Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Çamur Ev - Ömer Öngüt
Çamur Ev
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Şubat 2011

 

Çamur Ev

Fatma Hanım evden çıkıp gelene kadar çamur evden geriye bir çamur enkazı kalmıştı. Bir de iki göz iki çeşme ağlayan ve bir daha "asla" birbirleri ile oynamayacaklarını söyleyen iki çocuk vardı.

 

"Güneş!" diye bir sevinç çığlığı attı küçük Salih.

Üç gündür aralıksız yağan yağmur dinmiş, güneş insanın içini ısıtan yüzünü göstermişti.

Yağmur nedeni ile, birçok insan gibi, Fatma Hanım da zorunlu olmadıktan sonra dışarı çıkmayarak, Salih ve Saliha adlı küçük ikizlerini de kendisini de eve kapatmıştı. Üç gündür pencereden bahçedeki oyuncaklarına bakarak, annelerine "Ne zaman bahçeye çıkabiliriz?" diye bıkmadan usanmadan sormuşlar ve her seferinde "Güneş açınca" cevabını almışlardı.

"Peki güneş ne zaman açacak?" diye sorduklarında Fatma Hanım yine her seferinde "Allah bilir" cevabını vermişti.

İşte bugün güneş açmıştı. Koşarak annesinin yanına gelen Salih heyecanla: "Anne, artık dışarı çıkabilirmiyiz? Güneş açtı!" dedi.

"Peki. Fakat şimdi bahçemiz daha çamur olduğu için, çamur tulumlarınızı giyip çıkmalısınız" dedi.

"Saliha, çamur tulumlarımızı giyip bahçeye çıkıyoruzzzz." diyerek ışık hızı ile ne zaman giyinip, hangi arada bahçeye çıktıklarına Fatma hanım bile şaşırdı.

Yağmurdan sonra, çamur oynamak Salih ve Salihanın bahçede oynadıkları en güzel oyundu. Aslında Fatma Hanım'ın çocuklarına çamur oynatıyor olması, arkadaşları tarafından yadırganmasına sebep oluyordu. Fakat Fatma Hanım, doğal madde olan su ve toprağın karışımından oluşan çamurla oynayan ve üstü kirlenen çocukların, saatlerce bilgisayar ve televizyonun karşısında elektromanyetik alana maruz kalan üstü temiz çocuklardan daha sağlıklı olduğuna inanıyordu. Sonuçta toprağın insandaki negatif enerjiyi aldığı herkes tarafından bilinen bir şeydi.

"Anne gel bak! Çamurdan ev yaptık."

"Aa öyle mi? Çok ilginç olmalı. Hemen bulaşıkları durulayıp geliyorum çocuklar."

Bugüne kadar çamurdan; pastalar, tabak, bardak, çikolata dahi yapmışlardı. Fatma Hanım bir ilk olan çamurdan evi görmek için tam dışarı çıkacaktı ki kavga ve ağlama sesleri duydu:

"Neden dikkat etmedin evimi yıktın! İşte ben de seninkini yıkacağım."

"Hayır yapma!"

"Ohhh! Canıma değsin!"

"Anne, Salih evimi yıktı"

"Anne, Saliha da benim evimi yıktı"

Fatma Hanım evden çıkıp gelene kadar çamur evden geriye bir çamur enkazı kalmıştı. Bir de iki göz iki çeşme ağlayan ve bir daha "asla" birbirleri ile oynamayacaklarını söyleyen iki çocuk vardı.

Fatma Hanım "Tamam, çocuklar ağlamaya gerek yok." demesine kalmadan, arkadan bir gülme sesi duyuldu. Arkalarını döndüklerinde gülen dedelerini gördüler.

Onu gören çocuklar hemen "Dedeciğim" diyerek koşup dedelerini kucakladılar. O da onlara cebinden çıkardığı süpriz yumurtalarını verdi. "Teşekkür ederiz dedeciğim" diyerek birbirlerine "Gel yumurtalarımızı açalım ve seninkinde ne var ve benimkinde ne var bakalım" diyerek yeni bir yarışa başlamışlardı. Bir dakika önce olan olayı çoktan unutmuşlardı.

Fatma Hanım yaşananlar karşısında gülerek "Hoşgeldin babacığım" dedi.

"Kızım, aslında çocukların oyunlarından ders almak lazım. Çocukların yaptıklarına gülüyoruz ama aslında biz onlardan daha anlamsız şeyler yapıyoruz."

"Nasıl yani babacığım?"

"Şöyle kızım; dünyayı sevmek, bütün ömrü sadece onun için tüketmek ne derece doğru? Bir bekleme odasını sahipleniyor muyuz? Hayır! Peki bu dünyayı sahiplenmek neyin nesi? Dünya terzi dükkanı gibi, ölçüyü veren gidiyor. Dünyadaki üzüntü ve sevinçlerimizin rıza için olmasına çalışmak lâzım. Kızım, üç günlük dünyanın çamurdan evden ne farkı var? Bu durum bana Efendi Hazretlerimiz'in bir sözünü hatırlattı. Şöyle söylemişlerdi:

"Çocuklar çamurdan evcik yaparlar. Birbirlerinin evini bozuverseler hemen kavga ederler. Halbuki biraz sonra bırakıp gidecekler. Ehli hakikat de bize böyle bakar. Dünya menfaati gördük mü hemen koşarız. Halbuki biraz sonra hepsini bırakacağız."

Fatma Hanım derin bir iç çekti, kalbinin rahatladığını ve içinin genişlediğini hissetti. Ve yüzüne gayri ihtiyari bir tebessüm yerleşti.

Dünyalık düşünceler sebebiyle kafaya taktığı ve üzüldüğü korku, endişe ve sıkıntıların kimbilir kaçı için, artık üzülmüyordu.


  Önceki Sonraki