Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - İsrail ve ABD'den Uzaklaşmak Hayırlı Bir Durum - Ömer Öngüt
İsrail ve ABD'den Uzaklaşmak Hayırlı Bir Durum
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Temmuz 2010

 

İsrail ve ABD'den Uzaklaşmak
Hayırlı Bir Durum

Harpten, huzursuzluktan nemalanan, fitne-fesattan gıdalanan, hak ve adaletten nefret eden küresel bir şebekenin güdümündeki kanlı bir dünyada yaşıyoruz. Bu şebekenin yalan-dolan, kan-barut, para-ahlaksızlık, fitne-fesat, kara büyü-kara bilim ile inşa etmeye çalıştığı "Küresel Fesat Düzeni"; "Adalet, hak, hukuk" dediğiniz anda çatırdamaya başlıyor.

 

İran, Mavi Marmara baskını, PKK terörü derken peşi sıra birbirini takip eden ciddi gelişmeler yaşıyoruz. Türkiye Hazret-i Allah'ın tayin ettiği kader çizgisinde ilerlerken küresel gelişmelerin odak noktalarından birisi haline geliyor.

İran'ın ikinci bir Irak olmaması için gösterdiğimiz gayretler; hemen bu arada İsrail'in uluslararası sularda Türk vatandaşlarını katletmesi; Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'nde Amerika'ya rağmen "Ret" oyu kullanması küresel siyaseti dalgalandırırken; kuvvetli bir şekilde hortlayan PKK terörü de Türkiye'nin iç siyasetini dalgalandırdı.

Türkiye ehlullahın nasihatlerini dinlemediği için bu musibetleri yaşaya yaşaya dostunu-düşmanını öğreniyor.

Neyi öğreniyor? İsrail'i öğreniyor! Amerika'yı öğreniyor! PKK'yı öğreniyor! Küffarı öğreniyor!

Amerika Irak'ta sırtımıza basarak zulüm yapmaya çalıştı. Hazret-i Allah onlara bu fırsatı vermedi, bütün korkulara rağmen TBMM "Hayır!" dedi.

İsrail sırtımıza basarak zulüm yapmaya, Lübnan'ı, Filistin'i gafil avlamaya çalıştı. Çoluk çocuk demeden katliam yaptı. Türkiye'yi çileden çıkarttı.

Avrupa Birliği Türkiye'yi almamak için binbir dereden su getirdi, adeta kafamıza vura vura "Biz sizi istemiyoruz" dedi, aklımız biraz başımıza geldi.

Zulüm, adaletsizlik ve kaos yayıldıkça Türkiye kendisini bulmaya başladı. Bunun tabii bir neticesi olarak zulümden, adaletsizlikten ve kaostan muzdarip olan halklar Türkiye'den medet bekler oldular. Türkiye kara bulutların, büyük fırtınaların dolaştığı bir okyanusta bir selamet sahili gibi görünmeye başlandı. Ancak kan ve zulüm baronları bu durumdan ziyadesiyle rahatsız oldular.

Türkiye'nin tabii hareketleri İsrail'in gayr-i tabii hareketleri ile çatışıyor. Zira Ortadoğu'da barış ve işbirliğini geliştirmeye çalışan bir Türkiye, tam tersine kaos ve çatışmayı artırmaya çalışan bir İsrail var.

 

Gıdası Çatışma, Karakteri Kibir,
Stratejisi Küresel Kaos Olan Devlet:

İsrail'i ve siyonist zihniyetini anlarsanız, size garip gelen hareketlerin kaynağını ve ilerde neler olabileceğini de anlamış olursunuz.

Bir defa İsrail halkının yaklaşık yüzde doksanı siyonisttir. İkinci olarak İsrail teokratik bir devlettir. (Din devletidir.) Musevîliğin siyonist yorumu egemendir. Yahudilikte dini kaynaklar aynı zamanda tarih kitabı gibidir. Bir yahudi inancını adeta tarihte yaşar. Takvimleri 5700 küsuru gösterir. Bunu da ayrı bir iftihar vesilesi sayarak kibirlenirler. Yaklaşık 1400 yıl önce Asr-ı saadet'te Arabistan'dan sürgün edilmeleri onlar için yakın bir tarih gibidir. Veyahut bilmem kaç bin yıl önce Filistin'e yerleşmiş olmaları bir yahudi için tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir efsane değildir. İnandıkları hukuk da ona göredir. Bugün Avrupa'nın, Batı dünyasının tarihte kullanılmış, zamanı geçmiş hukuk gözüyle baktığı iki bin, üç bin, beş bin yıl öncesinin hukuku bir yahudi için güncel hukuktur; üstelik değiştirilmiş ve çarpıtılmış haliyle ve siyonist yorumuyla. (Bu yüzden uluslararası hukuk, BM gibi kavramlar İsrail için hiçbir şey ifade etmez.) Din böyle tarihle iç içe olduğu gibi ırklarıyla da içiçe kabul edilir. Sırf kendi ırklarından olmadığı için ahir zaman peygamberi Peygamber -sav- Efendimiz'e iman etmemişlerdir.

İşte bu ırkçı, tarihsel din yorumunu anlayabilirseniz İsrail'in ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını da anlarsınız.

Bu tarihsel ve ırkçı yorumlara göre; İsrailoğlu soyundan olmayan diğer din mensupları aşağılık mahluklardır; yok edilmelerinde hiçbir beis yoktur (Araplar'a ayrı ve hususi bir kinleri vardır.); Filistin ve Nil'den Fırat'a uzanan geniş topraklar onlara Tanrı tarafından vadedilmiştir. Aynı şekilde dünyanın son zamanlarında "Dünya Krallığı" kuracaklarına inanırlar. Mesih'in gelmesi ve "Dünya Krallığı"nın kurulması yaklaşmıştır.

İşte bütün hazırlıkları buna göredir. Dini kaynaklarında bahsedilen savaşların, dünya savaşından daha büyük harplerin, karışıklıkların zamanı gelmiştir. Deccal'le savaşıp bu büyük krallığı kuracaklarına inanırlar.

Bu tarihsel, aslından saptırılmış, faşist din yorumu sebebiyle büyük zulümlere büyük harplere sebep olmaları beklenir.

Nitekim bugüne kadar ne zaman bir barış hamlesi olsa arkasından bir harp çıkartmışlardır. En son Gazze savaşından daha iki gün önce İsrail başbakanı Türkiye'de bizim başbakanımızla barış görüşmeleri yapıyordu.

İsrail'in bütün barış görüşmeleri taktikten başka bir şey değildir. Dünya kamuoyunu ve Amerika'yı tatmin etmek için sahnelenen tiyatrodur. Bugüne kadar sadece bir tane barış yapmaya niyetli bir İsrail başbakanı geldi; İzak Rabin. Onu da suikastle öldürdüler. Bugün ise tam bir fanatik faşist iktidarları var. Halkı ile iktidarı ile her geçen gün tüm dünyadan kopuk, fanatik bir zihniyetle kendilerine ait apayrı bir dünyada yaşamaya başladılar.

Yaptıkları zulümler, savaşlar, katliamlar meydanda. Yapacakları da dillerinde. Bir örnek: "Hizbullah balistik füze kullanırsa Suriye'yi taş devrine döndüreceğiz." (İsrail'in "sorunlu" Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman)

Allah Teâlâ bunlar hakkında Kur'an-ı kerim'inde şöyle buyurur:

"Ne zaman savaş için bir ateş tutuştursalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar. Şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları sevmez." (Mâide: 64)

Ortadoğu'da huzur ve barış istemeyen, bölge ülkelerinin güçlenmesini tehdit olarak gören bir İsrail var. Ortadoğu'yu büyük bir Irak, Orta Asya'yı büyük bir Afganistan'a dönüştürmek istiyorlar.

PKK terörünü de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.

 

İsrail ve Amerika'dan Uzak Olmak
Hayırlı Bir Durum:

Türkiye hesapta olmayan olaylar, hesaplı olmayan hareketlerle Amerika ve İsrail'den uzaklaşıyor. İyi de oluyor.

1 Mart tezkeresi, Davos çıkışı ve bunun gibi kilometre taşı mesabesindeki olaylar aslında Amerika ve İsrail'in Türkiye'ye taşeron muamelesi yapması sebebiyle ortaya çıkan patlamalar.

Amerika Türkiye'ye güdümündeki sıradan bir ülke muamelesi yapıyordu, biraz sancılı bir süreç sonunda böyle olmadığını anladı.

İsrail Türkiye'yi sinsice kullanıp, Ortadoğu'da "Bak Türkiye elimin altında" diye hava basarım zannediyordu. Ancak bu sinsiliği ile bizi irite etti, tiksindirdi. En son Mavi Marmara katliamı ile bütün Türk halkının tiksintisini kazandı.

Aslında Akdeniz'de yaşanan İsrail terörü ne Türkiye tarafının ne de İsrail tarafının öngördüğü bir durum değildi. İsrail kanlı yüzünü gizleyebileceğini, uluslararası sularda kolay bir işgal ile hem Türkiye'ye gözdağı verebileceğini, hem de istediği gibi at koşturmaya devam edebileceğini zannetti. Ancak hiç hesapta olmayan ve kendiliğinden gelişen gemi direnişi İsrail'in kanlı ve çirkef yüzünü ortaya çıkarmasına yetti. İsrail ordusunun acziyetini ortaya serdi. Geminin uydu bağlantısını kestiklerini zannediyorlardı. Ancak iki Türk gazetecinin yedek uydu kanalı kiralaması, güvenlik kameralarını canlı yayına bağlamaları İsrail saldırdığı anda görüntülerin tüm dünyaya yayılmasına yetti. İsrail yalanlarına daha büyüklerini katamadı, en güçlü olduğu bir noktadan -enformasyon alanından- en büyük darbeyi yedi. İkinci olarak "İsrail komandosu" miti yerle bir oldu. İsrail askerleri korkudan donlarına yaptı. İsrail o kadar acziyet içinde kaldı ki donuna yapmış komando resimlerinden medet umdu, "Bak bize saldırdılar!" diyebilmek için.

Binaenaleyh Türk halkı böylece İsrail'in hem korkusunu hem de iğrenç ve kanlı zihniyetini tanımış oldu.

Böyle böyle Türkiye İsrail'den ve Amerika'dan uzaklaşıyor. Aslında Türkiye'nin Amerika ve İsrail ile ilişkileri Türkiye'nin sırtında büyük bir yük haline gelmişti. Hazret-i Allah bu yükü sırtımızdan atmamıza yardım ediyor.

Bu iki ülke zulüm, kan, gözyaşı ve kaosun mimarı olarak o kadar büyük bir gadab-ı ilâhi'yi celbediyorlar ki, bunlardan uzaklaştıkça memleketimize bereket geliyor. Dünyadaki itibarımız artıyor.

İtibar ne demek? Nice itibarlı tüccar cebindeki paranın fevkinde ticaretini yapar, nice parası olan kimse de parasıyla iş yapamaz. Bu hakikati dünya siyasetine ve ticaretine teşmil edersek Türkiye'nin şu anki durumu ile karşılaşırız. O kadar silahı, o kadar parası olan o kadar ülkenin yapamadığını Türkiye tek başına yapabiliyor, kısa zamanda büyük ticari gelişmeler yaşanıyor.

Türkiye'nin zulme ortak olmak istememesi, Amerika ve İsrail'e karşı sesini yükseltmeye başlaması bütün dünyada, Arap ve İslâm dünyasında ziyadesiyle karşılık buldu. Birçok ülke ile vizelerin kaldırılması anlaşması imzalandı. Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan imzaladıkları bir deklarasyonla "Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi" kurulması, dört ülke arasında ticaret ve enerji işbirliğinin artması ve vizelerin kaldırılması hedefini açıkladı. Avrupa Birliği benzeri bir oluşumun ilk adımı atılmış oldu. Asya, Afrika, Arap ülkelerinde Türk mallarının ve Türk işadamlarının itibarı arttı.

 

Hazımsızlık Had Safhada:

Ancak Türkiye'nin dışa dönmesini, küresel bir vizyonla sahneye çıkmasını istemeyen, hazmedemeyen çok kimse var. Nitekim son günlerde Batı dünyasındaki "Eksen kayması" tartışmasının alevlendiğini görüyoruz. Amerikan Savunma Bakanı Avrupa Birliği'ni "Türkiye'nin doğuya kaymasına sebep olmakla" itham etti. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barroso, bu ithama "Türkiye, Batı'dan uzaklaşmaya ABD'nin Irak işgaliyle birlikte başladı." diyerek karşılık verdi.

Harpten, huzursuzluktan nemalanan, fitne-fesattan gıdalanan, hak ve adaletten nefret eden küresel bir şebekenin güdümündeki kanlı bir dünyada yaşıyoruz.

Bu dünyada Türkiye; adaleti, huzuru, barışı arıyor, kendi çapında inşa etmeye çalışıyor. Bu yüzden dünya üzerine kara bir bulut gibi çöken fesat şebekesini fazlasıyla rahatsız ediyor.

Bu şebekenin beyin takımının bir ucu İsrail'de bir ucu New-York'tadır. Paralel çalışır. Bir ucu dinsel iktidarı, bir ucu ekonomik iktidarı kontrol eder.

Bu şebekenin yalan-dolan, kan-barut, para-ahlaksızlık, fitne-fesat, kara büyü-kara bilim ile inşa etmeye çalıştığı "Küresel Fesat Düzeni"; "Adalet, hak, hukuk" dediğiniz anda çatırdamaya başlıyor. Türkiye'nin gücü de buradan geliyor.

Bu fesat şebekesinden yaka silkmiş olan dünya halkları ve bu fesat şebekesinin silahlı tehdidi altındaki İslâm dünyası büyük bir şaşkınlık içinde tutunacak bir dal, sığınacak bir liman arıyor. Bunu da Türkiye'den bekliyor. Zira her şeye rağmen taşığıdımız büyük bir miras var. Üstelik fesat o kadar büyük ki, her türlü dik çıkış büyük heyecanlara sebep oluyor.

Binaenaleyh ne kadar büyük bir işin peşinde olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Bu kadar büyük bir işi kotarabilmek için ne kadar büyük bir gayret, ne kadar büyük bir azim, ne kadar büyük bir birlik-beraberlik ve ne kadar büyük bir bilinç-bilgi lâzım olduğunun farkında olmamız gerekiyor.

Zira sinsi, vahşi, gerçek düşmanlarla dolu bir dünyada at koşturmaya çalışıyoruz. Her türlü sözün her türlü hareketin çok hesaplı çok dikatli ortaya atılması gerekiyor.

Küresel yamyamların fırsat kolladığı bir otamda ağızdan çıkacak (çıkan) tek bir yanlış sözün bile bir bedel olarak dönme ihtimali var.


  Önceki Sonraki