savaşan Kureyşli küffar topluluğudur.
"Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı." (Âl-i imrân: 13)
Gerçek oranın üçte biri olmasına rağmen, sıradan bir kimse bile kâfirlerin sayısının, müslümanların sayısının en azından iki katı olduğunu görebilirdi.
Bununla birlikte O'nun dostları düşmanlarına üstün geldi. Galibiyet çoklukta değildir, o bir irâde-i ilâhî neticesidir.
"Allah dilediğini yardımıyla destekler." (Âl-i imrân: 13)
Bu sayede nice az kuvvetler çok kuvvetlere galebe çalar.
"Bunda görebilenler için ibret vardır." (Âl-i imrân: 13)
Sayıca az ve teçhizat bakımından yoksun olmalarına rağmen, müslümanların daha kalabalık ve daha teçhizatlı silâhlara sahip olan kâfirleri hezimete uğratmaları, Allah-u Teâlâ'nın yardımının onlarla olduğunu açıkça göstermiştir.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi mağlup edecek yoktur." (Âl-i imrân: 160)
•
Resulullah Aleyhisselâm müslümanlara öğütler veriyor, bu hususta nâzil olan Âyet-i kerime'leri onlara okuyordu:
"Ey iman edenler! Düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşabilesiniz." (Enfâl: 45)
"Allah ve Resul'üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin.
Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.
Sabredin! Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfâl: 46)
"Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak ve (insanları) Allah yolundan alıkoyarak çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır." (Enfâl: 47)